Kürtçe tiyatro ve konserlerin yasaklanmasına tepki gösteren Diyarbakır Barosu, yasakların Kürt dili ve kültürüne yönelik asimilasyon ve yasakçı anlayışın devamı olduğunu belirterek, yasal yollara başvuracağını aktardı
Diyarbakır Barosu Kürtçe tiyatro ve sanatçıların yasaklanmasına ilişkin yazılı açıklama yaptı. “Dil, salt bir iletişim aracı değil; aynı zamanda bir kimliktir. Yasaklayıcı anlayışı terk edin” başlıklı açıklamada son aylarda ülkenin bir çok kentinde konser, tiyatro, festival gibi etkinliklerin yasaklandığına ilişkin hukuka aykırı ve özgürlükleri kısıtlayan kararlar alındığı belirtildi.
Yasak karalarının alındığı etkinlik ve sanatçılar dikkate alındığında dil, kültür ve yaşam tarzlarına yönelik cinsiyetçi, keyfi ve siyasi saiklerle kararların alındığını belirten Baro açıklamasında, “Söz konusu yasak kararlarının bir kısmı Valiliklerce ‘huzur ortamı ile kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin, genel asayişin korunması ile şiddet olaylarının yaygınlaşmasının önlenmesi’ gibi soyut gerekçelerle 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa dayanılarak, bir kısmı ise yine Belediye ya da Valiliklerce konser ve festivallerin yapılacağı yerlerin kendi tasarruflarında olması nedeniyle daha önceki tahsis kararlarının kaldırılması şeklinde alınmaktadır” denildi.
Asimilasyon anlayışı
Farklı yaşam tarzı ve siyasi görüşte olanlara yönelik gelişen bu yasaklama kararlarının son günlerde özellikle Kürt sanatçılara yönelik yoğunlaştığı belirtilen açıklamada “Kürt diline ve kültürüne yönelik yıllardır süre gelen asimilasyon ve yasakçı anlayış, bu karalarla bir kez daha kendini göstermektedir” denildi. Sanata ve sanatçıya yönelik bu tür yasaklama ve sonrasında sosyal medya ve basın yoluyla yapılan saldırıların kamu gücünü elinde bulunduran kurum ve kişilerce gerçekleştirildiğinin altını çizilen açıklamanın devamında “Toplumsal hassasiyete konu dil, kültür, yaşam tarzları gibi farklılıkların sorumluluk mevkiinde olan kişi ve kurumlarca görmezden gelinmesi, bu hassasiyetler üzerinden gelişen yasaklamaların siyasi gündem içerisine çekilerek ‘milli’ ve ‘manevi’ değerler üzerinden tartışılması, şüphesiz toplumsal kutuplaşmayı derinleştirecektir. Kamu gücünü kullanan ve karar verici konumunda olanların hukuk sınırlarının dışına çıkılarak sanatçıların müzik dilli, giyim tarzı ve müzik tarzı üzerinden ifade özgürlüğünü hiçe sayan ve sanatçıların hedef haline getirilmesinin demokratik bir düzende kabul etmek mümkün değildir” tepkisinde bulunuldu.
İfade özgürlüğü
İfade özgürlüğünün demokratik toplumun vazgeçilmez bir unsuru olduğuna dikkat çekilen açıklamada şu hatırlatmalarda bulunuldu: “Sanatçının; özgürce düşünmesi, tasarlaması, eserlerini ortaya koyması veya yaygınlaştırması ve bunun devlet veyahut başkaları tarafından müdahaleye uğramaması sanatçının sanatsal ifade özgürlüğünün gereğidir. Nitekim Türkiye’nin de taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesiyle taraf devletler ‘yaratıcı faaliyetler için zorunlu olan özgürlüğe saygı göstermeyi’ taahhüt etmişlerdir. Aynı şekilde Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 ve Anayasanın 26. maddeleri ifade özgürlüğünü, Anayasanın 27. maddesi ise sanat hürriyetini güvence altına almıştır. Anayasa’nın 64. maddesiyle de devletin, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korumak ve bunun için gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğunu hatırlatmak isteriz.
Yasal yollara başvurulacak
Bu çerçevede ilgilileri darbe dönemlerini aratmayacak bu tür sanata, dile ve yaşam tarzlarına yönelik ifade özgürlüğü hakkına, çok dilliğe ve farklılıklara saygı duymayan yasaklayıcı anlayışı terketmeye, hukuk içinde kalacak bir sorumluluk bilinciyle hareket etmeye davet ediyoruz. Bu hukuksuz uygulamalara yönelik gerekli yasal yollara başvuracağımızı ve sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz.”
DİYARBAKIR