Bazı karşılaşmalar, koskoca tarihsel bir geçmişin küçük bir özeti gibi hafızalara nakşedilir. Onu görür görmez “buranın çocukları hep Leyla’larla büyüdü” dedi ateş gibi kendi alevinde eriyen Leyla, gözünde umut deniziyle içeri giren Leyla’ya. “Uzak tut suyu ateşten” der gibi bakıyordu boydan boya ateş alan Leyla, gözlerinde kızıl denizi taşıyan Leyla’ya. Tuzdan bir kayaydı zaman mekânın ağırlığında kendini unutan. Her kelime yad edilmiş ödünç yaralardan dökülüyordu geçmişin. Her biri diğerinin acılar evine sığınıyordu tufan öncesi sessizliğin sesinde. Sırları yaralı, kalpleri gamlı, evvelden kalan her şey birbirinin ikizi gibiydi.
Kaidesi, kuralı yoktu yaşananların toplamı. Bir yanı acı bir yanı umuttu Leylaların toplamı. Sarıldı biri diğerine ve büyüdü umut acının inadına. İki azizenin bir araya gelişi ölümün aşkın haliydi halkların kardeşlik albümünde. Bütün mesele o anki sırda saklıydı. Sır hayattı ve hayat hep kendi sırrının peşinde olma hayaliydi. İki Leyla’nın bir araya gelişi iki kadim halkının kenetlenmesiydi mazlumların gözlerinde. Leylalar Gazze’de çığlık Amed’de haykırıştı halkların direnişinde. İlk süratle kalplerine çalınan sırdı onları yaşama sevincine sürükleyen. Kim bilir belki de o sırrın sayesinde sayısızca badireler aşmışlardı zamanla ölçülen ömürlerinde. Yanı başlarında düşenlerin anıları beden ayetleri gibi duruyordu ruhlarında.
O anılar ki yüce bilgelerin tiniyle yoğrulmuş halkların kardeş hamuruydu. Zulmün karşısında bedenleriyle meydan okuyan ve ruhlarıyla erdemleşen iki kadının hikâyesini aşan bir buluşmaydı Leylaların kucaklaşması. Zamanın ömürle ölçüldüğü bu dünyada varlık gösterme arzumuzun temel istenci mekânla zaman arasındaki keskin çizgilerin sırrıydı o an. Üzerinden yıllar geçecek, daha sonra asırlar, ama hep konuşulacak bu hikâye halkların kardeşlik sofrasında. Zalimlere inat tarihe hükmedecek bu iki kadının adı.
Zamanla tarihin kısa boynunu aşacak ve geleceğe iz bırakacak. Aralarındaki esas bağı adaşlık bağı olmadığını herkes anlayacak. Görecek herkes onları birbirine bağlayan esas şeyin mücadelenin kader ortaklığı olduğunu. Tarihin peşini bırakmayacak adlarını da, direngen ruhları gibi…
O ruhlar o kadar akidedir ki ancak zamanın dervişlerin avuçlarının sığabilir. Leyla’ların buluşması ömrün keskin çizgilerinin iç içe geçişidir birçoğumuz ruhunda. İçinde bulunduğumuz cenderenin kapılarının aydınlığa açılma anıdır. Belki de bizleri sarmalayan zorba çemberin kırılma anıdır Leyla’ların kesişen yolları. Yol hakikattir ve hakikat sadece sırda saklıdır. Yolu aramakla geçse de hayat…
Yine de gitmek lazım gidilmesi gereken esas yere dediler sessizce birbirlerine. Ama çöllere bırakma kendini, çünkü çöl zamanın genişliğinde dehşete dönüşür ve dehşet umudun bittiği yerdir. Çölün sırrı engindir ve orada sırrına ermek çetindir. Ora ateşin ateşe yenildiği ve suyun susuzluğa dönüştüğü susuz bir deryadır. Çöl sadece serabın büyüdüğü yerdir kavimlerin masallarında.
Çölün büyüklüğü kimsesizliktir yolcular dilinde. Levhaların bittiği yerde ancak dervişler yaşar. Gönül gibi pervanedir, durmadan döner aşka gelene kadar. İki dervişin muhabbeti gibi sırra ermektir bütün mesele. ‘Tobe or not to be” değil, bütün mesele her koşulda direnmektir bu gök kubbenin altında. Bütün keramet sudaki iz ve ateşteki iste saklıdır.
