İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez, açlık grevlerinde 30’uncu günden sonra hayati tehdit eden şeyler başladığını belirtti. Ekmez, “Adalet Bakanlığı’ndan beklediğimiz şey, bağımsız izleme kuruluna bir an önce kapıyı açmalarıdır” dedi.
HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kalkması talebiyle 8 Kasım’da başlattığı açlık grevi eylemi 69’uncu gününe girdi. 16 Aralık’tan itibaren diğer cezaevlerine de yayılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine gruplar halinde giren 228 tutuklunun sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez, açlık grevleri ve açlık grevlerine giren tutukların neler tüketmesi gerektiğinin yanı sıra eylemin kritik aşamalarına dair Mezopotamya Ajansı’ndan Sadiye Eser’e değerlendirmelerde bulundu.
‘Türkiye açlık grevlerine yabancı değil’
Türkiye’nin açlık grevlerine yabancı bir ülke olmadığını vurgulayan Ekmez, “Ülkemizde 40 yıldır yüzlerce insanın ölümüyle, yüzlercesinin sakat kalmasıyla sonuçlanan açlık grevleri deneyimlerine şahit olduk. Son dönemde yaşanan açlık grevlerini Tabip Odaları olarak çok önemsiyoruz. Tüm Türkiye’de çok sayıda cezaevinde en az 228 kişi dönüşümsüz olarak açlık grevini sürdürüyor. Kamuoyuna en çok yansıyan ise, milletvekili Leyla Güven’in içinde bulunduğu açlık grevidir. Güven’in açlık grevi 69’uncu gününde ve hayati risk barındıran bir durumda” dedi. İnsanların açlık grevine ölmek için girmediğini vurgulayan Ekmez, “Genellikle bir hak talebi, bir protesto biçimi olarak haklarına dönük bir talebi dile getirmek için açlık grevine başlıyor. Yine dünya deneyimleri bir şey talep eden insanların ne yazık ki ölümüyle sonuçlanan bir süreci ifade ediyor. Bizler Türk Tabip Birliği olarak yaşam hakkını her şeyin üzerinde görüyoruz. Bu açlık grevi meselesinin üzücü bir sonla sonlanmaması hepimizin dileği” diye belirtti.
Kullanılması gereken ürünler
Ekmez, açlık grevindeki kişilerin neleri tüketmesi gerektiği konusunda da bilgiler verdi. Ekmez, şunları söyledi: “Dünyada ve Türkiye’deki açlık grevlerinde kullanılan şeyler bellidir. Su, şeker, tuz ve vitamin alımıyla sürer. Açlık grevindeki bir mahpus yaşamının riske sokmaması ve ölümcül bir noktaya hızlı ulaşmaması için yapması gerekenler vardır. Günde az 5 bardak su tüketilmesi gerekiyor. 5 yemek kaşığı şekerin tüketilmesi zorunlu. Yine 2 çay kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı karbonat ve B1 vitamini içeren bir vitamin takviyesine ihtiyaç var. En az 500 miligram vitamin içeren B1 vitamini tüketmesi gerekiyor. Ama Türkiye’de B1 vitamini yok. Genellikle mahpuslar B1 vitamini içeren B vitamini komplekslerini kullanıyorlar. B vitamini komplekslerinin içerisinde 250 miligram B1 vitamini var. O yüzden günde 2 tane kullanmaları gerekiyor.” Özellikle B1 vitamininin kullanılmasının önemi üzerinde duran Dr. Ekmez, açlık grevi bırakılsa dahi B1 vitamini eksikliği sebebiyle Wernicke Korsakoff sendromu dahil bir sürü sinirsel problemlerle karşılabilineceğinin altını çizdi.
