Türkiye muktedirlerinin zor araçları ve ideolojik manipülasyonla edilgen, azami tahakküme ve sömürüye açık toplum, bu bağlamda tek tip iktidar alanı yaratmaya odaklı zihniyet, politika, kurumlaşma ve pratikleriyle ürettiği şiddet sarmalında tüketilmekte olan halk gerçekliklerinden biri de Alevilerdir.
Toplumsallık-kolektivite, insanlığın kendi var ediş ve yaşatma biçimiyken ve onun bu hakikati devletli uygarlık süreciyle çiğnenmiş ve çiğnenmekteyken, toplumcu-anacıl çizgi ise kendini demokratik uygarlık biçiminde yaşatmış ve yaşatmaktadır. Uygarlığın dualistik karakteri içinde Alevilik; zihniyet ve toplumsal var oluş biçimi, üretimleri, duygu ve anlam dünyasıyla demokratik uygarlık çizgisinin günümüzdeki temsiliyetlerinden biridir. Zihniyet ve toplumsallaşma biçimiyle rızasızlık hali olan eril zihniyet ve kendini var ediş biçimleriyle genetik uyuşmazlık içindedir.
Tek tipçi zihniyet ve tahakküm biçimi ise tüm kurumlaşma ve politikalarıyla Aleviliği ve kendini var ediş biçimini okun sivri ucuna koymuştur. Yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir kuşatma ve asimilasyon, göçertme, Koçgiri-Dersim, Maraş, Malatya, Çorum, Sivas, Gazi gibi örneklerde olduğu üzere katliamlarla yok etmeye odaklanmıştır.
Türkiye muktedirlerinin ideolojik motivasyonu Türk-İslam sentezi olarak formüle edilmiş, tahakküm biçimi, kurumlaşma ve politikaları bu ideolojik zemin üzerine oturtulmuştur. Alevilerin, ötekileştirilen halkların, ezilen cins ve sınıfların her türlü demokratik talep ve hak mücadelesi şiddetle bastırılmakta, demokratik cumhuriyete fırsat verilmemektedir.
Somut durum böyleyken ne yapabilir, Yolumuzu ve Yolumuz üzerinden vücuda gelen toplumsal varlığımızı nasıl yaşatabiliriz sorularına cevap verebilmeli, gerekli adımları atabilmeliyiz. Yaşamın kapsadığı alanlar geniş ve her bir başlık etraflıca tartışılmaya muhtaç olmakla beraber bazı temel başlıklara değinebiliriz.
Asimilasyonla temel olarak toplumsal zihniyetimizden, yani öğretimizden koparmak, resmi ideolojiyle öngörülen insan tipine evrilmemiz amaçlanmaktadır. Asimilasyonun bir ayağıyla Aleviler, Emevi-iktidarcı siyasal İslam anlayışı ve çizgisine çekilerek ideolojik tahakkümün bir boyutu gerçekleştirilmek istenmektedir.
İkinci boyutuyla, tarihsel-toplumsal hakikatinden koparılarak edilgen, ırkçı, muktedirlerin tahakküm ihtiyaçlarına göre tarif edilmiş bir Türklük anlayışı dayatılmaktadır. Hakk hakikati olarak kabul ettiğimiz tarihsel-toplumsal Türklük tahrif edilip düşürülürken, Yolun başta Kürt talipleri olmak üzere, diğer etnik bileşenleri çifte asimilasyona tabi tutularak tüm Aleviler tek tip iktidar alanı inşasında nesneleştirilmek istenmektedir. Yolumuz ne ırkçılığı ne de inkârı kabul etmez.
Asimilasyon karşısında, cemevlerimiz çeşitli hizmet ve ritüellerin yerine getirildiği mekânlar olduğu gibi birer akademiye dönüştürülerek öğretimiz yeni kuşaklara aktarılmalı, toplumsal bilinç ve aidiyet duygumuz güçlendirilmeli, rıza hukuku üzerinden rıza meclisleri biçiminde örgütlenmelidir.
Çoklu araç ve yöntemlerle dayatılan göçertmeyle ise demografik değişim, toplumsal bedenin parçalanması, kültürel sürekliliğin sekteye uğratılması, Alevileri sürüldükleri geniş coğrafyalarda elimine etme amaçlanmaktadır. O halde tarihsel yaşam alanlarımızla bağımızı güçlendirerek topraklarımızda yaşamı yeniden inşa etmek en temel ihtiyaç ve görevlerimizden biridir.
Toplumsal zihniyetimiz-öğretimiz üzerinden karakterize ve inşa edilen toplumsal kurumlarımız ocaklar sistemi ve dergâhlar olup toplumsal bedenleşmenin temel unsurlarıdır. Ocaklar sisteminin hedeflenerek işlevsiz bırakılması, dergâhlara el konulması tekçi rejimin en yıkıcı yönelimlerinden biridir. Toplumsal kurumları vurularak, gasp edilerek işlemez hale sokulan bir halk çözülüş, çürüme ve yok oluş süreçlerini yaşayacaktır. Ocaklar sistemi, Rıza ve İkrar üzerine inşa edildiğinden iktidar olgusunu yadsıyan bir özyönetim modelidir, tahakkümcü ve talancı sistemler karşısında alternatif bir toplumsal var oluş biçimidir. Dergâh örgütlülüğü de kendi süreğinde aynı rol ve öneme sahiptir.
O halde toplumsal bedenleşme biçimimiz olan ocak ve dergâh sistemlerinin sahiplenilmesi, işlev kazandırılması yaşamsal bir noktada durmaktadır.
Uzun bir tarihten bu yana yaşamakta olduğumuz katliamlar silsilesi, eril zihniyet ve kurumlaşmalarıyla tahakkümcü, talancı, gaspçı hegemonik oluşumlar-devletler tarafından gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilmektedir. Bu gerçek ise demokratik mücadelenin, mazlumların rızalı-ikrarlı birliğinin önemini göstermektedir. Yolumuz ve toplumsal gerçekliğimizden vazgeçmek bizleri sadece rızasız yolun; onların eli, tahtı kanlı nizamlarının daha çaresiz ve düşkün kulları durumuna düşürecektir.
Hakikatte ısrar insan olmakta, insan kalmakta ısrardır.
Aşk ile…