Çalık Petrol, Diyarbakır’daki petrol sondajlarına bir yenisini ekliyor. Şirket, yeraltı ve yerüstü sularını, toprakları geri dönülmez ölçekte kirletmesiyle bilinen kaya petrolü sondajına Çınar’da başlayacağını duyurdu
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Geçtiğimiz günlerde AKP’ye yakınlığı ile bilinen Çalık Holding’in sahibi olan Ahmet Çalık’a ait Çalık Petrol Arama Üretim Sanayi ve Tic. A.Ş.’nin Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde üç sondaj kuyusu açarak kaya petrolü arayacağı duyuruldu. Çıkarılacak ham petrolün aynı saha da 96 m3’lük 4 tankta depolaması yapılacak. Proje kapsamında 12 bin 500 metrekarelik ruhsatlı alanda günlük 376 metreküp (m3) petrol çıkarılması öngörülüyor.
Önce Trakya sonra Diyarbakır
Çalık Petrol, Türkiye’deki petrol ve doğal gaz arama ve üretim faaliyetlerine 2006 yılında Trakya Bölgesi’nde aldığı iki adet arama ruhsatı ile başlamış ve ardından işletmeye geçmişti. Arama faaliyetleri için Türkiye’nin en verimli hidrokarbon potansiyeli olduğu belirten şirket, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Diyarbakır-Mardin il sınırları içerisinde” 2009 yılında iki adet ruhsat alarak devam etmiş ve 2010 yılı içerisinde kazdığı ilk kuyu olan Çalıktepe-1 kuyusunda petrol keşfi gerçekleştirmiş.
Bölgede 11 arama 6 işletme ruhsatı
Petrol ve doğalgaz arama ve üretim faaliyetleri 2012 yılında kurulan Çalık Petrol Arama Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş. unvanı ile sürerken, Çalık Enerji’den devraldığı ruhsatlara ek olarak aldığı ruhsatlarla toplamda 11 adet arama, 6 adet işletme ruhsatı bulunuyor. Çalık Enerji (petrol) 2010 yılında, ‘Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sahip olduğu 8 adet arama ruhsatında’ Kanada menşeli bir petrol şirketi ile stratejik ortaklık kurmuş ve bu ortaklık kapsamında, 2011-2012 yıllarında, toplamda 750 km iki boyutlu (2B) ve 217.5 km² üç boyutlu (3B) sismik veri toplama ve 4 adet arama kuyusu sondajı gerçekleştirilmiş. Kaya petrolü üretimine yönelik olarak 2011 yılında Çalıktepe-2 kuyusu açılmış.
Deniz ekosistemleri bozuldu
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) konvensiyonel yolla üretim yapılan petrol tesisleriyle ilgili kirliliği 5 başlık altında ele alan bir rapor yayınlamıştı. Bunlar, petrol yükleme/boşaltma tesisleri, rafineriler, petrol üretim tesisleri ve petrol yüklü tankerlerin yarattığı trafik ve balast suyu boşaltma nedeniyle ortaya çıkan çevre sorunlarıdır. Özellikle balast suyu boşaltma nedeniyle bir denizden başka bir denize taşınan canlıların ekosisteme önemli zararları olduğu belirtilmektedir. TÜDAV bu konuya ilişkin olarak Karadeniz’e yabancı bir deniz canlısı olan “taraklı medüz”un hamsi ve istavrite verdiği zararı örnek olarak göstermektedir.
Alaska’ya 140 bin petrol döküldü
Petrol kirliliğinde önemli sayılan olaylardan biri 24 Mart 1989 tarihinde Exxon Valdez adındaki süpertankerin Alaska’nın Prens Willian Gacud bölgesinde Bligh Reef kayalıklarına çarpmasıdır. Kaza sonucu denize 140.000 varil petrol akmış ve suları temizlemek için 2 milyon dolar harcanmıştır. Ancak bu harcama zararı telafi etmeye yetmemiş ve suların aradan geçen 25 yıla karşın tam olarak arındırılması ve ekosistemin eski haline dönmesi mümkün olmamıştır. Son kullanıcı kaynaklı kirlilik ise petrol ürünü kullanan sanayi tesisleri, ulaşım araçları ve petro-kimya ürünleri kullanımı sonucu oluşan kirliliği kapsamaktadır. Petrol ürünlerinin yarattığı kirliliğin bu boyutu daha çok sera gazı salınımı ve iklim değişikliği alanında gündeme gelmektedir.
Meksika Körfezi katledildi
Tarihin en büyük petrol kirliliği Meksika Körfezi’nde gerçekleşen Deepwater Horizon Petrol Sızıntısı’dır. Bu sızıntıda ilk aşamada 11 kişi ölmüş, birçok kişi yaralanmıştır. Çıkan yangın 36 saat sonra söndürülebilmiştir. Kuyu kapatılana kadar çevreye yaklaşık 4.9 milyon varil petrol yayılmıştır. Kazanın olduğu bölge doğal ekolojik alanı olan, koruma altındaki Kemp’s Ridley kamplumbağalarının kitleler halinde öldüğü ve kazanın olduğu günden bugüne birçok deniz canlısının çoğalamadığı araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir. Kazanın etkisi Meksika Körfezi’yle sınırlı kalmamış, Louisiana ve Mississipi Deltası’nda da balıkçılık ve turizm büyük ölçüde etkilenmiştir.
