Ulusal kimlik mücadelesinin ısrarı toplumsal bütünleşmenin bir reddi değil tam tersi toplumsal, siyasal ve kültürel bütünleşme şartlarının yeniden gözden geçirilmesi anlamına geliyor
Sebatullah Tekin
Clifford Geertz, bir halk olma arzusunu taşıyanlar için şöyle diyordu: “bir kez bir nüfus yerine bir halk olma, bu dünyada sayılan ve dikkat edilen, tanınan ve saygı duyulan bir halk olma arzusu ortaya çıktı mı, bu arzu, gerçekleşmemesi durumunda belli ki yatıştırılamaz niteliktedir. En azından şimdiye kadar hiçbir yerde yatıştırılamadı.” Kürtlerin tarihsel süreci, varoluş mücadelesi aynı zamanda saygı duyulan bir halk olma, ulusal kimliğiyle var olma arzusudur. Newroz da Tarihdışılaştırılmaya çalışılan bir halkın ulusal mücadelesinin sembolü ve bunu tarihsel bilince çıkaran mücadelenin meşalesidir. Newroz Kürt ulusal inşa sürecinde tarihsel olarak çok büyük bir role sahip olmuştur. Newroz bu yüzden Kürtlerin tarihinde yalnızca baharın gelişi olarak algılanmaz. Özgürlüğün, zulme başkaldırının ve yok edilmeye çalışılan bir halkın varoluş mücadelesidir.
Türkiye’nin, Irak’ın, Suriye’nin kendi resmi tarihleri açısından cesaret kırıcı olarak görüp yüzleşmedikleri, ancak Kürtlerin saygın bir halk olma arzusunun ve varoluş mücadelesinin gün yüzüne çıkardığı tarihle yüzleşmek zorunda kaldılar. Newroz işte bu yüzden ulusal kimliği tarihselleştiren ve günümüze kadar taşıyan mücadelenin, isyanın ve varoluşun adı olarak dünyanın her yerinde yankılanıyor. Kürt ulusal tarihini inşa eden, ete kemiğe bürünmesine katkı sağlayan temelleri Newrozlarda görüyoruz. Saygın ve tanınan bir halk olma arzusunu, kendilerini tanımlayan ulusal kıyafetlerini, birliği ve ulusal bilinci inşa eden devrim marşlarını, şarkılarını, kilamlarını, karanlığa karşı tutuşturulan ateşi Newroz alanlarında görüyoruz. İşte bu yüzden Newroz Kürtlerin tarihsel ve ulusal mücadelelerini ete kemiğe büründüren, canlı tutan önemli bir direniş kimliğidir.
Manuel Castells’ten referansla direniş kimliği, etnik temellere dayalı milliyetçilik, bir yanda yabancılık duygusundan, diğer yanda siyasi, ekonomik ya da toplumsal olsun haksız bir dışlanma duygusundan doğar. Direniş kimliği hakim olanın, başat olanın mantığı tarafından değersiz görülen ve/veya damgalanan koşullarda bulunan aktörler tarafından geliştirilir. Kimliği dışlananlar, yok sayılanlar veya değersiz bir kategoride görülenler kimliklerine daha fazla sarılıp onu gurur haline getirerek karşılık verirler. Diğer bir ifadeyle incinen, hırpalanan yer en çok üzerinden durulan ve başvurulan yer olur. Kimliği dışlananlar da kimlikleri üzerinden bir direniş hamlesini başlatırlar. Bu anlamda Kürt kimliği ve saygın bir halk olma mücadelesi, devletin sembolik ve fiziksel şiddetine karşılık bir direniş kimliği olarak öne çıkmıştır. Devletin tasfiyesine karşı sosyo-politik olarak ayakta kalma durumu, değersizleştirilen veya tarihdışılaştırılmaya çalışılan bir halkın geliştirmiş olduğu savunma veya ayakta kalma stratejisi olarak bir direniş kimliğinden söz edilmektedir. Newroz da bu direniş kimliğini sembolize eden tarihsel sürecin adıdır.
