‘Verilmeyen kitapları ziyaretçiye de veremiyoruz; 25 yıl saklanmak üzere depolanıyor. Anlamak zor. Bunun için de başvurum var; bize vermiyorsanız, dışarıda yasaklanması olmayan kitabı ziyaretçimize verin bari dedim; o da reddedildi, o konuda meğer yasa varmış’
Kocaeli-Kandıra 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan çizerlerimizden Barış İnan, 15 Eylül 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Gönderdiğiniz kitaplar geldi ama ben teşekkür etmekte geciktim; ekte gördüğün gibi iki kitabı da alamadım çünkü. O konudaki kararları bekledim; süreç ancak tamamlandı. Gerçi Ağır Ceza Mahkemesi’nin vereceği kararı beklemedim; çünkü o zaten sadece onaylayıp, geri yolluyor. İnfaz Hakimliği gibi kopyala-yapıştır bile yapmıyor.
Siz mi bana hep sakıncalı kitap yolluyorsunuz; yoksa sizin adınızı görüp, Hüseyin Aykol yollasa yollasa sakıncalı kitap yollar mı diyorlar, bilemiyorum ama illaki bir takılma oluyor kitaplarda. Bu sefer, biri de bandrolsüz çıkmış. Verilmeyen kitapları ziyaretçiye de veremiyoruz; 25 yıl saklanmak üzere depolanıyor. Anlamak zor. Bunun için de başvurum var; bize vermiyorsanız, dışarıda yasaklanması olmayan kitabı ziyaretçimize verin bari dedim; o da reddedildi, o konuda meğer yasa varmış.
Ben de bu konuyu da Anayasa Mahkemesi’ne gönderdim. Bana verilmesi yasaklanan son iki kitabın, ağır cezadan onayı gelirse, ki öyle olacaktır, bu durumu da AYM’ye taşıyacağım, sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne… Ben kitapları okuyamadım, size bu husustaki kararları gönderiyorum. Kararları görünce şaşıracak mısınız bilemiyorum; çünkü bu kitaplar dışarıda serbestçe satılıyor.
Bu ara, karikatür yollamadım. Bu yıl tembellik yılım oldu. Umarım aralıkta titreyip kendime geleceğim ve 2025 yılını karikatür yılı ilan edeceğim. Bu yıl, biraz sulu boya resimle uğraştım.
Hatırlarsınız, yeniden yargılanmış ve yeniden ağırlaştırılmış hapis cezası almıştım. Arada yazmadım ama aslında ben yeniden yargılanmamışım; İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararda öyle yazmış! Yeniden yargılanmayı gerektirecek yeni delil sunmamışız! İnsan şaşıp kalıyor. AİHM’in kararı üzerine yeniden yargılayacağız, diye dosyayı düşüren kendileri.
Neyse, Yargıtay “bu cezayı tanık ve kanıtlarla desteklemeli ve bizi ikna etmelisiniz” diyerek bozmuştu. Bu yüzden, Yargıtay, “Tanık yok, kanıt yok, bizi ikna edemediğiniz için beraat ettirdik” demeliydi ama dememiş. Sonuçta ikinci yargılama başladı ve ilk celse 10 Eylül günü yapıldı. Ben, “Savcı değilim. Yeni delili savcı sunacak, bu iş için maaş alan o” dedim. Savcının kafası bilgisayar ekranının arkasından yavaşça yükseldi ve beni ilk kez görüyormuşçasına (ki öyleydi) baktı. İlk celsenin sonunda “Yeniden tahkikat yaparsak, sana haber veririz” diyerek beni cezaevine geri gönderdiler. Sanırım bu gidişle ikinci celsede dosyayı yine kapatacaklar.
Bu arada, haberleri izledikçe, insanın dışarı çıkası da gelmiyor ha! Ne kadar çürüdü dışarısı. Yaşananları insanın içi kaldırmıyor. Bence siz de gelin buralara; kendi kendimize yaşar gideriz:) Kitaplar için teşekkürler. Sağlıkla, dirençle kalın!”
* * *
Her ay ailesinin yakınlarındaki bir cezaevine sevkini istediği halde yıllardır Düzce T Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Resul Baltacı, 5 Ekim 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Benim hukuki sorunlarım aynen devam ediyor. Devletin bütün anlamlı ve değerli kurumlarına başvurdum. Şu ana kadar olumlu bir haber yok. Zaten hiç hak, hukuk yok. 33 yıldır bu dört duvarın arasında bir yaşam mücadelesi veriyorum. Her insan fanidir. Kimse sonsuz değildir. Bugün varım, yarın yokum. Fakat vicdanım şu konuda çok rahat. Hiçbir zaman tek bir insana ve insan değerlerine hakaret etmedim.
Belki hümanist kişiliğimden ve özgür yaşama verdiğim büyük anlamdan geliyor. Bu 33 yıl süre içinde o kadar zor ve stresli koşullarda bile kimseyle kavga etmedim. En büyük tepkimi tartışarak, dinleyerek çözmeye çalıştım. Bu özelliğimi annem ve babamdan almışım. Sanki ne dışarıda ne de içeride hiçbir insana kölece bağlanmadım fakat dostlara büyük bir saygı gösteriyorum. Çünkü içten ve dürüst dostlar zor günlerde hep paylaşıyor. Onlar hep seninle birliktedir. Ama maddiyatçı yaklaşanları hiç sevmedim. Dolayısıyla ne maddiyatçı, ne rüşvetçi dostlarım, akrabalarım var. Sistem, insanların bazılarını öyle bir duruma sokmuş ki, selam versen, ‘önce paranı ver’ diyorlar. Oysa benim ne param var ne de çıkarcı akrabalarım-dostlarım var.
Bir de kimi imkansızlıklar yüzünden sadece iki dil öğrendim. Öz ana dilim Kürtçe ve ülkemizin resmi dili Türkçe. Aslında her iki dili de -yani yazma ve okumayı- cezaevi koşullarında öğrendim. Türkçe şiir, öykü ve makaleler yazdım. Yine Kürtçe şiir, öykü ve roman yazdım. Keşke diyorum, zaman içinde birkaç dil daha öğrenebilseydim. Türkçe yazdıklarım maddi imkansızlıklardan dolayı henüz daha kitaplaşamadı. İleride ömrüm yeterse ve maddi durumum el verirse, onları da kitap olarak yayınlatmak istiyorum.
Bir başka konusu ise sevk meselesidir. Dokuz yılım burada doluyor. Üç yıla yakın bir zamandır, her ay sevk dilekçesi veriyorum. Hep ret cevabı geliyor. Ailem, eşim, oğlum ve torunlarım Batman’da yaşıyor. Geliş ve gidiş onları çok yoruyor. Hem maddi hem manevi anlamda onlar zorlanıyor. Beni ne sevk ne sürgün ne de tahliye ediyorlar. Buraya sürgün olanların çoğu tahliye oldular. Artık benim yaşadığım duruma siz bir ad verin! Kimi vekillere, kimi partilere mektup ve faks mesajları yazdım; hiçbirinden cevap bile alamadım!”
MEKTUBU GELENLER:
Resul Baltacı – Düzce T Tipi Cezaevi
Barış İnan – Kandıra 2 nolu F Tipi Cezaevi
Hasan Yıldız – Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
Zeki Kayar – Kürkçüler F Tipi Cezaevi