Konvansiyonel petrol kirliliği
Kaya gazı ve petrolü üretiminde ortaya çıkan kirlilik konvansiyonel yolla üretilen petrol ve doğalgaz üretimlerinde aynı düzeyde yaşanmaktadır. Nijerya’nın güneyindeki Nijer Deltası’nda Shell şirketinin sondaj ve üretim sahasında yıllardır devam eden petrol sızıntısı nedeniyle, Belçika’nın yüzölçümüne eşdeğer ölçüde tarım arazisi zehirlenerek kirlenmişti. Shell şirketi tüm itirazlara rağmen üretimi kısmadığı gibi arttırarak devam etmişti. Petrol kirliliğinin etkilediği tarım arazileri ve balık çiftliklerinden Nijeryalı dört çiftçi, Shell aleyhine dava açtı. Hollanda’daki Lahey Temyiz Mahkemesi, dünyanın ikinci büyük petrol şirketi Shell’in Nijerya’daki tarım arazilerini kirleten petrol sızıntısından sorumlu olduğuna hükmetti. Shell’in sızıntıdan zarar gören dört Nijeryalı çiftçiye tazminat ödeme kararı, petrol kirliliğinden etkilenen diğer çiftçiler için de emsal teşkil edeceği hükme
bağlanmıştı.
Sermayenin fıtratı
Dünyada yaklaşık 50 yıldır yoğun sanayileşmeye bağlı olarak doğal yaşam hızla kirlenip zehirleniyor. Özellikle son 20-30 yılda kapitalizmin neoliberal politikalarıyla birlikte yoğunlaşan sanayi kirliliği ile hava, toprak ve suda kirlilik kritik değerlere ulaşmış durumda. 1970’lerden bugüne tutulan çevresel istatistikler, ülkelerin ekonomik büyüme hedefleriyle birlikte çevreyle ilgili maliyetlerin sermaye büyüme oranlarına etkisi nedeniyle ortaya çıkan çevresel sorunların çözümüne yönelik hemen hemen hiçbir adım atmamaktadırlar. Çünkü tek çözüm doğaya zarar veren üretim süreçlerinden vazgeçmeleri gerekmektedir. Bu da sermayenin fıtratına uygun olmaması doğa yağmasından kaynaklı sorunlar asla çözülmemektedir.
Kirlilik katlanarak büyüyor
Petrol çevre ilişkisi açısından fosil yakıtlar ve petrole dayalı ürünlerin iklim değişikliğine etkisi yıkım yaratırken, petrol arama ve sondaj, taşıma, işleme süreçleri ve kazalar sonucu oluşan petrol sızıntılarının yarattığı kirlilikle birlikte ekosistemlere büyük zararlar verilmektedir. Son yıllarda ABD’nin başını çektiği ve içinde Türkiye’nin bulunduğu birçok ülkede gerçekleştirilen kaya petrolü ve kaya gazı sondaj ve üretim süreçleri ise kirliliği çok yüksek boyutlara taşımıştır.
Türkiye’de kaya gazı ve petrolü
Teksas merkezli TransAtlantic Petroleum kendi adına ve alt şirketi olan Kanadalı Valeura Energy ile onunda alt şirketi olan Thrace Basin Natural Gas (Türkiye) Co. Şirketileri Tekirdağ ve Diyarbakır’ı mesken tutmuş durumdalar. Tüm dünyada ciddi tepkiler alan kaya gazı ve kaya petrolü sondajları her nedense Türkiye’de bu ilgiye yeterli düzeyde sahip olamadı. Yıllardır bu bağlamda gazetemizde yer verdiğimiz kaya gazı sondajlarına ilişkin haber ve analizlere karşın ne Trakya’da ne de Diyarbakır’da ciddi bir tepki ortaya çıkmadı. Oysa Kaya gazı, kaya petrolü sondajları ve üretimi bulunduğu çevreyi, yeraltı sularını geri dönülmez biçimde kirletir. Üstüne üstlük bir sondaj noktasında toplamda 300 bin metreküp nitelikli suyun içine 600 civarı kimyasal zehrin katılarak hidrolik kırma yönetemiyle yapılan üretim süreci büyük bir felakettir.
Suların tamamı zehirleniyor
Bir kaya gazı veya kaya petrolü sondajında birçok kimyasal ve kum eklenen su, yerin 2 ila 5 bin metre altına ortalama 15-20 kez basılır. Bir basımda ortalama 18 bin metreküp su kullanılmaktadır. Bir kuyu için toplamda yaklaşık 300 bin metreküp su kirletilerek yerin altına basılır ve bu yolla yeraltı suları yani akiferler tamamen kirlenirken çevresindeki yaşam da yok olur. Yeraltına basılan, zehir halini almış su ile karbon kayaçlar yatay sondajlarla patlatılır ve açığa çıkan gaz veya petrol yukarıya alınır. Yerin altına basılan zehirlenmiş su yeraltında bulunan ağır metallerle birleşip akiferlere sızar ve suları geri kazanılamaz biçimde zehirler.
Avustralya ve ABD
Geçtiğimiz yıl Avustralya’da yaşanan kuraklık sonucu ortaya çıkan susuzluğa, çok su tükettikleri gerekçesiyle doğada yaşayan 10 bin deve ve at katledilmişti. ABD’de bu üretim süreçlerine yönelik tepkiler halen sürürken, yıllar önce belgesel sinemacı ABD yurttaşı Josh Fox ‘Gasland’ adlı belgesel filminde kaya gazı sürecini işlemiş ve sondaj sahalarının çevresinde insanların ve diğer canlıların nasıl zehirlendiklerini çok net bilgilerle ortaya koymuştu.