Çok kimlikli, çok kültürlü bir coğrafyaya dayatılan tek tipçi hegemonyanın mağdurlarından ve sistematik bir şiddet sarmalında tüketilmekte olan Alevi halklar; toplumsal haklarının kabulü, teslimi ve anayasal güvenceye kavuşturulması için pek çok demokratik eylem gerçekleştirmektedirler.
Hak ve tartışılamaz olan, demokratik etkinliklerle de dile getirilen bu talepler tek tipçi hegemonya tarafından hiçbir şekilde kabul görmediği, haklar teslim edilmediği gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Alevi-Bektaşi Kültür Ve Cemevi Başkanlığı, ÇEDES projesi gibi yeni saldırı dalgalarıyla cevaplanmaktadır.
Karşı karşıya olduğumuz durum; ideolojik, kültürel, iktisadi, hukuki ve inzibati boyutlarıyla siyasal bir saldırıdır. İdeolojik boyutu Türk-İslam sentezi, kültürel boyutu asimilasyonu başarıya ulaştırarak öğretimizden, anlam dünyamızdan, bir bütün olarak yaşam biçimimizden koparma, iktisadi boyutu derin bir yoksulluğu dayatma, hukuki boyutu bu saldırıları meşrulaştıran tahakküm hukuku biçimindedir. İnzibati boyutu ise çıplak şiddettir ve diğer araçların temel enstrümanı olmaktadır.
Toplumsal gerçeklikleri nedeniyle tüm Aleviler bu yönelimin nesnesi durumunda olmakla beraber, Kürt, Arap vd. etnisitelere mensup Aleviler etnik olarak da yok edilmekte, artı bir şiddete maruz kalmaktadırlar.
Demokratik ve tamamen hak temelli olan talepler kabul görmüyor, çok boyutlu siyasal bir saldırıyla cevaplanıyorsa, yolumuzu, toplumsal varlığımızı savunabilmemiz siyasal ve kültürel bir direnişle mümkün olabilecektir.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Türkiye hakim sınıfları herhangi bir etnisitenin ya da inanç kimliğinin meşru temsilcisi değildir. Türk-İslam sentezi olarak formüle edilen ideolojileriyle tarihsel-toplumsal gerçeklik olan Türklüğü ve kültürel İslam’ı sadece kendi hegemonik ihtiyaçları çerçevesinde tarif ve tahrif ederek öngördükleri tahakküm alanını inşa etmeyi amaçlamışlardır. Sonuç ise yaşamakta olduğumuz üzere kolektif yıkımdır.
Raa/Reya Heq-Alevilik; öğretisi, anlam dünyası, önermeleri ve kurumlaşmalarıyla, sürekleri ve etnik bileşenleriyle halk gerçekliğimizi ifade etmektedir. Bu Yolun talipleri ve söz konusu halkların mensupları olarak yaşamaya, savunmaya çalıştığımız ve saldırı altında olan gerçekliğimiz budur. Toplumsal kurumlaşmalarımız Ocaklar sistemi ve Dergâh etrafında gerçekleşmiştir. Ve bu Yolun kendi iç işleyişi, zorunlu kıldığı ilişkilenme biçimleri vardır. Ocak ya da Dergâh, ikrar bağı kurduğumuz bir merkez vardır. Bu Ocakların, Dergâhların çözüldüğü, işlevsizleştiği, Talip-Ocak bağının koptuğu; Rayber, Pir, Ana, Piré Piran-Mürşit makamlarının işletilemediği noktada toplumsal sistemimizin çöküşü kaçınılamaz bir sonuç olur. Yaşanmakta olan somut durum tam da budur.
Yolumuzla, toplumsal gerçekliğimizle var olacağız diyor ve bunun için demokratik bir mücadele içine giriyorsak, ilk önce toplumsal kurumlarımızı canlandırarak toplumsal bedeni sağaltmak, dirençli kılarak sürece cevap olabilmek zorundayız. Zira Alevilik kuru bir ideolojik aidiyet duygusu değildir, tüm boyutlarıyla yaşayarak dahil olabileceğimiz bir hakikat ve özgürlük süreğidir. Demokratik mücadele toplumsal haklarımızı kabul ettirmek içindir fakat hakikatimizle buluşmak, onu yaşamak, yaşatmak tamamen kendi irademizle ilgili bir durumdur. Bunu başardığımızda hala sistemin tahakkümü altında olabiliriz fakat Yolumuzu, toplumsal varlığımızı yaşatıp geleceğe taşıma, demokratik mücadeleyle toplumsal haklarımızı şu veya bu zaman aralığında elde etme şansımız imkân dahilinde olacaktır. Tarihsel toplum gerçekliğimizi savunup yaşatmak için kurduğumuz dernek, vakıf, federasyon vb. kurumlarımızı “rıza meclisleri” biçiminde karakterize etmek Yolumuzun gereği olduğu gibi, mücadelemizin başarıya ulaşmasında da belirleyici öneme sahiptir.
Modernizmin çoklu araçlarla yönelttiği sistematik saldırılar ve çok boyutlu fiili kuşatma zihniyet ve anlam dünyamızda ağır tahribatlar yaratmış, bu durum toplumsal bedende parçalanmaya ve parçalı bir siyasal duruşa yol açmıştır. Oysa Yolu bilen, aidiyet duygusunu koruyan her insanımız bu Yolun Rıza Yolu olduğunu, cümle insan ve varlıkla bu hakikat üzerinden “hak temelli bir ilişkilenme biçiminin” Alevi için zorunluluk olduğunu bilir.
Siyasal saldırılara siyasal cevap direnişimizin en önemli boyutlarından biridir. Kâinatın Rızalı ve İkrarlı birliğinin bilincinde olan bir Yolun talipleri olarak; “düşkünleşmeden”, tek motivasyonu tahakküm ve gasp olan, kan döküp zulüm üreten rızasız yolun hiçbir versiyonuna tabi olamayız.
Cümleden ulu ve bağlayıcı olan Yolun hakikatiyle buluşarak kendimiz olabilir, rızalı-ikrarlı birliğe ererek toplumsal bedeni sağaltıp yaşatabilir, direnişimizin sacayaklarından olan siyasal mücadeleyi yine bu hakikat temelinde doğru zemine oturtarak parçalı hali aşabilir, mazlumların safında özgün ve iradi bir bileşen olarak yer alabilir, hep birlikte yaşanabilir yarınları inşa edebiliriz.
Aşk ile…