CHP Kurultayı, Parti Meclisi’ne aday olan CHP’liler dışında kimseyi heyecanlandırmadı. Kimlerin seçileceği ve söylem olarak nelerin öne çıkacağı konuşuldu sadece. Netice itibariyle Kılıçdaroğlu’nun tek aday olarak seçilmesi, sağa doğru geniş ittifak hedefinin açık ilanıyla CHP yeni dönemdeki politik çizgisini de belirlemiş oldu.
- Kılıçdaroğlu, CHP kurultayı öncesi Komünist Manifesto’dan intihal yaparak “ülkenin bütün demokratları birleşin!” demişti. Peki demokratlar nerede nasıl birleşecek?. TBMM’de Kürtlere yönelik bütün savaş teskerelerine “evet” diyen, dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vererek HDP vekillerini hapse doldurtan mevcut CHP yönetiminin Kürt sorununu TBMM çatısı altında çözme vaadi epey kaygı verici. Çünkü, CHP yönetiminin kurultayda dile getirdiği “dostlarımızla birlikte iktidar olacağız” söyleminin kapsamında HDP’nin olmadığı, CHP, İyi Parti, Deva, Gelecek Partisi koalisyonu hedefi açıkça ilan edilmiş durumda. “Ülkenin bütün demokratları” şuan ya cezaevinde, ya sürgün ya da ağır ateş altında mücadele ediyorlar. CHP’nin sağcı dostlarıyla alışverişte olması demokrasi mücadelesi verenlerin yükünü daha da ağırlaştırıyor.
Kurultayın Divan Başkanlığı’na Afrin’e atılacak bombanın üzerine adının yazılmasıyla “ünlü” Aydın B. Belediye Başkanı Özlem Çerçicioğlu’nun seçilmesi CHP’nin iktidar olmak için hazırlandığının göstergesiydi. Her ne kadar Ö. Çerçicioğlu’nun bomba üzerine adını kendi yazdırmadığı gibi sözler ortada dolaşsa da Ö. Çerçicioğlu bu olayla alakası olmadığını söylemekten imtina etti. Gözaltında kayıp ve işkencelerin yoğun olduğu dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’in heykelini yaptıran, AKP’nin dolar bozdurma kampanyasına 1071 dolar bozdurarak katılan bu kişinin Divan Başkanlığı görevine getirilmesi yönün ve yönelimin nereye olduğunu gösteriyor.
Bombanın üzerine adını yazdıran şahsın Hrant Dink ve Deniz Gezmiş’in adlarını ağzına alması, sol değerlerin bağlamından koparılarak sömürülmesi, “dostlarımızla birlikte iktidar olacağız” söylemiyle sağcılığın temel politika haline getirilmesine karşı en doğru tavrı İlhan Cihaner koydu. Sözde değil, özde sol değerleri savunmak gerektiğine vurgu yaptı; “Savaş tezkerelerine evet dedik. Hiç bir savaş tezkeresine evet demedim ben. Sahte bir yerlilik ve millilik anlayışıyla Ortadoğu halklarının gözyaşlarına boğulmasına şimdi bu salonu terk edenler evet dediler. Kürt halkı bize ittifakta nasıl oy verecek? …Dokunulmazlık meselesi rejim değişiminde en önemli kavşaktı. Bizim vekillerimizi de vuracağı ortadaydı. Sizler karşıydınız, millet karşıydı, parti meclisi karşıydı robot 14 milletvekili dokunulmazlığa evet diyerek rejim değişikliğinin müsebbibi oldular.” Normal koşullarda Cihaner’in söylediği bu sözler her demokratın söylemesi gerektiği sözler olarak düşünülür ve özel bir önem atfedilmez. Fakat Avrupa’da olsa aşırı sağ olarak adlandırılacak fikirlerin sosyal demokrat etiketiyle dolaştığı ortamda Cihaner’in sözleri daha da önem kazanıyor.
İ. Cihaner’in, kurultay kürsüsünden söyledikleri “bütün demokratlar”ın söylemek zorunda olduğu asgari demokratik yaklaşım biçimidir. İnkâr ve imha siyaseti yürüten iktidarın hınk deyiciliğini yaparak demokrat olunmayacağı ortada. Sarayın çizdiği sınırlar içinde muhalefet yapanlar birleşse birleşse “yaylalar yaylalar” şarkısı eşliğinde sarayın bahçesinde birleşebilirler.
Söz konusu özgürlükler ve Kürt meselesi olunca “milli hassasiyetleri” ayyuka çıkan sistem muhalefetinin güya hassas olduğu Hilafet, Atatürk’e ihanet suçlaması, laiklik gibi konuları suskunlukla geçirmesi manidar. Gerçek demokratlar, sosyalistler, Kürtler sistem muhalefetinin terk ettiği alanları da savunmak zorunda kalıyor. Sosyal demokrat fikrin olmadığı, Kemalistlerin ölü taklidi yaptığı, kendine “Bozkurt” adı veren ırkçıların AKP’ye kapaklanarak AK-kurt olduğu ortamda gerçek demokratlar dört cephede demokrasi mücadelesi veriyor. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi dostlar alışverişte görsün minvalinde sentetik birleşme çağrısı değil, Saray rejimine karşı özgürlük mücadelesi vermekte kararlı olan bütün devrimciler, demokratlar, Kürt yurtseverler gerçek bir demokratik cephede birleşme çağrısı yapmalı. Artan sömürü ve ırkçılığa karşı sloganımızı yüksek sesle tekrarlayalım; “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar, birleşin!”