Alman siyasetçi Martin Dolzer, PKK Lideri Öcalan’ın alternatif bir yaşam önerdiği için tecritte tutulduğunu, ve sembolik adımların yeterli olmadığını belirtti. Dolzer, Türkiye’nin tutumunu da ‘Herhangi bir siyasi çözümü durdurmaya yönelik bir girişimdir’ sözleri ile yorumladı
PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan yaklaşık 4 yıldır herhangi bir haber alınamıyor. Ancak Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), Avrupa Konseyi Statüsü madde 3’e rağmen İmralı Cezaevi’ni ziyaret etmiyor. İnsan hakları, demokrasi, temel özgürlükler gibi kavramların yaşadığı dönüşümü, Avrupalı kurumların uğradığı erozyonu ve Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecride dair ANF’ye konuşan Alman siyasetçi Martin Dolzer tecrit için atılan adımların yeterli olmadığına dikkat çekti.
Türkiye’nin uyguladığı tecridi yorumlayan Dolzer, “Eğer uygulanan tecride bakarsanız, bence bu gerçekten insan haklarına, uluslararası hukuka tamamen aykırı. Ve son birkaç yüzyılın tüm tarihinde, üç yıl veya daha uzun süre ziyaret edilemeyen hiç kimse olmamıştı, yine kişinin sesinin duyulmadığı olmamıştı. Dolayısıyla bu tecritte kimin parmağı var derseniz, tabii ki Türk hükümetinin parmağı var. İlk olarak, Erdoğan rejimi Türkiye’nin iç sorunlarını ve özellikle de Kürt sorununu barışçıl bir şekilde çözmeye istekli değil” diye belirtti.
‘Barışı getirmek isteyen kişidir’
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye ile Federe Kurdistan Bölgesi’ne yönelik kimyasal saldırılarına da dikkat çeken Dolzer, “Rojava’da insansız hava araçlarıyla işlenen cinayetler, yargısız infazlar ve Kobanê davalarında olduğu gibi siyasi tutsaklara karşı izlenen politikada görebiliyoruz. Ve özellikle de bunu Abdullah Öcalan’a karşı yürütülen politikada görebiliriz, çünkü Abdullah Öcalan Kürt sorununa barışçıl bir çözüm getirebilecek ve getirmek isteyen kişidir ve her zaman da öyle olmuştur. Şimdi Türk hükümetinin ne yaptığını görürsek, onu tamamen izole ediyorlar, böylece diyalog için hiçbir yol yok, konuşma için hiçbir yol yok; çünkü Kürt nüfusu ve Kürt politikacılar Abdullah Öcalan’ın sözcüleri olduğunu söylüyorlar” dedi.
‘Durum katlanılabilir değildir’
“Tecrit herhangi bir siyasi çözümü durdurmaya yönelik bir girişimdir” diyen Dolzer, “Bu izolasyona uluslararası toplum tarafından, BM tarafından, Avrupalı tarafından, örneğin BM içinde gerçekten saldırgan bir pratik sergilenmesine karşın tavır alınmıyor. İlk elden CPT ve diğerleri bu tecridin üstesinden gelinmesi için Türk hükümeti üzerinde gerçek bir baskı oluşturmalıdır. Bu nedenle CPT elbette Öcalan’ı ziyaret etmeli ama aynı zamanda tüm batı devletlerin, tüm NATO devleti hükümetleri bunu yapmalı çünkü Türkiye NATO’nun bir parçası. NATO’daki tüm hükümetler, sadece ziyaret etmekle kalmamalı, aynı zamanda avukatların Öcalan’ı ziyaret edebilmesi, yakınlarının onu ve diğer mahkumları düzenli ziyaret edebilmesi için baskı yapmakla da yükümlüdürler, çünkü bu durum katlanılabilir değildir” diye konuştu.
