Özgür Gündem dağıtımından radyo spikerliğine, oradan Jinnews’e… Gazeteci Gülistan Azak, kadın gazeteciliğini anlatıyor: Babam da gazeteciydi. Özgür Gündem’in dağıtımını yapıyordu. Yaptığı iş nedeni ile gözaltına alındı. Mesleğinden dolayı yargılandı ve uzun süre cezaevinde yattı. Yani gazetecilik benim baba mesleğim
Hüseyin Kalkan
Gülistan Azak, çocuk yaşta babası ile birlikte şehir şehir gezip Özgür Gündem dağıtarak gazeteciliğe başlamış. Daha sonraları da gezme durumu devam etmiş, Gülistan bu defa dağıtım için değil, haber için kent kent gezmiş. Deneyimlerini özetlemek mümkün değil ama Diyarbakır’ın yanıtlarının Türkiye’yi etkilediğini belirterek önemli bir gerçeğin altını çiziyor. Gazeteci Azak’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Gazeteciliğe nerede ve ne zaman başladın?
2016 yılında Malatya’da Özgür Güneş Radyo’da haber spikeri olarak başladım. Aslında basınla tanışmam çok daha eskiye gider. Babamla birlikte Özgür Gündem’i dağıtmaya başladım. Bingöl ve yakın illere babamla gider gelirdik.
Babam (Yüksel Azak) yaptığı iş nedeni ile gözaltına alındı. Mesleğinden dolayı yargılandı ve uzun süre cezaevinde yattı. Çeşitli illere sürgün edildi, biz de onunla birlikte aile olarak il il dolaştık. Yani gazetecilik benim baba mesleğim. Mesleğin risklerini, tehlikelerini daha o zaman bildiğim bir şeydi. Daha sonra Malatya’da üniversitedeyken Özgür Güneş Radyo’da haber spikeri olarak çalışmaya başladım. KHK ile kapatıldı. Bu işi sürdürürken gözaltına alındım ve tutuklandım. 6 ay Malatya’da tutuklu kaldım. Çıktıkta sonra Diyarbakır’da Şûjin’a başladım. Başladığımın ilk haftası Şûjin da KHK ile kapatıldı. Bundan sonra sosyal medya üzerinde çalışmalar yürüttük. Daha sonra kadınların dayanışması sonucu Jinnews kuruldu. Jinnews’te çalışmaya başladım. 4 yıldır Jinnews’te çalışıyorum.
Bu 4 yıl içinde neler yaptın?
Bütünen hep sahadaydım. Malatya, Maraş, Adıyaman, Çukurova, İstanbul, Dersim, Bingöl gibi kentlerde çalıştım.
Biraz İstanbul deneyiminle Kürdistan’daki deneyimini karşılaştırır mısın?
İstanbul gerçekten gazetecilik alanında çok önemli bir merkez. Ben giderken alışabilir miyim diye endişelenmiştim. Çok da bildiğim bir şehir değildi. Ancak bana katkıları olan bir deneyim oldu. Özellikle ajansın kadın haber ajansı olmasından ötürü, çalışma saham çok genişti. Çünkü kadın hareketinin sahası ve eylemleri çok genişti. Haber kaynakları çoktu ve çeşitliliği yansıtmak mümkündü. Benim için güzel bir deneyimdi, bana çok şey kattığını düşünüyorum.
Şimdiye kadar kaç kentte çalıştın gazeteci olarak?
Bir Karadeniz kaldı, bir de Ege’nin birkaç ili ve Ankara. Diğer illerin hepsinde çalıştım aşağı yukarı. Bingöl, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Antalya, Adana, Mersin. Say sayabildiğin kadar. Gazeteci olarak çalışırken en çok Malatya’da zorlandım. Orada gözaltına alındım ve tutuklandım.
Hangi kentte çalışmayı daha çok sevdin?
Diyarbakır ve İstanbul. İstanbul kadın merkezli bir şehir görebildiğim kadarıyla, o beni etkilemişti. Diyarbakır ise ülkeyi şekillendiren en politik şehir olmasından kaynaklı bir etkisi var bende. Sorduğum sorulara verilen cevaplar Türkiye’yi etkiliyor. Böyle bir özelliği var Diyarbakır’ın. Tüm Türkiye’nin gözünü çevirdiği bir merkez. Bu kentte yaptığım haberler anlam buluyor.
Hangi haberleri daha çok seviyorsun?
Ben tarım işçilerini çok seviyorum. En çok üzerinde durduğum, en çok sevdiğim ve en çok yaptığım haberler mevsimlik tarım işçileriyle ilgili haberler. Çukurova bölgesinde, Malatya’da çalışan mevsimlik işçilerle ilgili haberler yaptım.
Haber kaynaklarına ulaşmakta bir zorluk yaşadın mı İstanbul’da?
Haber kaynaklarına ulaşmakta bir zorluk yaşamadım. İstanbul konusunda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Kürdistan’la karşılaştırdığımda bu topraklarda tutuculuktan dolayı kadının sesinin kısıldığını söyleyebilirim. Kadınlar muhafazakarlaşma dolayısı ile artık mikrofonlara çok rahat konuşamıyorlar.
Sözünü ettiğin tutuculaşma ne zaman başladı?