‘30’uncu günden sonra hayati tehlike başlıyor’
Çok sayıda insanın bu durum sebebiyle Wernicke Korsakoff sendromuna yakalandığını dile getiren Ekmez, bu yüzden B1 vitaminleri alım konusunda yetkililerin mahpuslara dönük bir sınırlamaya gitmeyeceğini umduğunu ifade etti. Ekmez, ileri aşamaya gelindiğinde açlık grevi bırakılsa da, insanların vücutlarına olan birçok etkisinin geri dönüşünün mümkün olmadığını kaydetti. Ekmez, “Vücutta yeterince gıda alınmadığından vücut bir süre sonra kendisine ait şeyleri yakmaya başlıyor. O yüzden insanlar hızlı kilo kaybediyor. Vücutlarında farklı bulguların çıkmasının nedeni de bu. Bazı mahpuslar hiçbir zaman eski kilolarına ulaşamıyorlar. Vücut sistemi, dengeli yürüme sorunları hiçbir zaman çözümlenemiyor. Bu kişinin yapısı ve girdiği süreyle tamamen orantılı bir durumda oluşan bir şeydir. 30’uncu günden sonra hayati tehdit eden şeyler başlıyor” diye vurguladı.
‘Bağımsız izleme kuruluna bir an önce kapıyı açmalarıdır’
Son 10 gündür avukatlarıyla görüşmeye gelemeyecek bir durumda olduğunu söyleyen Ekmez, “En son aldığımız bilgilere göre, ateşinin de çıkmaya başladığı yönünde. Bu durum aslında çok kritik safhaya geldiğini gösteriyor. Bu ateş yüksekliği akciğer enfeksiyonuyla mı ilgili, değil mi bilmiyoruz. Güven’i takip eden hekimler kim, cezaevi hekimi bu konuda ne kadar yönetebiliyor, bunları da bilmiyoruz. Bu yüzden Diyarbakır Tabip Odası, bağımsız bir heyetin Güven’in ve açlık grevindeki diğer mahpusları izlemek için İzleme Grubu oluşturarak, başvuruda bulundu. Ancak Adalet Bakanlığı başvuruyu ret etti. Hafta içerisinde bu kez Türk Tabipler Birliği üzerinden başvuru yapıldı. Bununla ilgili haberi bekliyoruz. Ama bizim devletten, Adalet Bakanlığı’ndan beklediğimiz şey, bağımsız izleme kuruluna bir an önce kapıyı açmalarıdır” ifadelerini kullandı.
Açlık grevlerine dair kitapçık hazırlandı
Ekmez, TTB olarak açlık grevlerine dair hazırladıkları kitapçıkları ülkedeki tüm cezaevleri müdürleri, savcı ve infaz hakimliklerine göndereceklerini de aktardı. Söz konusu kitapçıklarda “Açlık grevindeki bir mahpusa dönük tutum ne olmalıdır?”, “Açlık grevindeki bireyin haklarıyla ilgili çerçeve nasıl çizilmelidir?” sorularının yanıtlarının bulunabiliyor. Yine TTB olarak bir İzleme Kurulu oluşturduklarını paylaşan Ekmez, cezaevlerinde açlık grevindeki mahpusları bağımsız sağlık birimlerince muayene edilmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını istediklerini ifade etti.
‘Her hekim kişiyi koğuşunda görmesi gerekiyor’
Tutukluların sağlığa erişim noktasında açlık grevleri öncesinde de kimi sorunlar yaşadığını dile getiren Ekmez, “Açlık grevleriyle birlikte özellikle cezaevi idareleri ve devletin mahpuslara dönük tutumunda daha da kötü bir durum ortaya çıkıyor. Bu konudaki ana talebimiz hep şu oldu; İnsanın ölümüyle sonuçlanmaması açısından yapılacaklardan birisi açlık grevine girmiş mahpusların bağımsız sağlık heyetleri tarafından görülebiliyor olabilmesidir. Çünkü cezaevlerinde tek bir hekim var. Özellikle 30’uncu gününden sonra yatağa bağımlı olmaya başlayan açlık grevinde mahpuslar var. Bu insanların bulundukları koğuştan revire gitmesi gibi bir durum çok mümkün olmuyor. Bir süre sonra her gün birilerinin gidip tansiyonunu, nabzına ve genel vücut fonksiyonlarına bakılması gerekiyor. Bu konuda da cezaevleri sağlık ekipleri yeterli değil. Her hekim kişiyi koğuşunda görmesi gerekiyor” diye belirtti.