Akıyor su gözlerinde Dicle’nin ve yanıyor yüreği Mezopotamya’nın kendi koruyla. Oysa su ateşe dökülmez, yoksa ateşin kalbi kırılır ve su azizliğini yitirir. Bu kavimlerin aktardığı kesin buyruktur ışıkçıların çağından beri. Çocukların kulaklarına fısıldanan ilk kelamdır ateşin diyarında.
Sırrın şuura dönüştüğü ilk yerdir Filistin’in kardeşi Kürdistan da. İki kadın, iki halk bir direniştir Leyla’ların gözlerinde. Halkının bedenlerine kazılmış kavimlerin ayetidir kavgaları. Yeminle tövbe arasında bir ara zamandır hayatları, böyle buyurmuş kelamın üstatları.
Ateşi yaşatmak bize öğretilen eski bir töredir güneşin ülkesinde. Susuzluğun sadeliği gibi, açlığın şarkısı da kazılmış kalbimize isyanın son günlerinde. Kavimlerin ilk dilde masallar ören kadınların yorgun elleri gibi dolanıyor kalpleri Mezopotamya’nın semalarında, her yeni günün doğumuyla. Kalbi ateştir Doğu’nun, bütün taarruzlara inat yaşayan ebedi bir ateş. İki Leyla’nın yürekleri kaç mevsim direniş eder asi çocukların gözlerinde? Ey ölümün asası başında sallanan ateş yürekli Kürt ve yüreği derya Arap, kaç mevsim direniş eder Leyla’lar?
Kalplere susmayı öğreten dervişlerin ahbapları, her bakışla hayata acı masallar bırakıyorsunuz kavimlerin ninnilerine. Leyla ilk dilde aşktır, seherin ufkunda unutan Mezopotamya’da. Filistin’de ise acısı safran, yüreği dipsiz bir deryadır evvel masalların mekânında. Kıymetini bilmek lazım dostluğun kahir zamanlarda. Kavimlerin göç kervanı misali yükselip alçalıyor gözleri Kürdistanlı Leyla’nın Filistinli Leyla’nın avuçlarında. Birinin gözleri kederli, diğerinin elleri yorgun. Birbirlerine değen bakışlarıysa ateşten ışıktır halkların kaderinde. Ve rüzgârdır rengi nefesleri. Birinin bakışlarından “intifada”, diğerinin gözlerinde “berxwedan” kıvılcımları yükselir.
Yüz yüze gelişleri halkların rüyasında çağın tan kızıllığıdır. Karanlığı yutan ışıktır sevinçleri kavimlerin hatıra defterinde. Başları dik, alınları Amed’den Kudüs kadar açıktır. Kaderleriyse kadim toprakların masalları gibi acıdır. Bilgilikle sınamış koca birer çınarın dalları gibi gördüler halkların ormanında. Bilin, yeter ki bilin, artık eksilmeye yok takatimiz. Yolunuza umutlar serdik cenklerin en sessizinde ziyana uğrarken bile.
Mecnun’ların gözlerinde Leylasınız. Yaşayın ki yeşersin Mecnun’ların dilek ağaçları halkların umut ormanında. Ki şenlensin umutlar birbirine kenetlenen avuçlarınızın hürmetiyle. Suskun kalpler karnavalında rüzgârlara meydan okuyun nefesinizle, aşka gelin ki, yüreğiniz çöllerde kurumasın. Hikâye çoktan büyüdü gayri ama kalbimiz halen bir avuçtur kurtlar sofrasında. Kaldıramaz daha fazla acıyı Mecnun’lar Leyla’ların yokluğunu. Ey yüreği ateş Leyla ve gözleri deniz Leyla, her ateş ikiyüzlüdür; biri aydınlıkta ölüm, diğeri ise karanlıkta bilgedir. Bilgelerin sırlarla sınanmış nefesin hatırı için Leyla’sızbırakmayın bizi. İnadına bakışalım hayatın sihirli sularında.