Ulusal kimlik mücadelesinin ısrarı toplumsal bütünleşmenin bir reddi değil tam tersi toplumsal, siyasal ve kültürel bütünleşme şartlarının yeniden gözden geçirilmesi anlamına geliyor. Çünkü varolan siyasal, kültürel, ekonomik ve genel olarak toplumsal şartlar belli grupları veya kimlikleri dışlayıcı ve baskıcı bir konumda yer almaktadırlar. Türklüğün kendisine uygun olan tarihsel, siyasal, kültürel şartları evrenselleştirme girişimi üzerinden dayattığı baskı ve inkar diğer kimliklerin karşı olarak konumlanmasına ve bir direniş kimliği olarak öne çıkmalarına da neden olmuştur.
Farklılıkların kendi farklılıklarıyla tanınma istediği, örneğin Kürtlerin tanınma ve kabul görme siyaseti, varolan siyasal sistem tarafından bir tehdit olarak algılanmaktadır. Türklüğün parametreleri üzerinden kurgulanan ve dayatılan sistem sürekli çatışma, şiddet ve ayrılıklar üretiyor. Yüzleşilmesi gereken farklı kimliklerin varoluş ve direniş siyasetlerinden ziyade bu farklı kimlikleri dışlayan sistemin kendisidir.
Kürtlere, Ermenilere, Alevilere karşı uygulanan devlet ırkçılığını, şiddetini veya asimilasyon ve dışlayıcı politikalarını görmezden, bilmezlikten gelen, bunlarla yüzleşmek istemeyen veya bu yapılanları “devletin sahibi” refleksliğiyle “devletin bekasına karşı olanlara” yapıldığından bunu hak olarak gören büyük bir kesim var. Türklerin büyük bir kesimi bu anlayışı benimsemiş durumda. Bir kimlik için evrenselleştirilen haklar diğer kimlikler için görülmüyor veya onlara hak olarak tanınmıyor. Bu yüzden Kürtlerin direnişi, isyanları ve mücadeleleri toplumsal bütünleşme şartlarının tekrar gözden geçirilmesi gerektiği anlamına da gelir.
Bilmezden, duymazlıktan gelinen ulusal kimlik talebinin, yaşanan baskılara karşı isyanın ve temel taleplerinin yankılandığı Newroz alanları aynı zamanda bütünleşme ve bir arada yaşama şartlarının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini ifade eder. Temel hak taleplerini haykıran bu alanlar ayrıca yaşananlara karşı sessiz olan ve kıyımları, haksızlıkları duymazlıktan, görmezlikten gelenlere de bir toplumsal ve siyasal mesajdır. Kürtlerin tarihinde Newroz, yok edilmeye karşı bir varoluş ve direniş mücadelesinin simgesi olmuştur. Dağlardan zindanlara, halk meydanlarına kadar ateşin isyanı hissedilir. Newroz’un ruhu her zaman sömürgecileri, baskıyı ve imhayı dayatanları korkutmuştur.
Özgürlüğe duyulan tutkunun, saygın bir halk olma mücadelesinin simgesi olan bu ruh Kürtlerde ise siyasal, kültürel ve toplumsal olarak bir direniş kimliğini ifade eder. Bu anlamda Newroz direniş kimliğinin somut ifadesi ve Kürt tarihinin ise önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla Newroz alanlarını, toplumsal bütünleşme koşullarının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini ifade eden, Kürtlerin saygın ve kabul edilen bir halk olarak yaşama arzusunu yansıtan alanlar olarak görmek gerekir.
Kürtleri bir halk olarak görmeyen ve tarihlerini yok sayan zihniyeti parçalayan bu ateş aynı zamanda bir tarihi hesaplaşmadır. Özgür ve saygı duyulan bir halk olarak yaşama arzusunu yansıtan, büyük bir tarihi hesaplaşmayı ortaya koyan Newroz ateşi artık hiçbir baskı, şiddet veya zulüm karşısında yatıştırılamaz. Tüm baskılara rağmen meydanlarda yükselen ses bunun temel göstergesidir.