Kadının sesinin kısılması aslında eskiden beri var olan bir sorundu. Ama siyasetin durumuna göre bu azalıp çoğalıyor. AKP tarafından kadını ‘anne’ kalıbına sıkıştırma hali, siyaset yapan kadınların sürekli olarak baskıya maruz kalması kadının sorununu buraya kadar getirmiş durumda. Baskılar giderek artıyor. Ben 5 yıl önce burada çalışmaya başladığımda böyle bir atmosfer yoktu. Baskıcı bir hava hissetmedim. Gün geçtikçe artık sokak röportajı alamadığımı hissediyorum. Bu sadece Kürdistan ile ilgili değil. Bu durum Türkiye metropollerinde de giderek gözlenen bir durum. AKP’nin kadını eve hapsetme siyaseti artık her alanda hissediliyor. Biliyorsunuz ‘Anne olmayan kadın yarımdır’ bile dediler. AKP’nin bu tutumu toplumda bir içe kapanmaya yol açtı diyebilirim. Halk aslında politik, neler yaşandığını biliyor, yoksulluğu biliyor, yalanlar içinde yaşadığını biliyor, ama bir sokak röportajı nedeni ile gözaltına alınmak, tutuklanmak veya işinden olmak istemiyor.
Kadın gazeteci olmak sokaklarda nasıl karşılık buluyor?
Kadın gazetecilerin yaşadığı sorunların temelinde cinsiyet eşitsizliği yatıyor. Kadının kadın olmak dışında birçok şey olmanın dayatıldığı topraklarda yaşıyoruz. Yine iktidarın kadını anne olarak tanımladığı topraklarda yaşıyoruz. Kaldı ki kadın haklarını koruyan İstanbul Sözleşmesi gibi sözleşmeler pratikte uygulanmıyor. Kadının kendini var ettiği yaşam alanları tam da bu nedenle sınırlandırılıyor. Bu tutum şiddeti kendisi ile birlikte getiriyor. Kadın olmanın zor olduğu bu topraklarda kadın gazeteci olmak imkansızlaştırılıyor.
Ne gibi engellemeler ile karşılaştın?
Gerek erkek meslektaşlarımız gerek devlet güçlerince cinsiyetçi söyleme maruz kalıyoruz. Devlet güçlerinin fiziksel şiddetine maruz kalıyoruz. Tecavüzle tehdit edilen arkadaşlarımız oluyor. Gözaltına alınıyoruz, çıplak arama dayatılıyor. Bunların hepsi belki üzerinde günlerce konuşulması gereken sorunlar. Mesela Yeldana Kaharman katledildi, failleri açığa çıktığı halde yargılanmadı. Artan kadın cinayetleri ile birlikte kadın gazetecilere yönelik şiddet de artmaya başladı.
Kürt kadın hareketi ile Kürt kadın gazeteciliği birbirini nasıl etkiliyor?
Erkek egemen siyasetin yıllarca kadınları cadı olarak lanse etme hali ‘kadın kadının kurdudur’ söylemleri aslında günümüzde boşa çıkarılmış durumda. Bu durum iletişim teknolojilerinin gelişiminden de kaynaklanıyor. Kadınlar seslerini başka kadınlara ulaştırma konusunda çok maharetliler. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ile birlikte bütün kadınların, siyasetçisinin, öğrencisinin, işçisinin, gazetecisinin hep birlikte sokağa çıktığını gördük. Biz gazeteci kadınlar bir elimizde kameramız, diğer yanda ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ bantlarını takarak çıktık alanlara. Bütün kadınlar aynı sorunsalı yaşıyor. Bugün kadın mücadelesine yönelik saldırılar, her bir kadına yönelik saldırı kadın gazetecilere yapılmış bir saldırıdır. Bunun bilincindeyiz. Siyasetçiler için de böyle, gazeteciler için de böyle.
Gelenektir, son olarak eklemek istediğin bir şey var mı diye sorulur?
Eklemek istediğim şu. Bence oluşturduğumuz ağ ve platform çok önemli. Erkeklerin değil kadınların yargılandığı topraklardayız. Biz kadınlar haklarımız için çalıştığımız alanlarda var olabilmek için platformlar oluşturuyoruz. Bunlar çok önemli. Çünkü demokrasinin, insan haklarının olmadığı topraklarda meslek ağlarının, platformların kurulmuş olması bunu güçlendirmek çok önemli bir iş. Bizler Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu içinde yer alıyoruz. Bence bu platform içinde kadın gazetecilerin bir arada olması, kendilerine yönelik her saldırıya birlikte daha güçlü ses çıkarması anlamlıdır.
Mesele buraya gelmişken, genel olarak Türkiye’de kadın gazetecilerin örgütlülüğü nasıl?
İstenen aşamada değil. Ama geçtiğimiz yıllara nazaran çok daha etkin. 90’larda gazetecilere ve kadın gazetecilere yönelik saldırılara karşı ortak tepki olmuyordu. Ama günümüzde basına yönelik saldırılara karşı ve kadın gazetecilere yönelik saldırlara karşı şu ya da bu biçimde hızlı tepki gösteriliyor. Bunu daha sistematik ve etki kılmak gerekiyor.
BİTTİ