TBMM’nin 1 Ekim 2024’teki açılışında Devlet Bahçeli’nin girişimleri ve açıklamaları ile başlayan süreç tartışmaları halen devam ediyor. Bu tartışmalar bir türlü yeni bir sürece evrilemedi.
İmralı Ada Hapishanesi’nde tutulan Abdullah Öcalan’ın 23 Ekim’de yeğeni Urfa Milletvekili Ömer Öcalan ile görüşmesinde kamuoyuna yönelik yaptığı açıklamada, tecridin devam ettiğini, koşullar oluşursa süreci şiddet ve çatışma zemininden siyasi ve hukuki zemine çekecek teorik ve pratik güce sahip olduğunu belirtmiştir. Sayın Öcalan’ın bu açıklamasına karşılık gereken cevaplar Kürt siyasal hareketi tarafından bir bütün olarak olumlu şekilde verilmiştir. Ancak buna rağmen siyasi iktidarın bu durumu görmeyen ve tecritte ısrar politikası devam etmektedir.
Kürt sorununun tarihsel boyutunu görmek gerekir. Bu konuda en kapsamlı raporlardan birinin TBMM Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması Ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonunun Kasım 2013 tarihli raporunda ifade edildiğini belirtmek isterim. Kürt ve Kürdistan gerçekliği vardır. Artık inkar siyasetinden vazgeçilmelidir. Kürt sorununun geçmişle yüzleşme kapsamında hafıza, hakikat ve adalet başlığında ele alınması gereken çok önemli yanları olduğunu belirtmek isterim.
Türkiye’nin son 40 yıllık Kürt sorunundaki şiddet ve çatışma hali oldukça önemli ağır kayıplara sebep olmuştur. Türkiye ekonomisinin yaklaşık 4 trilyon doları heba edilmiştir. Sayısı bilinmemekle birlikte yaklaşık yüz bine yakın insan yaşamını yitirmiştir. Milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiştir. Dünyada büyük bir Kürt diasporası oluşmuştur. Türkiye’nin rejimi tamamen otoriterleşmiştir. Bunun dışında sosyolojik, kültürel, etik, ahlaki vs. çok ciddi tahribatlar oluşmuştur. Tarihsel olarak koşullar Kürt sorununda çözümü dayatmaktadır. Tarihin böyle bir anındayız.
Peki, şimdi ne yapılması gerekir?
Dünyada çatışma çözümünde bilinen ilkeler vardır. Sorun çözülmek isteniyorsa öncelikle kararlılık ortaya konması ve söylemin değişmesi gerekir. Türkiye’deki siyasi iktidarın ve ana akım medya ile yandaş medyanın söylemini değiştirerek zehirli ve nefret dili kullanmaktan vazgeçmesi gerekmektedir. Tarafların da birbirini şeytanlaştırmayacak bir üslup kullanması gerekir. Kürt sorununda çözüm için iki güçlü lider bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü liderliği ile bir bütün olarak Kürt siyasal hareketinin baş müzakereci olarak benimsediği ve Kürt halk lideri olarak ifade edilen Abdullah Öcalan’ın varlığı sorunun çözümü noktasında iyi bir başlangıçtır. Önceki çözüm süreçlerinde olmayan bir siyasi destek vardır. TBMM’de grubu bulunan partiler Kürt sorununun çözümünden yanadır, bu tarihsel bir fırsattır. Bunun dışında Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler Türkiye’nin Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözümünü dayatmaktadır. Tam da bu noktada Sayın Öcalan’ın “demokratik ulus çözümü” devreye girmektedir. Tarihin bu anında küresel güçlerin yeni ulus devletler yaratarak sömürü düzenini sürdürme planına karşı antiemperyalist bir çizgide, halkların eşitliği temelinde, bir arada yaşamasına dayanan demokratik ulus çözümü tam bir ilaçtır. Bu durumu görmeyenler kaybetmeye mahkumdur. Türkiye’nin tarihin bu anında Sayın Öcalan’ın demokratik ulus çözümüne ihtiyacı olduğu açıktır. Ortadoğu’daki ülkelerin sınırlarının değişmeden sorunlarının demokratik yolla çözümünün başka bir yolu da yoktur.
Bütün koşullar mevcuttur. O halde yapılacak ilk şey diyalog kurmaktır. Diyalog kurulmasının yolu da İmralı Ada Hapishanesi’ndeki tecridin kaldırılmasından geçmektedir. Sayın Öcalan tecrit kalktıktan sonra konu ile ilgili tüm siyasal ve sosyal taraflarla görüşebilmelidir. Diyaloğun buz kıran etkisi olduğu asla unutulmamalıdır. Tecridin kalkması ile birlikte başta TBMM olmak üzere Türkiye’deki siyasal partilerin ve toplumsal muhalefet örgütlerinin Kürt sorununun çözümü noktasında birbirleri ile açık veya kapalı diyalog kurmaları ve sorunun çözümü noktasında yöntem arayışlarına girmeleri gerekmektedir. Sivil ve kitle örgütleri ile siyasi partilerin ve toplumsal örgütlerin barış talebini yükseltmesi ve barışın toplumsallaştırılması çalışmalarını aralıksız sürdürmeleri gerekmektedir.
Diyalog süreci başladıktan sonra sorunun çözümü noktasında yapılması gereken şey müzakereye geçmektir. Tam da bu noktada 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’nın hatırlanması ve bu mutabakatın güncelleşmiş hali üzerinden müzakerelere başlanması gerekmektedir.
Diyalog süreci başladıktan sonra yapılması gereken şeylerden bir tanesi de kalıcı bir çatışmasızlık ortamının oluşmasıdır. Bu konuda siyasi iktidara ve özellikle Kürt siyasal hareketine sorumluluk düştüğünü de hatırlatmak isterim.
Görüldüğü gibi koşulların oluştuğu bu tarihsel anda diyalog başlatılmalı, diyalog ortamında barış talebi yükseltilmeli ve barışın toplumsallaştırılması çalışmalarına toplumun tüm tarafları katılmalıdır. Çatışmasızlık ortamı ile birlikte müzakereye geçiş daha kolay olacaktır. Müzakereye geçişle birlikte de hangi yol ve yöntemle bu sorunun çözüleceği ortaya çıkacak ve nihayet barışı görebileceğimiz günlerin yakın olduğunu göreceğiz.