Kapitalist düzen dünyayı bir yok oluşun eşiğine getirmiştir. Yükü yoksul halk kitlelerinin omuzlarına bindirilmiş savaşlara, küresel ekomomik krizlere ve hastalıklara kapitalist üretim sisteminin sonuçları olarak bakmazsak, içinde bulunduğumuz durumu doğru analiz edemeyiz. Bugün hayatımızın her anına etki eden küresel kapitalizmi de modernitenin (başka bir kavramlaştırmayla kapitalist modernitenin) bir ürünü olarak görmek de aynı derecede önemlidir.
İnsanlık tarih boyunca doğanın bir parçası olarak, doğa ile iç içe yaşamıştır. Ancak kapitalizm ve modern kentleşme insanı ekosistemin bir parçası olmaktan çıkarıp, burjuva sınıfını daha da zengin etmek için emeğini ucuza satmak zorunda bırakılan ucuz iş gücüne dönüştürmüştür. Doğadan kopan yoksullar ise geçinebilmek için bu kapitalist üretim ilişkisine dahil olmak zorunda kalmışlardır.
Kapitalist üretim modeli sadece doğayı talan eden, kentleri betona gömen, kârı ve rantı önceleyen bir model değildir. Aynı zamanda karbon ve petrol üretimi ile de hem insanın hem de doğanın dengesini geri döndürülemez biçimde bozmaktadır. Bugün uzmanların, çevre aktivistlerinin, her kesimden ekolojistlerin ve ekolojik felaketlere uğrayan yörelerin halklarının haykırışlarına rağmen, kapitalizm dünyayı derin bir iklim krizine sürüklemektedir. Bunu önlemek mümkün iken, sermaye sınıfı kâr marjından taviz vermemek adına bu küresel ısınmayı inkar eden argümanlara başvuruyor ya da görmezden geliyor. Oysa toprakları sular altında kalan veya sıcaktan kavrulan insanlar topraklarını bırakıp onların ülkelerine göç ettiklerinde, bu sefer uğradıkları ırkçılık ve ayrımcılığın yanında ucuz ve örgütsüz iş gücü olarak kullanılıyorlar.
Kapitalizm doğayı yok ediyor. Bunu yaparken de insanı doğadan, doğal ekosistemden bağımsız bir özneymiş illüzyonu yaratıyor. Fosil ve karbon üretimi, sınırsız betonlaştırma beraberinde küresel iklim krizini ve pandemileri getiriyor, insanları yurtlarından göç ettiriyor. Göçmenler gittikleri ülkelerde hem güvencesiz ve ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyor hem de türlü ayırımcılıklara maruz kalıyor. Kapitalist sermayedar sınıf kâr ederken dünyanın ekolojik krizi derinleşiyor. Bütün bunların sonucunda dünyanın yoksul halklarının sağlık, beslenme, çalışma ve ekonomik koşulları da giderek zorlaşıyor.
Peki çözüm nedir? İnsanı ekosistemin bir parçası olarak gören, doğanın talanını yanlış bulan, fosil yakıtların sadece sermaye sınıfını zenginleştirip, başta o sektörde çalışan işçiler olmak üzere bütün insanların ve doğanın sonunu getirdiğini vurgulayan çevreci ve emekten yana bilinci açığa çıkarmamız lazım. Bunu öncelikle kendi bulunduğumuz alanlarda, sonra da bütün emekçi kitlelere ve halk kitlelerine ulaştırmamız lazım. Sermaye sınıfı tek başına bir kurtuluş olacağını sanıyor ancak biz tek başına bir kurtuluşun olmadığını biliyoruz. Hep söylediğimiz gibi “ya hep beraber, ya hiçbirimiz!”