İlham Bakır
Şiirlerinizde dürüstlükten bahsedersiniz, erdemden, ahlak ve vicdandan diyelim ki. Kötülükten şikayet edersiniz yahut. Kırılganlığınızdan, size yapılan kötülüğün ruhunuzda açtığı yaralardan. En ince, en savunmasız olduğunuz yerlerinizden nasıl vurulduğunuzdan. Bir aşkı nasıl tutkuyla yaşadığınızdan. Karşılık bulduysanız aşkınıza bunun sizi nasıl bir mutluluğun doruğuna ulaştırdığından, karşılık bulmadıysanız yahut terk edildiyseniz bunun sizi nasıl acılara gark ettiğine dair sözler edersiniz. Peki bir şair olarak hayatı şiirlerinizde söz ettiğiniz gibi mi yaşarsınız. Bir şair, şiirlerinde kurduğu, dile getirdiği gibi mi yol alır hayatın içinde? Özünün, kişiliğinin, yaşantısının, tepkilerinin, reflekslerinin, olaylar ve durumlar karşısında aldığı tavrın tıpkı şiirlerinde, dizelerinde olduğu gibi olması mı beklenir? Beklenmeli midir?
Bir insana güven duyabilmeniz, onunla dostluk, arkadaşlık yaşayabilmeniz, bir yol yürüyebilmeniz, bir ortaklık kurabilmeniz için söz ile eylemi arasında asgari bir tutarlılık ararsınız değil mi?
Normal bir ilişkide bunu ararken bir şairle kurduğunuz bu ilişkide de aynı şeyi beklemek abes midir? Şiirlerini okur, şiirlerinde yol alır, onunla derinden bir yol arkadaşlığı kurarsınız. Kendi yaşayıp da dile getiremediklerinizi, hayal kırıklıklarınızı, düşlerinizi, umutlarınızı, beklentilerinizi, aradıklarınızı, kaybettiklerinizi ne de güzel dile getirmiştir. Sonra diyelim ki bu şairin yaşantısıyla da birebir temas ettiniz. Ve hiç de şiirlerinde yol aldığınız insanla alakası olmadığını gördünüz. Kendisiyle özdeşlik kurduğunuz o ruhun aslında gaddar bir ruh olduğunu, örneğin bir karıncayı ezmiş olmayı umursamadığını gördünüz. Bir kuşun yuvasını bozduğuna, bir çocuğu azarladığına, aç bir sokak kedisine aldırmadan ve onunla paylaşmadan yemeğini yediğine şahitlik ettiniz. Kendinizi ihanete uğramış hisseder misiniz? Şairin size yalan söylediğini, sizi kandırdığını düşünür müsünüz? O şiirler, şiir olma vasfını yitirir mi yahut? Sanat eseri, yaratım sürecinin tamamlanmasından sonra sanatçıdan bağımsızlaşmaz mı peki?
Zira sanatçı belli bir ömre sahipken sanat eseri sonsuzca yaşayabilme kapasitesine sahiptir. Sanatçının yapıp eylediklerinden bihaber olunduğunda yahut sanatçı ölüp gittikten sonra onun nasıl kişilikte biri olduğu unutulduğunda eğer şiiri yeterince güçlü ise varlığını sürdürmeye devam edecektir.
Şairin yalan söyleyip söylemediği, samimi olup olmadığı, bu sözleri yarattığı ve dile getirdiği dönemlerde bu sözler üzerinden kendi için bir yarar sağlayıp sağlamadığı, bu sözlerle insanları kandırıp istismar edip etmediği bir tartışma konusu, bir değerlendirme konusu olmaktan çıkacaktır.
Ama yine de şair henüz yaşamakta iken çeşitli kötülükler yapıyorsa, birilerinin canını yakıyorsa, diyelim ki kadınlara şiddet uygulayan, taciz ve tecavüz suçu işleyen biri ise hele hele şiirleri sayesinde kendine alan açıyor, itibar sağlıyor, meşruiyet kazanıyor ise ve siz bir okuyucu olarak bu şairin bu yaptıklarını öğrenirseniz nasıl bir tavır alırsınız?
Şairin kendisine tavır alır, cezalandırılmasını talep eder fakat şiirlerini bundan ayrı tutarak onu okumaya devam eder, o şiirlere bir dokunulmazlık verilmesi gerektiğini mi düşünürsünüz? Yoksa şiirlerini okumaz ve insanları da okumamaya davet mi edersiniz? Zira bir şairin istismarını gerçekleştirdiği alan büyük oranda şiirinin etki alanındaki okuyucudur. Şiiri sayesinde bu istismar iktidarını kurabilmektedir.
Norveç ve dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Knut Hamsun’un bir Nazi destekçisi olduğu öğrenildiğinde Norveçliler, onun kitaplarını götürüp evinin kapısına yığmışlar ve bu suretle artık onun kitaplarını okumayacaklarını beyan ederek onu protesto etmişlerdir. Bu durum, Hamsun’un sonraki nesiller tarafından okunmasını engellememiştir ama Norveç halkı bir kötülük karşısında ahlaki ve vicdani tutumunu belli etmiş ve kötülüğün sahibinin sanatçı zırhını üzerinden söküp alarak henüz yaşamaktayken sanatının ona fayda ve itibar sağlamasına ve istismar alanı açmasına engel olmuşlardır.