Arjantin’in Tartagal kentinde, 10 Ağustos 1976 sabahı erken saatlerde 5 kukuletalı adam, sendikacı Jorge Rene Santillan’ın evine girdiler. Peronist bir militan olan Santillan, kendisini kaçırmak isteyenlere karşı eşi Irma Yolanda Prado’nun yardımıyla yaklaşık iki saat direndi. Sonunda zor bela kelepçeleyip götürdüler. Bu, eşinin onu son görüşüydü. Dinamitle parçalanmış cesedi, saatler sonra 20 kilometre uzakta, yol üstünde bulundu. O zamanlar cunta işkencecilerinin çok sevdiği bir yöntemdi bu.
Sonra, gel zaman git zaman, cunta sona erdi, aradan yıllar geçti ve Tartagal’daki 28 Piyade Alayı’nda kurulan işkence tezgâhını işletenler, tek tek açığa çıktı. Üst düzey subaylar yargılandı; örneğin üssün komutanı General Hector Rios Erenu gibileri, birçok cinayetin yanında Santillan dosyasından da mahkûm oldu. Cezalarını evde çekme istekleri de kabul edilmedi üstelik. Geriye bir tanesi kalmıştı: Yarbay Carlos Cialceta… Üssün en azgın işkencecilerinden biriydi ve ‘Calele’ namıyla anılıyordu. O da geçen gün telefon izlemesi sonucunda Salta kentindeki bir evde, tavan arasında gizlendiği dolapta yakalandı.
Fotoğraf da yayınlandı: Dolapta bir yarbay!
***
Gazetecilik ağır iştir. İnsanı çok ama çok zorlar bazen. Öyle bir fotoğraf gelir ki önünüze, eliniz ayağınız çözülür, kalırsınız öyle. Evinin merdivenlerine arka üstü devrilip kalmış olan o kadını, Selamet Yeşilmen’i hiç unutmadım, hiç unutmayacağım. Evinin merdivenleri, evinin! Sabah çocukların okula uğurlandığı yer, alışverişten gelişte soluklanılan, konu komşuyla çekirdek çitletilen yer… Evinin önü!
Nusaybin Fırat Mahallesi’nde oturuyordu Selamet; sokağa çıkma yasağının üçüncü gününde Fikret ve Sevcan isimli iki çocuğu ile merdivenlerden bahçeye inmek isterken cadde üstündeki Kobra tipi araçtan açılan ateşle vuruldu. Oraya yığıldı kaldı, merdivenlere… Yarım saat boyunca kan içinde kaldı; çocukları ise yaralı olarak evde sıkıştılar bu arada. Komşular ancak yarım saat sonra merdivenden alabildiler cenazesini.
“Bazı basın yayın organlarında ve sosyal medya mecralarında ‘Polis tarafından vatandaş katledildi’ şeklinde kasıtlı olarak ortaya atılan iddialar tamamen yersizdir. Güvenlik unsurlarınca olayın vuku bulduğu bölgede herhangi bir operasyon yapılmadığı gibi o bölgede herhangi bir güvenlik unsuru da bulunmamaktadır.”
Böyle dedi Nusaybin Kaymakamlığı.
Savcılık ise Selamet’in “örgütle ilişkisini” araştırmakla meşguldü o günlerde. Cenazede tabutun üstüne ne örtülmüştü, onun derdindeydi ve polisler tarafından yapılan tüm silah atışlarının “usulüne uygun olduğu”na karar vermişti.
Her şey “usulüne uygun”du yani. Fotoğraftaki gibi: Merdivende sırt üstü devrilmiş 5 çocuk annesi bir kadın!
***
“Helalleşmek” demiştik, değil mi?
“Affetmeyi ve affedilmeyi kucaklayarak helallik istemeyi ve vermeyi başarmalıyız. Hep birlikte umuda, barışa ve sevince yürüyebilmek ancak birbirimizin yaralarını sararak mümkün olacak.”
Tamam, öyle yapalım. Helalleşelim.
Daha doğrusu, şöyle yapalım: Dolapta saklananları bulup yakalayalım ve onlara merdivenlerdeki kanı temizletelim.
Yeterince adil bir yol bence bu. Öyle değil mi?
Yok, dolaptaki dolapta kalsın, hatta dolaba girme gereği bile duymasın, marinalarda yaşasın diyorsanız, merdivenleri ne yapacağımızı da biri bir zahmet söylesin bize. Kan hâlâ orada duruyor çünkü…