Bizim memlekette gazetecilik zor zanaat.
Okullar açılırken bir sorun var şimdi. Devlet okullarında, çocuğunun kaydını yaptırmak isteyen velilerden kayıt parası ya da bağış talep ediliyor. Buna karşılık Milli Eğitim Bakanı her seferinde çıkıp çıkıp yok böyle bir uygulamamız diye beyanat veriyor. Veliler iki arada bir derede kalmış vaziyette. O istenen parayı vermeseler çocukları okula başlayamıyor. Verip de şikâyet edecek olsalar, çocukları okulda mimlenir diye endişe ediyorlar.
Gazeteci ne yapmak zorunda? Elbette ki bunu topluma duyuracak. Okullarda velilerden zorla para alınıyor şeklinde haber yapacak.
Gel gör ki hükümetin çok sert bir “var ve yok listesi” bulunuyor. Örneğin okullarda böyle bir kayıt parası zorlaması yok onlara göre. Hükümetimiz Nuh dedi mi peygamber demiyor. Ferhan Şensoy’un “Halbuki Nuh da bir peygamberdir” şeklinde çok eski bir nüktesi vardı.
Gazeteci olarak hükümetin yok dediğine var derseniz, başınız belada demektir.
Cemaat liderinin çocuk yaştaki kızı güya evlendiriliyor ve böylelikle cemaat üyesinin uzun süreli tacizine maruz kalıyor. Çocuk hastalandığında ve o nedenle hastaneye gidildiğinde durum dikkat çekiyor. Konuya el atan savcı doğum kaydı değil, kemik yaşı testi istiyor. Teste 21 yaşındaki başka bir kadının sokulması başarılabiliyor, düşününüz. Meseleden bu sahtekârlık sayesinde sıyrılabiliyorlar. Çocuk yıllar sonra kendi olağanüstü çabasıyla bu cendereden kurtulmak için adım atabiliyor.
Koskoca bir toplumun ortasında kimse bu kız çocuğunu kurtaramadı.
Haberimiz bile olmadı. Ta ki Birgün gazetesinden Timur Soykan bu konuyu yazana kadar.
Olay yürütmeden geçti, yasama işi zaten sıkı tutmuyordu, yargı başka bir kadının kemik testini geçerli sayacak düzeyde aymazdı. Bu soruna ancak Timur Soykan’ın şahsında dördüncü kuvvet olan medya el koyabildi. Cemaatler ve onlarla iç içe olan hükümet hoşlanmıyor tabii ki gazeteci arkadaşımızdan. Ama insanlığın ruhunu o kurtardı işte.
Yani gazeteciler iyidir, son tutar dalımızdır, aklın sesidir. Onlar bizim adımıza bütün olup bitenleri son bir kez gözden geçirir. Hatalı bir durum varsa kamuoyunun gözleri önüne serer.
Merdan Yanardağ, Tele1 kanalındaki televizyon programında infaz yasalarından bahsetti.
Kanun numarası 5275 olan, bir Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun var ülkemizde. Bunun 25. maddesindeki iki fıkra söyle sıralanıyor:
“e) Hükümlü, kurum idare kurulunun uygun gördüğü hâllerde ve on beş günde bir kez olmak üzere (f) bendinde gösterilen kişilere, süresi on dakikayı geçmemek üzere telefon edebilir.
f) Hükümlüyü; eşi, altsoy ve üstsoyu, kardeşleri ve vasisi, belirlenen gün, saat ve koşullar içerisinde on beş günlük aralıklarla ve günde bir saati geçmemek üzere ziyaret edebilirler.”
Yani hükümlü olan bir insan akrabalarıyla telefonla görüşebilir ve akrabaları onu ziyaret edebilirler. Aynı imkân avukatlarla görüşebilmek yönünden de vardır. Bu esaslar bütün hükümlüler için yasada yazılıdır ve uygulanmadığı takdirde tecrit söz konusu olur. Aynı mesele, mantığın bir sonucu olarak Abdullah Öcalan için de geçerlidir.
Bir gazeteci mealen bunu söylediği için nasıl suçlu ilan edilebilir? Bir gazeteci olarak Merdan Yanardağ ne yapacaktı? Yandaşlık mı yapacaktı, TOGG’u mu övecekti, jelibon kaynakları tespit edildi mi diyecekti? Bir gazeteci Kürt sorunundan bahsedemez mi? Bahsedebilir elbette ve bahsetmelidir. Bu sorun bütün kamuoyu önünde konuşulmadan çözülemez.
Barış Pehlivan yaptığı haberler nedeniyle açılan davalar sonucunda cezaevine girdi. Diyor ki: “Ben neden cezaevine giriyorum? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. COVID-19 izinli hükümlülerin cezaevine dönmemesini sağlayan o yeni yasanın 2’nci fıkrası direkt beni de kapsıyor. Ben neden o yasadan yararlanamıyorum?” Soru çok açık ama cevabı verilmiyor.
2017’de Diyarbakır’da gerçekleştirilen Newroz kutlamaları sırasında üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’a polisler tarafından ateş edilmişti. O anı fotoğraflayan Abdurrahman Gök’e “örgüt propagandası yapmak” suçundan 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası verildi. İstinaf mahkemesi de bu kararı “isabetli” buldu. Oysaki bu gazetecinin tek yaptığı şey, bulunduğu yerde cereyan eden olayı fotoğraflamaktı. Ne günlere kaldığımızı anlayalım.
78’liler Girişimi Sözcüsü ve yazar Celalettin Can, 2016 yılında Özgür Gündem gazetesiyle dayanışmak için gerçekleştirilen “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katıldığı için 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hiçbir yasal haktan yararlanamaz bir şekilde hapiste tutulmaya çalışılıyor.
Bu durum basının ve gazetecilerin gördüğü baskılardaki son halka.
Örsle çekiç arasında toplumdan yana basın ve gazeteciler dik duruyor.
Hakikat şehrine yolcu olanların yanındayız.
Özgür Basın Susmayacak – Merdan Yanardağ’a Özgürlük Paneli’ne herkesi bekliyoruz. 24 Eylül 2023 Pazar günü saat: 17.00’de, Şişli Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde buluşuyoruz.