Leyla Güven hevalin öncülüğünde başlayan süresiz dönüşümsüz açlık grevinin 106. günündeyim. Yaşadığımız duygu ve düşünce yoğunluğunu anlatabilmem engin denizleri aşmak isteyen bir kaptanın dalgaların muhalefetine meydan okumasına benziyor. Bu süreci amatör kalemimle tam olarak satırlara aktaramayacağımın bilincindeyim. Destansı direnişin her bir günü gerçekten de tarifi olmayan anlamlı duygular ve kazanacağımıza olan büyük inanç ve kararlılıkla dolup taşıyor.
Mevcut şartlardan ve sağlık sorunlarından dolayı şimdi yazılması benim için zor olsa da, bu eylemde yer alan yoldaşlarımın güçlü kalemleri sayesinde direnişin her anı tarihin derinliklerine silinmemecesine kazınacaktır. Yine bilindiği gibi Kürt halkı tarihinde böylesi büyük direnişler ve kahramanları her zaman dengbejlere, şairlere ve yazarlara ilham olmuş kahramanları da ölümsüzleştirmişlerdir. Ha keza direniş bir nevi edebiyatımızın da temel kaynağı ve dayanağı olmuştur.
Aynı şekilde bugünkü direnişimiz de Kürt edebiyatında ve tarihinde yerini alacak ve bu direnişi de kahramanlarını da ölümsüzleştirecek güçlü ve nitelikli kalemlerin çıkacağına inanıyorum. Denilir ki, başlangıç sonucu da belirler. 106 gün önce eyleme başladığımda büyük bir mutlulukla doluydum. 106 gün boyunca bu mutluluğu sürecin maneviyatı ve güçlü ruhuyla besledim, büyüttüm. Fırsat buldukça paylaştım, anlattım ve yazmaya çalıştım. Şimdilerde engin ırmaklar misali, dolup taşıyorum mutluluktan.
Çünkü insan ne olursa olsun bir işe başladığında mutlulukla o işe sarılmazsa, o işi istediği gibi başarılı olarak sonuca ulaştıramaz. Bir nevi mutluluk direnişin “besmelesidir” de denilebilir. Devrimin başarı ve zaferinden mutlu olabiliyorsa insan, zorluklarına göğüs gererken de mutlu olmasını bilmelidir.
Her ne kadar zaman zaman zorlanmalar, yaşanan acılar üzüntü verici olsa da moral, kararlılık ve mutluluğumdan hiçbir şey eksilmedi. Aksine her geçen gün başarıya olan inancım daha da büyüdü. Ve günün ardından amacıma bir adım daha yaklaştığımı hissediyorum.
Filozof Nietzsche, böylesi durumlar için “öldürmeyen acı güçlendirir” diyor. Fiziki olarak bizden bir şeylerin gittiğini, bedenimin dirhem dirhem eridiğini görebiliyorum. Fakat ruhen, moral ve maneviyat olarak her geçen günün beni daha da güçlendirdiği mutlak bir gerçek…
İçinde bulunduğumuz eylemsel süreç hakkında şimdiye dek birçok şey söylendi, yazıldı. Yeterli mi? Şüphesiz daha söylenmesi gereken birçok şey var. Benim burada söyleyeceklerim de Leyla heval ve Nasır heval ile birlikte binlerce yoldaşımın ve milyonların söyledikleriyle benzerdir. Eylemimiz meşrudur, talebimiz haklıdır. Bedeli ne olursa olsun, İmralı’daki tecrit kaldırılacak, faşizm yerle bir olacak ve ilerici insanlık kazanacaktır. Hiç kimse bizden en ufak bir taviz dahi vermemizi beklemesin, ki mevcut durumda buna kimsenin hakkı da yoktur. Talebimiz yasadışı değil, hukuksuz hiç değil. Son derece ahlaki, vicdani ve insanidir.
Tecrit insan doğasına, insanlık değerine aykırı olmakla beraber, insan haklarını da yok sayan bir suçtur. Kim bu süreci işliyor, tecritte ısrar ediyorsa bilmelidir ki, er ya da geç insanlık ve tarih karşısında yargılanacak ve hak ettiği cezayı alacaktır. Zaten daha şimdiden demokratik toplumun vicdanında teşhir olup, mahkûm edilmişlerdir. Bir nevi diktatör Ömer el Beşir’in akıbeti onları da beklemektedir.
Egemen iktidar sahipleri kendilerini çok güçlü sanabilir. Ama hiç kimse halkın gücünden ve iradesinden daha güçlü değildir. Son yıllardaki devrik Ortadoğu diktatörleri bunun en somut örnekleridir. Toplum biraz daha toparlanıp kolektif mücadelesini yükselttiğinde mevcut iktidar kliği kaçabilecek delik arayacaktır. Halepçe’de binlerce masum insanı katleden diktatör Saddam Hüseyin, pis bir çukurda yakalanmıştı. Keza Hitler de, yakalanacağını anlayınca bir sığınakta intihar etmişti. Bugünkü diktatörler, bu fırsatı bile bulamayabilirler.
Kendilerini ebedi sanabilirler; ancak tarihin çöplüğü böylesi diktatörlerle dolup taşmaktadır. Dehaklar, firavunlar ve kendini halife ilan eden DAİŞ barbarları nasıl yok edildiyse, bugünküler de o kadar uzun ömürlü olamayacaktır. Bu tarihi direnişimiz, bu çöküş sürecini daha da hızlandıracaktır. Bugünkü süreç, tam da bir annenin doğum sürecine benziyor. Her ana bilir, büyük acılar çekeceğini hamile kalırken. Ama muhteşem varlığı, yeni çocuğu alınca kucağına büyük bir mutluluğa evrilir çektiği tüm acıları.
Birey, halk ve hareket olarak büyük acılar çektik yıllardır. Fakat bu acıların özgür bir yaşamın harcı-temeli olacağını bildiğimiz için gelecek günlerin mutluluk verici olacağına inanıyorum. Yine bu görkemli direnişimizde; Zülküf Gezen, Ayten Becet, Yonca Akici, Sıraç Yüksek, Mahsum Tamay, Zehra Sağlam, Uğur Şakar ve Medya Çınar yoldaşlarımızın şehadet haberini aldık. Onların amacı Özgür Önder, özgür ülke ve özgür insanlıktı. Amaçlarına olan bağlılığımı ve sözümü bir kez daha yineliyorum. Onların amacını gerçekleştirmek hem temel şiarımız, hem de boynumuzun borcudur. Kahraman yoldaşlarımızın değerli ailelerine başsağlığı diliyor, yüce anıları önünde saygıyla eğiliyorum…
Bu yazı, 19 Nisan 2019 günü Bandırma 1 nolu T Tipi Cezaevi’nde yazıldı.