“ Yeni Yaşam Gazetemiz yayın hayatına başladı. Tüm ezilenlerin ve doğanın yanında yer almakta hiç tereddüt etmeyecek olan yayın çizgisi ile dünyada ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerin tamamını gazetemizden takip etmelisiniz. Böyle bir gazetede yazabiliyor olmak ise, benim için büyük bir onurdur. ”
Bütün dünyanın açıkça gördüğü ancak iktidarın ısrarla görmek istemediği ciddi bir ekonomik krizin içindeyiz. Kapitalist ekonomiler dönem dönem içine girdikleri krizleri halkın ve doğanın sırtına yıktıkları bilinmektedir. Krize doğru giden süreç içinde ortaya çıkardıkları devasa birikimleri yeniden değerlendirmek üzere doğal yapıları yağmaya girişirler ve kriz sürecini, emekçilerin haklarında kısıtlamalar yaparak lehine çevirme stratejisi izler.
Kapitalizmin ekonomik krizleri tahrip etmek üzere gelir. Sermaye ve onun hizmetlileri krizi fırsata çevirmeyi hedefler. Bu fırsat olanağı ise bir avuç mutlu azınlığın ulaşabileceği ayrıcalık iken, toplumsal yaşamda bu azınlık dışında kalan herkesi darmadağın eder. AKP hükümetinin de kapitalizmin neoliberal politikalarını uyguladığı ise bir gerçek. Çıkardıkları tüm yasa ve yönetmeliklerle sermaye kesimlerine sınırsız özgürlük sağlayan AKP, kriz döneminde sermayenin taleplerini öncelerken, popülist politikalara pek kaymadığı izleniyor.
Emeklilere bayram harçlığı dışında dövizdeki yükselme sonucu akaryakıta uygulanması gereken zamları ÖTV üzerinden karşılarken, zammı seçim sonrasına erteliyor. Faizleri yükseltmek ve yüksek miktarda döviz borçlanması için ihale açarken, bankacılık sistemini besleyerek liraya nefes aldırma çabasında olduğu izleniyor. Ancak ne yaparsa yapsın vadesi gelmiş yüksek miktardaki borç ödemelerinin ekonomi üzerinde oluşturduğu baskıyı yok etmesi mümkün görülmüyor.
Sermayeye açacakları alan kalmadı!
AKP hükümetinin son yıllarda çıkardıkları yasaların tamamının doğanın yağmalanmasını kolaylaştırıcı nitelikte olduğu biliniyor. Kamu elinde bulunan varlıkların özelleştirilmesi ile elde ettikleri ekonomik güç zayıflarken yeni özelleştirecek bir şey bulamıyorlar. Bunun sonucunda gözleri doğal yapılarda henüz yağmalanmamış ne kadar yer varsa sermaye hizmetine koşmayı sürdürüyor. Maden, enerji, sanayi vb. amaçla yağmalanamamış alan neredeyse kalmamışken, bölgeleri vadi ölçeğinde sermayeye devrini gündemlerine almış durumdalar.
Geçtiğimiz gün Resmi Gazete’de yayımlanan Maden Yönetmeliği ile maden havzası olarak nitelenen vadiler tamamen maden şirketlerine paylaştırmak amacıyla bu bölgeler ‘maden bölgesi’ olarak nitelenmiş. Yönetmeliğin birinci maddesinde amaçlanan şey ortaya konmuş. Yönetmelikte, ,maden sahalarında tek başına yapılan maden işletme faaliyetlerinin; çevresel etkileri, şehirleşme, işletme güvenliği, rezervin verimli işletilmesi ve benzeri sebeplerden dolayı oluşturduğu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla yapılacak proje ve planlama çerçevesinde maden bölgesinin ilan edilmesine karar verilmiş.
Tek başına yapılan madenciliğin yarattığı çevresel etkilerin, vadinin tamamen maden bölgesi olması halinde nasıl önüne geçilebilir.? Süslü sözlerle vadilerin sermayeye açılmasını seçim döneminde olunmasına bakmadan uygulamaya koymaları, ekonomik krizi sermaye desteği ile aşma hedefi içinde olduklarını açıkça gösteren bir durumdur. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan açıkladığı seçim beyannamesinde TİGEM’in Sudan’da kiraladığı 780 bin dekar arazinin Türk girişimcilerin yatırımına açılacağını açıklaması ise, Türkiye’de uygulanan tarım politikaları ile tarımın adeta bitirilmesinin bir nedeni mi diye soru sorulmasını gerektiriyor.
Açıklanan seçim beyannamesinde halkın ve doğanın çıkarlarını içeren herhangi bir bölüme rastlamak mümkün olmadı. Yazımıza sadece iki gelişmeyi almamız aslında mevcut hükümetin sermaye açısından dahi sürdürülemez durumda olduğunu açığa çıkarıyor. Seçimlerde Erdoğan’ın kazanması halinde Türkiye’de yaşayan emekçi halklar ve doğal yaşam çok ciddi saldırılarla yüz yüze kalacak. Bütün veriler bunu gösteriyor. Bu nedenle seçimde doğru tutum Selahattin Demirtaş ve HDP’yi desteklemek olmalıdır.