Türkiye’nin şantaj politikası
“Erdoğan rejimi ‘eğer istediğimizi yapmazsanız, ülkelerinizi istikrarsızlaştırmak için IŞİD’i göndeririz’ diyerek bir tür şantaj yapıyor” diyen Dolzer, “Bence arka planlardan biri bu. Diğer arka plan ise elbette jeostratejik durum. Kürt hareketi gibi kendi kaderini tayin eden bir hareketin, tüm Ortadoğu için demokratikleşme sistemi olarak demokratik konfederalizmi öne çıkaran, Kuzey-Doğu Suriye’de zaten işe yarayan, PKK’nin hüküm sürdüğü Güney Kurdistan’ın bir kısmında da işe yarayan Kürt hareketinin liderinin bu şekilde açık davranması istenmiyor. Bu sistem PKK’ye o kadar çok saldırılar gerçekleştirdi ki artık toplumda çok fazla etkili olamıyorlar, savunmak zorunda kalıyorlar” dedi.
‘Tecrit kesinlikle kabul edilemez’
BRICS ülkelerinin ve batı devletlerin bu bölgede fikirlerini ilerletmek istedikleri bir bölge olduğunu, bu yüzden de halkı demokratik sürece taşıyacak, kendi kaderini tayin eden bir hareket istemediklerini söyleyen Dolzer, Abdullah Öcalan’a dönük uluslararası komploya dikkat çekerek uygulanan tecridin komplonun devamı olduğunu belirtti. Dolzer, “3 yıldan fazla bir süredir kesinlikle kabul edilemez olan tam tecrit, bir mahkumun sesinin çıkmaması, ulusal ve uluslararası düzenlemeler nedeniyle dünyanın hiçbir yerinde kesinlikle kabul edilemez. Bu, insan haklarına karşı alaycı olan jeostratejik yönelimden kaynaklanmaktadır” diye konuştu.
‘Herkes rol üstlenmeli’
“İmralı’ya gitme talebini gündeme getirebilmeli ve normalde CPT de böyle bir durumu görerek uluslararası baskıyı gündeme getirebilmelidir” diyen Dolzer, “BM içindeki ve CPT’ye yönelik güç dengesi, CPT’nin elbette bir çerçeve içinde çalıştığını düşünüyorum. Ve sonra her zaman tek tek kişilere mi bağlı, yasalara, uluslararası hukuka, yönetmeliklere bağlı olanı öne çıkarmak için yeterli omurgaya sahipler mi yoksa sadece siyasetin güç dengelerine bağlı bir aygıtın içinde mi işlev görüyorlar? Bence şu anda dünya tüm bunların söz konusu olduğu, gelişmekte olduğu bir durumda, her zaman olduğu gibi dinamik diyalektik süreçlerimiz var, bir aktör bunu istiyor, diğer aktör şunu istiyor ve sonra bazı gelişmeler oluyor. Bence dünyada kendine demokrat ve hümanist diyen herkes CPT’ye ve BM’ye başvurarak bunu durdurmamız gerektiğini söylemeli. Nelson Mandela gibi Öcalan da bölgede barışı sağlamak, azınlıkları korumak, orada iyi bir kalkınma sağlamak için çok iyi bir rol üstlenebilir” dedi.
‘Gerçek eylem olmalı’
10 Ekim 2023’te “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa siyasi çözüm” başlıklı bir kampanyaya ilişkin konuşan Dolzer, “Bu iyi bir şey. Yani tabii ki olumlu. Bir şeyler yapan insanlar var, tabii ki Kürt hareketi, Kürt hareketiyle dayanışma içinde olan insanlar, bunun gibi kampanyalar yürüten diğer hümanistler. Bu gerekli ve iyi bir şey ve asla durmamalı, daha büyük ölçeklerde genişletilmeli. Ve giderek daha fazla insan katılmalı. Sadece bireysel olarak değil, STK’ler, siyasi partiler gibi aktörler de bu kampanyaya ne kadar çok katılırlarsa o kadar çok insan ve aktör katılmış olur. Bence burada şöyle bir şey var, o zaman sadece katılmak, evet, katılıyoruz demek değil, uygulamada da bazı adımların atılması gerekiyor, çünkü bu farklı bir şey. Ben bir imza atıyorum ve birbirleri için imza atan aktörler arasında bir şekilde az ya da çok araçsal bir ilişki var diyelim. Ama sonra gerçek bir eylem olmalı, sadece imza ile sembolik değil, gerçek bir eylem olmalı.
HABER MERKEZİ