Geçen hafta ki “Dört Olay Tek Mesaj” başlıklı yazıda da belirtmeye çalıştığım gibi; iktidarın şiddet sarmalı salt Kürt halkına yönelik ve Rojava işgal girişimi ile sınırlı kalmayacak ve amaç seçimden çok seçimi çalabilme koşullarını yaratabilmeye ve toplumsal tepki alanlarının parçalanmasına yönelik olacaktır.
İktidarın bu hafta seçimi sandıktan önce çalabilme hamlesi, Ekrem İmamoğlu üzerinden İBB’ye kayyum atamaya yönelik gerçekleşti.
İktidarın İmamoğlu üzerinden İBB hamlesinin birden fazla okuması ve anlamı olduğu doğrudur. Bir anlamının da, 115 milyar 250 milyon lira gibi devasa bir bütçeyi seçim sürecinde muhalefetin inisiyatifinden çıkarmak ve ele geçirmek olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuçta bu bütçenin bu süreçte halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanılması ve bunun seçim sürecinde propaganda unsuru haline getirilmesi iktidarın seçimleri kaybetmesi adına Millet İttifakı’nın elinde bulundurduğu önemli bir güç.
Bu ve benzeri saldırılara karşı muhalefetin hangi parantezde ve seviyede tepkiyi ortaya koyacağı, iktidar adına seçimin çalınabilme koşulunun yaratılıp yaratılamayacağını belirleyecek.
İBB’ye kayyum hamlesine karşı Saraçhane’de on binlerin yan yana gelerek, saatlerce yağmur altında bu saldırıya karşı meydan okuması anlamlı ve olması gerekendir, ancak bu haliyle eksiktir.
İstanbul’da belediyenin AKP’den alınmasının en önemli politik hamlesini ortaya koyan ve kayyumların en büyük mağduru olan HDP ile önemli başlıkları ortaklaştırmak, iktidarın “korku iklimi altındaki seçim süreci” kurgusunu bozar.
İktidarın kayyum saldırılarına İBB ile devam etme cesareti elbetteki Millet İttifakı bileşenlerinin boynundadır. HDP belediyelerine gerçekleştirilen kayyumlara karşı muhalefetin sessizliği ve tepkisizliği İBB’ye kayyum girişimi olarak geri dönmüştür.
Bu olayın kendisi dahi HDP’nin politik okumasının ve özellikle toplumsal muhalefete yapmış olduğu çağrıların ne denli yerinde olduğunun bir kanıtıdır.
Seçimlere giderken iktidarın 20 yıl boyunca özellikle 2015 sonrasında politik söylem, araç, yol ve yöntem olarak 1932-1945 Nazi Almanya’sından beslendiğini buraya not düşerek bu yıllara dair kısa bir hatırlatma yapmakta fayda var.
Almanya’nın bu dönemi politik etkileri ve sonuçları bakımından eşsizdir. 1932 Kasım seçimleri öncesi Alman Komünist Partisi ve Sosyal Demokratların, her iki tarafın da yanlışlarından kaynaklı ittifak kuramayışı, Nazilerin 1932 Kasım seçiminden birinci parti çıkarak 80 milyondan fazla insanın ölmesine neden olacak korkunç bir yıkımın başlangıcını oluşturmuştur.
Sadece Sovyetler Birliği’nde çoğu öncü Bolşevik Parti üyesi olan 30 milyona yakın insan hayatını kaybetmiştir. 1932 seçimlerinde Naziler karşısında Alman Komünist Partisi’nin Sosyal Demokratlarla ittifakının kesin hatalı olacağını dile getiren Moskova, tarihi bir politik hatanın bedeliyle karşı karşıya kalmıştır.
Siyasal çelişkilerin ve toplumsal sorunların birikerek kırılma anlarına yüklediği ağırlık, önemli politik kararları dayatır. Alınan kararların büyük etkileri ve sonuçları olur. Önümüzdeki seçimlerin de böylesi bir kırılmanın birikimiyle yüklü olduğunu söyleyebiliriz.
Almanya örneğinde olduğu gibi böylesi öznel dönemlerde politik doğruculukta ısrar, toplumsal dönüşüm olanaklarının tümden kaybedilme durumunu getirebilir.
Türkiye tarihinin politik kırılma anlamında son derece kritik bu seçimine giderken, Kürt halkının demokratik taleplerini kabul etmeyen bir muhalefetin kazanma şansı olmayacak. Böylesi bir hata tıpkı Almanya örneğinde olduğu gibi telafisi mümkün olmayan yıkımlara yol açabilir ve bunun sorumlusu elbette demokratik taleplerin reddiyesindeki kesim olacaktır.
Bu sürecin cesaretli politik hamleleri sadece Türkiye için değil, yakın coğrafya için demokratik yaşam olanaklarını ortaya çıkarabilir.