Diyarbakır’dan haber getirdim sizlere
Bildiğiniz haberler aslında…
Yaralı bir şehir…
Sessizliği hala gitmemiş… Seçim atmosferi devlet tekelinde gibi.
Kent merkezinde AK Parti bayrakları var. HDP bayraklarını ise sadece kentin yeni yerleşim alanı, Osman Baydemir’den miras 75 metre genişliğindeki yollardan alan 75. Yol semtinde gördüm. Kentin üst orta sınıfının yaşadığı semt olarak tarif edebilirim.
Diyarbakır-Amed’in sessizliğini farklı yorumlayanlar var. “Dip dalga” tanımlamasını hak etmese de, zira bloklaşan net seçmen dağılımı var- sessizlik, siyasetin sokağa taşınamamasını ifade ediyor. Diyarbakır’ın taleplerinin kamusal alanda ifade edilemeyişini anlatıyor. Ancak sessizler arası bir diyalog, sessizler arası bir konuşmadan da söz edebilirim.
Gelelim kentin dedikodularına… Teyide muhtaç bilgiler olduğunu söyleyerek devam edeyim. AK Parti listelerinin huzursuzluk yarattığı, aday adayları ile kesinleşen adaylar arasında gerilim olduğu konuşuluyor. Partinin Kürt meselesinden sorumlu genel başkan yardımcısı olan ve 27. Dönem için Diyarbakır’dan aday gösterilen Mehmet Mehdi Eker tarafından oluşturulduğu iddia edilen listelerin toplumsal karşılığının olmadığı söyleniyor. Bir başka iddia ise Mehdi Eker’in aslında İstanbul’dan aday olmak istediği, yapılan listede payının olmadığı…
Yıkımların faili AK Parti’nin affedilmeyeceği genel görüş. Bu yıkımın sandıkta karşılığının olacağı söyleniyor. Oy oranının 7 Haziran’dan bile daha az olacağı konuşuluyor. 7 Haziran’da AK Parti, Diyarbakır’da yüzde 15’e yakın oy almıştı.
Saadet Partisi’nin Kürt Raporu’nu açıklaması, Temel Karamollaoğlu’nun 17 Haziran’da kentte miting yapacak olması, Saadet adayları arasında Haşim Haşimi gibi tabanı olan bir ismin yer alması, baraj sorununun olmaması gibi sebeplerin AK Parti’den kopuşları kolaylaştıracağı tahmin ediliyor. Son aday tanıtımında başörtülü olmayan iki kadının heyecanla Karamollaoğlu’nu görmek istemesi, onlara neden Temel Karamollaoğlu diye sorduğumda “huzur veriyor” yanıtını almam bir eğilimi gösteriyor. Konuştuğum kadınlar arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Her eve buzdolabı giriyorsa refah seviyesi var demektir” sözüne içerlemişler vardı. “Hiç soruyor mu o buzdolap doluyor mu ?” diyorlar.
24 Haziran’a ilişkin yanıt ,”bilinemez-tahmin etmek güç” olsa da Diyarbakır özelinde bu sorunun yanıtı net aslında. HDP’nin barajı geçip geçmemesinden bağımsız olarak, kentte 7 Haziran’dan daha fazla oy alacağı tahmin ediliyor.
HDP’ye dönük duygu ise şöyle tarif ediliyor: “Kırgınız, eleştirilerimiz var ama bunu şimdi öteliyoruz. Şimdi bir arada olma zamanı”… HDP’nin adaylarına dönük ise “karşılığı yok”, “temsil gücü zayıf” yorumlarını duymadım. Açık propaganda rahatlığı olmadığı için, ev ev çalışmalar yürütülüyor.
Kent-Kürt kimliği arasındaki bağa dair notlarıma gelince… Merkezde, İstiklal Caddesi olarak tarif edebileceğim “Melik Ahmet” Caddesi’nin havası gündüz başka, gece başka… Vitrinler daha şaşalı, orta üst sınıf eşraf havası daha da keskinleşmiş. Zamane zenginleri havası var. Akşam saatlerinde ise hakiki Diyarbakır sahne alıyor: Sokak üstü ciğerci tezgahları, çeşit çeşit meyve arabaları, yaylalarda yetişen “yayla muzu” olarak da bilinen “ışgın” satışları, yaş almışların cadde üzerinde bilgelik kokan oturuşları…
Sessiz, yorgun kentin bağrında ise başka bir şey filizleniyor. Bu sadece bir his… 90’ların zulmünü bile geride bırakan son 3 yıl içinde yaşananlar, insanların zihin dünyasını geriye götürmemiş gibi. Kürt meselesinin “insan hakları sorununa” indirgenmesi eleştiri konusu. Anadilde eğitimin anayasal güvenceye kavuşturulması bile “büyük adım” olarak yorumlanmıyor. Bir gözlemle bitireyim…
Saadet Partisi’nin aday tanıtımında Temel Karamollaoğlu Kürt meselesine dair de sözler sarf etti. “Anadilde eğitim hakkı” dediği an salonda bir alkış koptu… Ama ne zamanki “eşitlik” dedi, salon bu kez sallandı… Kısmi hakların değil, eşitlik talebinin güçlendiği bir kentten söz ediyorum.
Diyarbakır sessiz….
Sessizliğin yol açtığı derin düşünce, kentin ruhuna iyi gelmiş.