Yaşadığımız çağda toplumsal sorunlar bilim ve tekniğin, felsefe ve sosyal bilimlerin bunca gelişmişliğine rağmen daha da arttı. İnsanı insan yapan yaşamın tüm unsurları günümüzde katmerli bir şekilde sorunlu, sürdürülemez bir durumdadır. Maddi ve manevi bunca gelişmelerin yanında insanlığın bu düzeyde bir engeller içerisinde yaşaması ciddi bir paradokstur. Tüm ekolojik,ekonomik, psikososyolojik sorunların, tıkanma ve düşmelerin yanında gittikçe şiddetlenip geniş sahalara yayılan bir savaş durumu yaşanmaktadır. İşte Ortadoğu’da süregelen savaş ortamı ortadadır. Tüm bunların nedeni günümüzde insanlığın yarattığı tüm emekleri,değerleri sömüren, sömürünün aracı haline getiren kapitalist modernite sistemidir. Azami değer sömürüsünü ifade eden kapitalist sistem hiçbir soruna çözüm geliştirmediği gibi onu daha sorunlu bir duruma getirmiştir. Şimdi kapitalist sistem bir kriz durumunu yaşamaktadır. Yani kendisi esas problem durumuna gelmiştir. Bu koşullarda kapitalist modernite sisteminden, onun hegemonik ve bölgesel güçlerinden herhangi bir soruna çözümleyici veya dengeleyici bir yaklaşım sergilemesini beklemek doğru değildir.
Bir önceki dönemde kapitalist sistem içerisinde çeşitli güçler, kesimler çıkarlarını,amaçlarını gerçekleştirdiklerini sanıyorlardı ama bugün sistemin krizinin derinleşmesiyle beraber bunun böyle olmadığı ortaya çıktı. Her şey bir kriz durumunu yaşamaktadır. Mevcut dünya sistemi küresel ve bölgesel düzeyde ancak savaş ve şiddetle kendini ayakta tutabiliyor. Daha önce de kapitalist modernite sistemi kendi gelişimini savaş ve şiddetle sağlıyordu. Savaşla toplumsal doğayı işgal etmeye çalışıyordu. Fakat çağımızda bunun sınırlarına gelinmiştir. Artık mevcut moderniteyle kat edilecek bir mesafe kalmamıştır. Peki, tüm toplumsal doğa işgal edildi diye mi sistem son sınırlara ulaştı? Kapitalist modernite sisteminin tüm unsurlarının bir kriz ve dağılma trendi içerisinde olduğu gerçeğinden hareket edildiğinde bunun böyle olmadığı anlaşılacaktır. Toplumsal doğa kapitalizme sınırlarını göstermiştir. Bunu direnişi geliştirerek yapmıştır. Kapitalist sömürü sistemini durduran toplumsal direniştir. Eğer böyle olmasaydı, insanın direnişi olmasaydı elbette toplumsal doğa tümden işgal edilecekti, insanlık adına ortada hiçbir değer, umut ve inanç kalmayacaktı. Ama böyle olmadı. Daha başından beri insanlık direndi ve bugün de direnmeye devam ediyor.
Gerçeklik böyleyken, insanlık ve toplum adına, hatta bölgesel veya bağımsız bir güç olma adına sistem içerisinde bir gelişme yaratmak mümkün değilken sistemin bugünün krizli dünyasında böylesi bir yaratımın gelişmesini beklemek veya dilemek gerçekçi değildir.
Sistemin hegemonik çıkarları için özenle inşa edilip geliştirilen Türk ulus-devlet yapılanmasının en son faşizme varan uygulamalarına rağmen‘bekasını’ sağlama alamıyor olmasından önemli dersler çıkarmak lazım. Neden tüm tayfalarıyla sömürgeci şefler sürekli devletlerinin bekasının tehlikede olduğunu dillendiriyorlar? Çünkü kapitalist modernite sistemi yapısal bir kriz içerisindedir. İçe kapanma sürecini yaşamaktadır. Tüm küresel ve bölgesel kurumları işlemez durumdadır. Hatta bizzat kendisi bu düzlemi yıkmaya çalışmaktadır. Trump yönetiminin yaptığı biraz da bu olmaktadır. Avrupa’da da, dünyanın diğer yerlerinde de gelişmeler bu şekildedir. Hegemonik güçler artık eskisi gibi stratejik ilişkilenmeler içerisine girmiyorlar. Böyle olunca hegemonik güçlerin stratejik çıkarlarını gerçekleştirme amacıyla kurulan Türk ulus-devlet yapılanması bir boşluk içerisinde kalmış oluyor. Sistemle bir türlü stratejik bir ilişki düzeyini yakalayamıyor.
Süreç içerisinde farklı başka bir yetenek de geliştiremediği anlaşıldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu şekilde asgari bir uzlaşma,dönüşüm içerisine giremedi veya girmedi. Sonuç olarak açıktan bir faşizme başvuruldu ama bununla da bir sonuca ulaşamayacağı ortadadır. Şimdi milliyetçi histerilerle, baskı ve tutuklamayla kendini ayakta tutmaya çalışıyor ama bu da gittikçe gelişen ve toplumsal tabana yayılması durumunda düzende hızlı bir çözülmeyi yaratacağı anlaşılan bir direnişle karşı karşıya kalmış bulunuyor. Çeşitli baskı politikalarıyla, bunlar yetmeyince oyunlarla bu direnişi kırmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Leyla Güven direnişi sürdürme kararlılığıyla devletin bu oyunlarını boşa çıkardı. Şimdi dipten gelen ve halkaları gittikçe büyüyen bir direniş dalgası var. Zindandakilerin yüzlerle ifade edilen direnişçilerinin başlattığı eylemlerin sesi büyüyor.
Kürt halkı direnişçilerin bu tutumunu sahiplenecektir. Herkes tutumunu,konumunu buna göre yeniden gözden geçirmeli, doğru yerde yer almalıdır.Kemal Pir 14 Temmuz direnişi başladığında ben ikincisiyim demişti ve tarih 14 Temmuz direnişinin başarıya ulaşmasında esas belirleyici olanın Kemal Pir’in tutumunun olduğunu göstermiştir. İkincisi olduğu için birincisinin başlattığı o direniş başarıya ulaşmıştı. Şimdi aynı koşulları yaşamaktayız. Faşizm var ve faşizmin yıkılması için direnişin büyütülmesi gerekmektedir. Dönem kendini direnişle ifade etme dönemidir. Bunun dışında hiçbir anlatımın, ifade etmenin karşılığı olmayacaktır. Herkes bunu görmeli, buna göre hareket etmelidir. Kemal Pir olma dönemidir.