Olmakla olmamak arasında sıkıştırılan varlığımızın önünde iki temel yol bulunmaktadır. Ya varoluş ve özgürlük direncimizden vazgeçip hiçliğe teslim olacağız ve böylece sonsuza dek yok olacağız ya da sonuna kadar canımız pahasına direnerek varlığımızı gerçekleştirip özgürleştireceğiz.
“Direniyorum, o halde varım” deyişimiz Descartes’in “Düşünüyorum, o halde varım” sözünü akla getirebilir. Descartes de idealizm ve materyalizm çıkmazına sokulan varlığa bir cevap bulmaya çalıştı. Vardığı sonuç önemli bir hakikati ifade etse de tek yönlü kalması itibariyle eksiktir.
Varoluş biçiminde de, varoluşunun ispatında da direniş daha güçlü bir etken ve kanıttır. Descartes “Düşünüyorum, o halde varım” çıkarsamasıyla kendi varlığını yalnızca kendisine kanıtlayabileceği bir sonuca vardı. Oysa hiçbir varlığın kendi varlığını kendisine kanıtlamak gibi ontolojik bir derdi yoktur. Zira her varlık zaten kendi varoluşunun mutlak şahididir. Oysa biz “direniyorum, o halde varım” diyerek apayrı bir hakikate dikkat çekmiş oluyoruz.
Direniş halindeki her varlık kendi varlığını karşıtına da çevreye de kanıtlamış oluyor! Bu anlamda direnmek hem varlığın varoluşunu sağlayan temel güç hem de varlığının, henüz yok edilemediğinin ispatı oluyor.
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” diyor ünlü yazar Shakespeare. Bana sorarsanız Shakespeare’in bu sözle dikkat çekmek istediği şey, “olmak-olmamak” arasında sıkışan varlığını direnişi ve direnişin nihai belirleyiciliğidir. “Olmak-olmamak” arasında sıkıştırılan varlık ya direnerek “olmak” sahasında yol alıp, özgür bir varlık haline gelecek ve özgürlüğünü daim kılacaktır ya da direnişten vazgeçerek “olmamak” fiilinin hazin gerçekliğine teslim olup, varolma imkanını yitirerek hiçleşecektir. Varlık için varoluş hali sonsuz bütünsel varlığın oluşum serüveninde mümkün olduğu için doğal olarak her aşamada bir “olmak-olmamak”, “varlık-yokluk” ikilemi olacaktır. Bu da demektir ki, her aşamada direniş potansiyeli ve makul sebebi olacaktır. Bu potansiyel her kinetiğe dönüştüğünde söz konusu varlık için özgürlük sahası daha da büyüyecektir.
Bizim hem şu anki direnişimizi hem de özgürlük mücadelesi tarihimizi bu perspektiften ele almalıyız. Olmakla-olmamak arasında sıkıştırılan ve “olmamaya” meylettirilmek istenen Kürt gerçekliğinin önünde yukarıda da belirttiğimiz gibi iki seçenek durmaktaydı. Ya direnmeyi tercih edip yok oluşa-hiçliğe karşı var olmakta ve böylece özgür yaşamda ısrar edecekti ya da direnmemeyi tercih edip, yok oluşa, hiçliğin mahşeri karanlığına mahkûm olacaktı. Bizler halk olarak kültürümüz ve yaşam felsefemiz gereği direnmeyi tercih ettik.
Aslında potansiyel haldeki her olgu direnişi tercih ederek varlık bulmak ister. Ancak umut ve öz gücüne güven kalmadığında henüz potansiyel haldeki varlık kendini hiçliğin karanlığına bırakır. Bizler direnmeyi tercih ederek varlığımızın sürdürülebilirliğini mümkün kıldık. Yalnız bu kadar da değil, “Kürt yoktur” diyenlere varlığımızın ispatı da direnişimizin bizzat kendisi oldu. Modern sistem felsefesinin “Düşünüyorum, o halde varım” anlayışı Kürt varlığının karşısına “Düşünmezsen yoktur” gibi bir çarpık anlayışı kaçınılmaz olarak doğuracaktı. Nitekim öyle de oldu. Hatırlanacağı üzere Kürt sorunu (Kürt varlığı) için “Düşünmezsen yoktur” demişti Avusturya’da Moloch.
Ancak direniş bu çarpık anlayışı yerle bir etmeye fazlasıyla yetti. Zira “olmayan” bir varlığın direnç göstermesi hem ontolojik, hem bilimsel, hem felsefi, hem de sosyolojik olarak mümkün değildir! Ortada bir direncin olabilmesi için o direnci sergileyen bir varlığın olması gerekiyor. Bu anlamda direniş, özgür Kürt varlığının inkâr edilemez kanıtı olmaktadır. Ki yine hatırlanacağı üzere Moloch’un “Düşünmezsen yoktur” hilkat garibesi söylemine karşı Avusturyalı zeki bir gazeteci (soruyu soran da oydu), “Eğer yoksa, bu direniş neyin nesi?” diye hakikatin örtülemez olduğunu ima eden bir soru sormuştu. “Direniyorum, o halde varım” deyişim tam da bundandır.
Varlığımızın (ki her varlığın) tek teminatı direniştir. Direniş özgür iradeye dayandığı için sistem biz direnişçilere hangi çağdışı yöntemlerle saldırırsa saldırsın direnişimize müdahale edemez. Kaldı ki, özgür iradenin de en iyi varlık ve anlam bulduğu yer yine direniştir. Direniyorum, o halde varım! Direniyorum, o halde özgürüm!..
Direniş halindeki her varlık kendi varlığını karşıtına da çevreye de kanıtlamış oluyor! Bu anlamda direnmek hem varlığın varoluşunu sağlayan temel güç hem de varlığının, henüz yok edilemediğinin ispatı oluyor. Direniyorum, o halde özgürüm!..
* Bandırma 2 nolu T Tipi Cezaevi, bir kardeşiyle birlikte açlık grevinde.