Kürdün varlığı gibi tarihini de yazmak yasaktır. Şimdi ben devlet eliyle Doğu’da kurulan ilk fabrikanın tarihini yazacağım ama biliyorum bizim Türkeşçiler ve Kemalistler bunu da kötüye yoracaklardır. Ama ne yapalım, yazması ve doğrusunu yazmak bizden, yanlış anlayıp öfkelenmesi onlardan olsun.
Diyarbekir’i bilenler bilir ki, eski Diyarbekir surlar içinde idi. Dağkapı’dan Fis Kayası’na kadar da geniş ve antik bir mezarlık vardı. Bugünkü Şehir Sineması, Rakı Fabrikası, Eğitim Enstitüsü ve Hastane bu mezarlık yerinde kurulan kuruluşlardı.
Şeyh Sait olayı ardından idam cezaları da bu mezarlığın içinde infaz edildi. Bu idamlıklar içinde Doğulu birçok saygın din adamı da vardı. Örneğin Şeyh Sait, Şeyh Abdülkadir, oğlu Muhammed gibi. İdam edilenler, İslam usulüne göre gömülmez, halka teşhir edildikten sonra idam sehpalarının altına açılan çukura konur ve üzerine toz toprak atılırdı.
İdamlar bitti.
Diyarbekir’in tüm etrafı arazi iken, Ankara’dan gelen bir emirle bu asılan Kürt şehitlerinin gömülü oldukları yerin üstüne hakaret olsun diye, Rakı Fabrikası kurulmuştur. Bir bölümüne de Şehir Sineması yapılmıştır. Bütün bunlar sanki o din adamlarının inadına yapılmıştır.
Gerçi Türkiye’nin birçok yerinde mecburen kamu hizmetleri için mezarlıklar kaldırılmıştır. Ama Diyarbekir Mezarlığı gibi hiçbir yerde mezarlıklar eğlence yeri ve rakı fabrikası için kaldırılmamıştı. Yol yapılır, şehir genişlemek mecburiyetindedir. Park yapılır ama Rakı Fabrikası yapılmaz. Yine şükrediyoruz ki, kalan bölümüne de kerhane ve bar yapmadılar. Tahmin ediyorum ki, bu kibarlıklarından değil de ya akıllarına gelmediğinden ya da vakit ve para bulamadıklarındandır.
Bunları yazmakla yeni yetişen nesillerin arasına kin sokmak istemiyorum. İstiyorum ki, yeni nesiller eskilerin geri kafalığına sapmasınlar ve bir daha böyle çirkin şeyler olmasın.
—————–
7 Nisan 1991