AKP sonrasının manzarasını tahmin etmek de zor değil. Yarın iktidar olması muhtemel muhalif güçlerin bileşimi belli ve solun bu bileşimin politikalarını ne kadar zorlayabileceği kestirilebilir
M. Ender Öndeş
Daha önce yazdım sanırım, yine yazayım. HDP sürecine kadar sandık denilen o kutunun yanına yaklaşmışlığım yoktur. Dünyayı ve ülkeyi kökten değiştirmek için seçimlerin bir yol olduğuna hiç inanmadım, inanmıyorum. Seçimlerin en iyi ihtimalle büyük bir toplumsal hareketin nihai çözüm hamlesi olarak belki anlamlı olabileceğini düşünüyorum. Bu bir keskinlik değil, bugün kadar ne yaşadıysak onlardan çıkan basit bir sonuç; yaşayacaklarımız değişirse, elbette sonuç da değişir ama şu andaki durum bu.
7 Haziran’da da, HDP’nin program ve tüzüğünün tek satırını okumadım, gerek duymadım. Program okuyarak oy veren birine de rastlamadım şimdiye kadar ama kendi adıma konuşuyorum. Okumadım, çünkü -benim için- HDP’ye oy vermenin öyle bir manası yoktu. HDP, örneğin iktidarı alması kuvvetle muhtemel bir parti olsaydı, satır satır okurdum, beğenirsem oy verirdim elbette ama böyle bir durum yoktu. Sorun AKP’yi durdurmak, iktidarı yıkmaktı benim açımdan; öyle de oldu zaten. Sonrası ayrı hikâye.
Bugünkü tablo daha karmaşık ama özünde sorun değişmiyor. 20 yıllık bir kâbus, bu durumun bir türlü değiştirilememesi, ciddi bir moral sorun haline gelmiş durumda. Neredeyse bir kuşağın hayatını zehirleyen 20 yıldan söz ediyoruz; bu, özgüven kırıcı bir şey. Epey oluyor, Kartal civarında bir yerel dernekte panele katılmıştım; orada epey yaşlı bir amcanın sorusu çok ağırdı: “Tamam, dediklerinizi anladım ama bana şunu söyleyin, ben bu heriflerin gittiğini görecek miyim?” Umarım sıhhat ve afiyettedir kendisi, ömrü bol olsun ama ağır bir moral bozukluğunu sezmemek elde değildi o gün.
O zaman da söylemiştim, yineliyorum. Bu ülkedeki iyi insanların moral ve özgüvene ciddi şekilde ihtiyacı var. Bu ne kapitalizmin sonu, ne de ceberut devletin. Kimse cahil filan değil. AKP sonrasının manzarasını tahmin etmek de zor değil. Yarın iktidar olması muhtemel muhalif güçlerin bileşimi belli ve solun bu bileşimin politikalarını ne kadar zorlayabileceği kestirilebilir. Açıkçası, Demirtaş’ın ima ettiği gibi yeni iktidarda HDP dâhil olmak üzere sol muhalefetin bir konum sağlayabileceğini düşünmüyorum; ayrıca bunun iyi bir şey olduğu kanısında da değilim. Ancak, HDP ve toplam sol güçler, sokaktaki toplumsal hareket üzerinden bir baskı gücü olabilirler ve zaten bir ‘3. Yol’dan söz ediliyorsa eğer, bunun toplumsal olarak inşa edilebileceğini düşünüyorum.
Tam bu noktada, “3. İttifak” adı altında üzerinde çalışılan proje; ülke kritik günlere girerken, bu toplumsal hareketi parçalamaktan başka bir anlam taşımıyor. Her şeyden önce, HDP’nin öteden beri dillendirdiği “3. Yol” stratejisi varken böyle bir projenin “3. İttifak” olarak adlandırılması, -biraz Türkçe biliyorsak eğer- HDP’nin diğer iki ittifak içinde tanımlandığı imasını içinde barındırır ve açıkça söylemek gerekirse çirkindir. Ama güzellik çirkinlik bir yana asıl sorun şu: 20 yıllık kâbusun sonlarına doğru yaklaşılırken, genel olarak toplumsal hareketin, sol muhalefetin tek bir blok halinde hareket etmesinin önünün kesilmesi ağır vebaldir. Dahası bu tutum, toplumsal bir talepten de kaynaklanmamaktadır; tersine düzen dışında düşünebilen muhalif insanların ezici çoğunluğunun talebi, toplamda bir 3. Blok yaratılmasıdır.
Yine de, böyle bir yoldan yürüyerek, sürecin şu ya da bu noktasında “işte biz bunu söylemiştik” diyebilme imkânına oynamak isteyenler varsa; kendileri bilir ama bu zaten zor bir şey değildir. Kasım ayında yağmur yağacak demek için nasıl meteoroloji uzmanı olmak gerekmiyorsa, bir seçimle ülkenin kaderinin değişmeyeceğini söylemek için de solcu olmak gerekmiyor.
Ya da başka bir seçenek: “Bu bir 4. Yol’dur” dersiniz, taşlar yerine oturur. Ama yanlış yere oturur; orası da ayrı tabii.