Mele Yusuf Andan ile tartışmaların odağındaki Diyanet-devlet-din ilişkisini konuştuk
Hüseyin Kalkan
Bugünlerde Diyanet İşleri Başkanlığı ve Başkanı Ali Erbaş çok konuşuluyor. Nedeni Erbaş’ın lüks düşkünlüğü ile sınırlı değil. Son aylarda Erbaş, başta yaşam tarzı olmak üzere hemen her konuda konuşmaya başladı. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da onu kendisiyle birlikte her yere götürüyor. Özellikle Yargıtay’ın açılışında boy göstermesi tartışmaları daha da alevlendirdi. Din-toplum, din-devlet ve din-kamusal alan ilişkisi her mecrada konuşulmaya, tartışılmaya başlandı. Bu topraklarda çok uzak olmayan bir geçmişti, bu tartışmalara ışık tutacak bir deneyim yaşandı. Kürtler neredeyse üç yıl boyunca devlet camilerinde namaz kılmadılar. Özellikle cuma namazları meydanlarda ve toplu halde kılındı. Bu eylem bir cuma günü başladığı için bu eylemin adı ‘Sivil Cuma’ olarak kaldı. Bu tartışmaya katkıda bulunmak için Sivil Cumaların içinde yer alan Mele Yusuf Andan ile konuştuk.
Sivil Cumalara neden gerek görüldü?
İslam dininde güncel olaylar ve konular üzerine dine uygun hutbeler okunur, vaaz verilir. İslam ülkelerinde normal şartlarda vatandaşlar arasında meydana gelen olumlu ve olumsuz olaylar veya vatandaş ile devlet arasında arasında meydana gelen haksızlıklar üzerine camilerde imamların Allah’ın belirlediği İslam hukuku çerçevesinde dile getirmeleri farzdır. Mesela 20 milyondan fazla Kürdün yaşadığı bu ülkede Kürt dili yasak ve bunun için binlerce insan yaşamını yitirmiş. Oysaki bütün diller Allah’ın hükmüdür, bir dili kabul etmemek, yani yasaklamak Allah’a karşı gelmek ve Allah’a isyandır. Dini temsil eden imam bu yanlışta ısrar ederse Müslümanlar buna tepki göstermeli ve yanlışa ortak olmamalıdır. Diyanet Allah’ın emrettiği gibi değil devletin istediği gibi ve onun çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Bundan dolayı biz de din alimleri olarak Allah’ın emrini gerçek anlamda yerine getirmek için ve hiçbir suça ortak olmamak için Sivil Cuma namazını başlattık.
Sivil Cumalar nasıl başladı, nasıl gelişti?
21 Mart 2011 Newroz’dan sonra Kürt siyasetçiler Amed’de oturma eylemi başlattı. Üç gün içerisinde bütün sivil toplum örgütleri akın akın onları ziyaret ettiler. Cuma günü biz Diyarbakır din adamları, seydalar oraya giderken polis önümüzü kesti. ‘Siz onlarla görüşemezsiniz’ dediler. Biz o meydanda oturduk. Herkes seccadesini serdi, orada cuma namazı kıldık. Yaklaşık bin 500 kişi ile orada 25 Mart 2011’de ilk sivil cuma kılınmış oldu. Eylem böyle başladı.
Bu olay nerede gerçekleşti?
Diyarbakır misafir evinde, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) binasının alt katında. 2011’de 40 Sivil Cuma namazı kılındı, Dağkapı Meydanı’nda. 2012’de 52 cuma namazı kılındı. 2013’te 23 cuma namazı kılındı. 14 Haziran’da son verdik. Toplam olarak 115 cuma namazı kılındı Amed’de.
Siyasi iktidarın ve Diyanet’in siyasi İslam’ı dayatmalarına karşı bir tepki olarak ortaya çıktı. Birçok Kürt kentinde ve Türkiye metropollerinde Sivil Cuma namazları kılındı. Bir grup Kürt din alimi İslam’ın ve ibadetin Kürtçe ifa edilmesi ile gelişti ve büyük kitlelere ulaştı.
Neden sona erdi, amacına ulaştı mı?
Sivil Cumaların sona ermesinin en belirgin sebebi, Türkiye’nin son yüzyılın en büyük projesi olan barış sürecinin başlamış olmasıydı. Sivil Cuma namazlarının artık demokrasi ve özgürlüklerin gelişeceğini düşünerekten camilerde anadilde vaaz ve hutbelerin okunacağını, başlamış olan diyalog ve barış sürecine bir nebze katkı sunmak istemeleri niyetiyle, alimler Sivil Cuma namazı kılınmasına gerek kalmadığı kanaatine vararak sonlandırdılar. 21 Mart 2013’te Amed Newroz Meydanı’nda Öcalan’ın gönderdiği barış mektubu okundu. O mektuptan önce zaten barış süreci başlamıştı. Barış sürecinden dolayı Sivil Cuma namazını bitirme kararı aldık. Şu anki Cumhurbaşkanı Mardin’de dedi ki “Herkes camilerde hutbesini Kürtçe okuyabilir.” Alimlerinin en önemli taleplerinde biri kendi dili ile hutbe okumaktı. 2011’de Rojava’da Kürtler ayağa kalkmıştı, Tunus’ta bir seyyar satıcı kendini yakmıştı, Amed ile aynı gün Mısır’da Tahrir Meydanı’nda Sivil Cuma namazı kılındı. Eğer Türkiye’de barış süreci birden kesintiye uğramasaydı Sivil Cuma namazları amacına ulaşmış olacaktı. Ama Türkiye’deki barış süreci hedefine ulaşamadığı gibi Sivil Cuma namazlarının da tam hedefine ulaşamadığını söyleyebiliriz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın geldiği konumunu ve tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Diyanet 1924’te kuruldu. Yaklaşık yüz yıldır İslamsız Müslümanların taşeronluğunu yapıyor. İdam fetvalarını bu kurum verdi. Faiz fetvalarını bu kurum verdi. Umumhanelerin fetvasını bu kurum verdi. Ne kadar kötü şey varsa fetvalarını bu kurum verdi. Bu kurum o kadar İslam’a hakaret etmiş ki, ‘Ben Müslümanım’ demekten insan utanıyor. Onun için biz bu kuruma fitne kurumu diyoruz. Bu kurumun İslam ile alakası yok. Ortadoğu’nun tümünde bu tür kurumların kurulması caiz değildir.