Veysi Sarısözen
Erdoğan ve çevresi bilindiği gibi Abdülhamit sevdalısı.
Öyle böyle değil. Bu sevda kara sevda.
Erdoğan iki konuşmasından birinde, “Abdülhamit Han Hazretleri” demeden edemiyor. Geçenlerde onun bir sözünü alıntı yapmıştı da idam yeniden gündeme gelmişti: “Bir ağaç kesenin boynunu vurun.”
İmamın biri Cuma hutbesinde grev yapan doktorları öldürmekten söz edince, aklıma işte bu Abdülhamit sevdası geliverdi.
Nereden çıkardın derseniz ve yazıyı sabırla okursanız anlatacağım.
Osmanlı’da ilk Tıbbiye 14 Mart 1827 yılında Sultan Mahmut tarafından kuruldu. Kurulduğunda Topkapı Sarayı’na yakın bir yerdeydi: Gülhane’de… Sonra Abdülhamit okulu Haydarpaşa’ya taşıdı.
Neden?
Saray’a uzak bir yer olduğu için. Abdülhamit “benden uzak olsun da nerede olursa olsun” demiş olmalı. Bu Tıbbiye’nin “mimari sürgünüydü”. Siyasi sürgünü ise tarihe “Şeref kurbanları” olarak geçti. Bir grup doktor adayı tıbbiye öğrencisi Şeref vapuruna bindirilerek Fizan’a sürgün edildi. Abdülhamit’i tahttan indirmek üzere örgüt kurmak ve darbe yapmakla suçlanmışlardı.
Ord. Prof. Dr. Tevfik Sağlam tıbbiyelileri şöyle anlatır: “Tıbbiyeli garp ile şarkın farkını bilen ve geriliğimizin derin acısını duyan insandı. Bu sebepten Tıbbiye Mektebi vatanseverliğin, hürriyet aşkının, şark miskinliğinden kurtulma, ilerleme, bir an önce yüksek bir medeniyet seviyesine ulaşmış memleketlere yetişme cehdinin bir yuvası olmuştu. Tıbbiyeliler, Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahlarının gerici ve müstebit idaresine karşı daima isyancı bir durum almışlardı. Bunun içindir ki, Abdülhamit, tıbbiyelileri sevmez, onlardan korkar, çekinir ve onlara karşı şiddetli bir baskı yapardı. İşte Tıbbiye’deki terör idaresinin sebebi bu idi.”
Erdoğan’ın Avrupa’ya göç eden doktorlara “giderlerse gitsinler” dediğini hatırlayın. Benzerliği gördünüz mü? Henüz görmediniz. Asıl benzerliği o zamanın tıbbiyelileri size anlatıyor. İşte 1807 yılında doktor adaylarının bildirisinden birkaç satır:
Öğrenciler halkın istibdad karşısındaki şimdikine benzer eylemsizliğini suçlayarak diyorlardı ki: “Bu tahammül ve itaat, vatanın yağma ve harabisine, hainlerin, müstebitlerin, hırsızların fermanlarına ve iradelerinedir.” (Tarihçi Kabacalı’dan)
Benzerlik dikkat çekici.
Ama daha önemli olanı tıbbiyelilerin Osmanlı askerine hitaben yazdıkları bildiri. Yine eski ANT çalışanlarından Kabacalı aktarıyor: “Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyden haberi olmayan siz asker kardeşlerimizi de aç çıplak süründürüyorlar. (…) Kendileri hiç hak etmeden tekrar çalıyorlar. O paralarla köşkler, yalılar, arabalar, konaklar, iratlar yapıyorlar. Nihayet Yemenlerde, Bağdatlarda, memleketinizden pek uzaklarda sürüne sürüne ölüp gidiyorsunuz. Köylerinizde, evlerinizde çoluğunuz çocuğunuz öksüz kalıyor.”
Siz de Abdülhamit’in yerinde olaydınız Tıbbiyeliye düşman olmaz mıydınız?
Haliyle Saray’daki bir sabah uyanıp da aynaya baktığında Abdülhamit olduğunu görünce, o da doktorlardan pirelendi. “Değişim” diyor ya, bu Kafka’nın kahramanı Sansa’nın değişimi gibi bir şey.
Değişince neler oldu?
Sondan başlayalım: Saray’dakinin atadığı rektör Hacettepe Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitiren Tıbbiyelinin tıpkı Abdülhamit’e “Padişahım çok yaşa” demek yerine “Padişahım aşşağı” demesine benzer “hürriyetçi” konuşmasını zorla önlemeye kalkıştı.
Başka? Başkası “modern sürgün.” Hastahanelerde çalışan doktorlara öyle bir “performans” işkencesi yapılıyor ki, görülmüş şey değil. Doktor hastasına iki buçuk dakika ayırabiliyor. Nöbetlerden yarı baygın çıkıyor. Doktor perişan, iki buçuk dakikalık muayeneye tepesi atan hasta ya da yakını deliriyor. Al sana şiddet, yaralama, cinayet. Saray ülkeyi şiddet cehennemine döndürünce de “vatandaş” da tabancayı ateşliyor.
Ve bu defa Tıbbiyeli Fizan’a değil de, “modern sürgün” yöntemiyle Avrupa’ya sürülüyor. Haberi okuyalım:
“2020’de 947, 2021’de ise bin 405 hekim, Türk Tabipleri Birliği’nden ‘İyi Hal’ belgesi alıp yurt dışına yerleşti. Bir yıl içindeki yüzde 45’lik artışa dikkat çeken tıp çevrelerine göre ise 2022’de bu sayı 2 bin 500 civarında seyredebilir.”
Saray’ın güvenlik görevlilerinden biri doktor öldürüyor. Ardından Tıbbiyeli isyan ediyor. İsyan dediysem neşterlerle silahlanıp devlete saldırmıyor. Grev yapıyor, sokakta şiddete ve cinayete yol açan sağlıkla ilgili Saray politikasını protesto ediyor. Gerçek mi değil mi bilmem ama Abdülhamit’in Tıbbiyelileri Sarayburnu’ndan çuvallara doldurup attığı söylenir. Bizde o kadar olmuyor. Tıbbiyeli ve sağlık meslektaşları polis şiddeti, biber gazı ile cezalandırılıyor. (Nazım bu Sarayburnu’ndan denize atmayla ilgili bir şiir de yazmıştı.)
Daha ilginç bir şey söyleyip yazıyı bağlayayım:
Abdülhamit Gülhane’deki Tıbbiye’nin yerini değiştirmişti.
Erdoğan ne yaptı?
Gülhane’nin adını değiştirdi.
GATA Sultan Abdülhamit Eğitim ve Araştırma Hastahanesi oldu.
Abdülhamit’le başladık, Abdülhamit’le bitirdik.
Sanırım grevdeki doktorlar “devletin hastalığına” teşhis koymuş olmalıdırlar.
Yazı bitti, bir de ne göreyim, bir başka Abdülhamit karikatürü Bahçeli, “T. Tabipler Birliği kapatılsın” demiş. Bu Devlet de hasta…