Arif MOSTARLI
Çoğumuz Porto Riko’nun tam olarak nerede olduğunu bile bilmeyiz; bazılarımızın bilgisi ise Porto Rikoluların ‘olağan şüpheli’ sayıldığı Amerikan filmleri ile sınırlıdır. 1898’de İspanyolların resmen çekilmesinden sonra ABD tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilmiş bir Karayip denizi adasından söz ediyoruz. Bir sömürgeciden kurtuluşu kutlayamadan başkasının işgaline uğrayan bir ada… Kendi bayrağı, kendi hükümeti, mahkemeleri, vs. her şeyi var. Ancak hepsi ABD merkezi hükümetine bağlı, ABD seçimlerinde oy bile kullanamıyorlar…
Filiberto Ojeda Rios’u tam da o acılı tarihin kritik bir yıldönümünde vurdular: 23 Eylül 2005’te. 137 yıl önce, yine 23 Eylül 1868’de, bir grup Porto Rikolu devrimcinin, Grito de Lares (Lares’in Gözyaşları) adını taşıyan bir deklarasyonla İspanyollara karşı başlattığı isyanın yıldönümüydü o gün… 72 yaşındaydı Filiberto. Saklandığı eve baskın yapan FBI timlerine teslim olmayı hiç düşünmeden son ana kadar direndi. Keskin nişancılar tarafından vurulduktan sonra 18 saat eve girmedi FBI, kimseyi de sokmadı ve Filiberto kan kaybından yaşamını yitirdi.
Sömürgeciliğe karşı
Porto Riko’nun bağımsızlığı için mücadele eden Borucia Halk Ordusu (EPB) kurucusu Filiberto Ojeda Rios, aslında yaşamına bir müzisyen olarak başlamıştı. Gençliğinde ünlü Salsa gruplarında trompet ve gitar çalıyordu. 1961’de Küba’ya taşındı. Bir yıl sonra da devrimci mücadele için geri döndü. 1967’de kurduğu ilk örgüt, Silahlı Devrimci Bağımsızlık Hareketi (MIRA) 1970’lerin başında polis tarafından dağıtıldı ve Filiberto tutuklandı. Kefaletle serbest bırakıldıktan sonra bu kez Silahlı Ulusal Kurtuluş Güçleri’ni (FALN) kurdu. 1976’da ise Los Macheteros olarak da bilinen Boricia Halk Ordusu kuruldu.
Bağımsızlık fikri, düşüncesinin özünü oluşturuyordu ve ülkesine derin bir sevgiyle bağlıydı. “Porto Riko’nun, Latin Amerika’nın en cesur ülkelerinden biri olduğunu düşünüyorum. Neden? Che zaten bunu söyledi. Bu ülkeye uygulanan sömürgecilik türüne rağmen hayatta kalmayı başardığı için!”
Örgüt 1974 ile 1983 yılları arasında ABD kentlerinde 120’ye yakın silahlı eylem gerçekleştirdi. Ocak 1981’de bir hava üssüne sızarak 11 uçağı havaya uçurmaları bunlardan biriydi. 12 Eylül 1983’te ise bir Wells Fargo deposundaki yaklaşık 7 milyon dolara el koydular. Bu miktar, o güne kadar ABD tarihindeki en yüksek nakit soygunuydu.
Filiberto, 1985’te saklandığı eve yapılan baskında yaralı yakalandı. Bu baskında aslında öldürülmek istendiği ama başarılamadığı, sonradan FBI ajanlarının itiraflarıyla kanıtlanacaktı. Yerel mahkeme tarafından “meşru müdafaa” gerekçesiyle bırakıldı ve bileğine elektronik kelepçe takıldı ama o kısa sürede cihazdan kurtulmanın bir yolunu buldu. Tam da dediği gibi oldu: “Hapishaneyle başa çıkabildim. Hapishane benimle başa çıkamadı!”
Yeniden inşa ve baskın
Sonraki 15 yıl tamamen illegal koşullarda geçecekti. Gıyabında 55 yıla mahkûm edilmişti ve artık FBI’ın en çok arananlar listesinin başındaydı. Aylarca sığınaksız olarak dağlarda yaşayan Filiberto örgütü yeniden inşa ederken, daha sonra Porto Riko’daki bir dağ kasabası olan Hormigueros’te bir eve yerleşti ve fiziksel görünümünü tamamen değiştirerek gül bahçıvanı Don Luis kimliğiyle yaşamını sürdürdü. 23 Eylül 2005 tarihine kadar… FBI sonunda yerini tespit etmişti.
Operasyon, çiftlik evi kurşun yağmuruna tutularak başlatıldı. Teslim olmak, Filiberto için bir seçenek değildi. 72 yaşına rağmen ateşe hızla karşılık verdi ama sonunda uzaktan atışla vuruldu. Gün boyunca ölmesini beklediler: 18 saat! Filiberto’nun kan kaybından öldüğü, sonradan raporlar ve sorgu yargıçları tarafından da doğrulanacaktı. FBI, “içeri girmeye cesaret edemedik” gerekçesiyle infazı itiraf etti ama hiçbir soruşturma açılmadı. Filiberto’nun eşi Elma Beatriz Rosado, bütün olup bitenlerin canlı tanığıydı oysa.
Cinayet büyük protestolara yol açtı. Başkentin ana caddeleri göstericiler tarafından kapatılırken, New York, New Jersey, Boston ve Chicago’da protestolar yükseldi. Porto Riko Üniversitesi, profesörlerin, personelin ve öğrencilerin cenazesine katılmasına izin verirken, halk Amerikan şirketlerine saldırdı. Binlerce kişinin devrimci şarkılarla ve ‘tereddüt yok’ sloganıyla katıldığı cenaze ülkenin en büyük gösterisi oldu.
“Ben bir askerim. Görevimi yapıyorum. Ve her askerin yaptığı gibi benim görevim de ülkemin özgürlüğünü korumak” diyordu o. “Dizlerimin üzerinde yaşamak yerine, ölmeyi tercih ederim” diyen Filiberto’yu gerçekten de 72 yıl boyunca kimse diz çökmüşken görmedi.