CHP’li bir arkadaşım var. Eskiden solcuydu sonra “biraz” Kemalist oldu. CHP’yi destekliyor.
Evvelsi gün buluştuk. Bir kahvede oturup sohbet ediyoruz.
“Sohbet ediyoruz” dememe bakmayın, arkadaşım cep telefonundan gözünü arada bir bana çeviriyor, “doğru” gibi bir şey deyip, yeniden telefona dönüyor. Dinlemediği belli.
Uzunca bir süre sustum. Sonunda dayanamadım. “Şu telefonla ne oynayıp duruyorsun kardeşim, seninle CHP’nin hali ne olacak sorununu konuşacaktık” dedim.
“Ben de o sorunun yanıtını arıyorum zaten” dedi. Sonra anlattı: “Bizi ne Kılıçdaroğlu ne de İnce kurtarabilir, ama dolar kurtarabilir. Aklın durur, dolar aldı başını gidiyor. Dünden beri gözümü uyku tutmadı, elim kendiliğinden telefona gidiyor, ‘dolar kaç tl eder’ sorusunu internete sorup yanıtı alıyorum, çok heyecanlı, sürekli tırmanıyor, Erdoğan yandı, bizim parti kurtuldu.”
Ağzım bir karış açık kaldı
“Biraz daha tırmansın yerel seçimlerde bütün büyük şehir belediyelerini alırız artık” diye sözü bağladı.
Yandaki masadan bir genç bağırdı: “Yaşasın Euro 6’yı aştı, Dolar 5.40’ı gördü”.
Arkadaşım “gördün mü yaptığını, seninle konuşurken son kur haberlerini atladım” dedi öfkeyle.
“Atlamasaydın ne olacaktı ki?” diye mırıldandım.
“Ben de şu genç gibi sevinecektim” demez mi?
Tuttuğu takımın golünü bir an başka yere baktığı için göremeyen “taraftar”ın üzüntüsü vardı gözlerinde.
Adım gibi eminim ki, şimdi Kurultay kriziyle rezil rüsva olan CHP yönetimi de ekranlarda “dolarla lira arasındaki maçı” benim arkadaşım gibi heyecanla seyrediyor. Dolar her cent yükseldikçe “gooolll” diye bağırdıklarını görür gibiyim. Bir cent düşünce de suratlarının asıldığından şüphem yok.
Ortadoğu’daki savaşa uyduruk bir terimle “vekalet savaşı” deniyor ya, onun gibi, bunlar da dolara “vekalet” vermişler, “tek adam rejimini” yıksın diye bekliyorlar.
Dolar bu rejimi yıkamaz.
Türkiye ekonomisini yıkar.
Yıkılmış bir ekonomi üzerinde Saray ayakta kalabilir mi?
Sen “dolar-lira maçını” poponun üstüne oturmuş seyredersen elbette ayakta kalır.
Üstelik o doların gerçek sahibi ABD Saray’ı yıkmak da istemez. Onun ekonomik temelini sarsar. Sonra gelsin Havuz Medyasının manşetlerindeki “mutabakat”. Yani “tükürdüğünü yalamanın” kibarcası. Dolar bir tekme atar, Saray’ın adamları “hooop” Okyanus ötesine uçar. Bakmışsın dolar bir iki cent düşmüş. İçin kararır. Ardından tekrar fırlar. Sen seyrede dur, ABD Türk devletini öyle bir yorar ki, sonunda “teslim bayrağı” çekilir. Rusya’ydı, Çindi, bütün blöfler “borsa masasında” beş para etmez.
Ne olmuş olur?
Dolar Erdoğan’ın blöflerini yenmiş olur. Ardından küresel finans-kapitalin dayattığı“ faizleri bizim dediğimiz düzeye yükseltin” talebine “uyum” sağlanır. Sen sanırsın lira “kazandı”. Hava alırsın. “Borç veren finans sermayesi” kazanır. Bu kur-faizenflasyon sarmalına girdikten sonra “borcunu borçla ödemek için” İMF’nin kapısında avuç açarsın.
Döndük mü 1990 başına.
Ve bir daha da boynuna urgan geçirilen bu Türkiye devletine hiç kimse, 2002’deki “şansı” vermez. Çünkü artık “sabıkalıdır.” Saray elini bir kaptırsın, kolunu, sonra gövdesini de teslim alırlar.
Belki yeniden 1950’ye döneriz. Yakanı kaptırdığın ABD seni tıpkı Kore Savaşı’ndaki gibi“ ucuz ve çaresiz” asker olarak, şimdi yaptırım uygulayarak yıkmaya çalıştığı İran’ın karşısına diker.
Sonra ne olur?
“Sonra ne olur” sorusunu soracağımıza bütün bunların olmaması için “dolar-lira maçını” seyretmek yerine tribünlerden inmenin yolunu aramak gerekir.
Ve tekraren de olsa söyleyeyim: CHP tabanı artık “kurultaycılık” oynamak yerine, kendi partisinin TBMM’de oturup “tek adam” rejimine meşruiyet sağlamasına itiraz etmeli. Orhan Bursalı’nın önerdiği gibi CHP üç-beş nöbetçi bırakıp, TBMM’den çekilmeli.
Unutmayın. CHP tabanı bu çekilmeyi merkeze dayattığı gün ilk alkışı HDP tabanından alır ve elbette HDP de gereğini yapar.
İşte o zaman asıl maç başlar: Demokrasi ile Faşizm arasındaki “maç”. Seyircisi olmayan herkesin katıldığı bir“ maç