Sosyalist hareketin içerisine düştüğü dağınıklık ve marjinalize olma hali giderek artan devlet baskısıyla birleşince sokağın adım adım terkedilmesini ve başka mecralara çekinilmesi durumunu getirmiş bulunuyor. Sol adına siyaset yapan pek çok yapı devleti açıktan karşısına alan söylem ve eylemi bırakıp açık siyasal karşılıkları daha tali olan, eylem ve kampanyalar üzerinden örgütsel sürekliliğini sürdürürken, örgütsel aidiyetten kopmuş pek çok birey de benzer bir yönelimle hareket etmeye başlamıştır. Muhalif duruş politik içeriğinden kopmuş ahlaki bir pozisyon alışa dönüşmüştür. Bireyin örgütsüzlüğü, örgütlerin güçsüzlüğü ile birleşmiş, politik eylem kadükleşerek, itiraz ederek teşhir etmekle sınırlanmıştır. Ahlaki duruş siyasal duruşun yerini almıştır.
Bu sıkıntılı bir durumdur. Bu sıkıntı ağır siyasal baskı ve ekonomik kriz ortamında kendisini daha belirgin hale getirmekte, sosyalist örgütleri ve devrimci bireyleri atalete iteklemektedir. Devrimci hareketler tam da güçlerini birleştirerek harekete geçmeleri gereken bir dönemde ne yazık ki, ya güçsüzlüklerini sergilemekten başka işe yaramayan dar ekip çalışmalarına yönelmekte, ya da gerçek hayattan koparak sosyal medya kampanyalarına sığınarak ahlaki bir duruşu politik duruşun yerine ikame etmeyi tercih etmektedir. Hemen herkesin yaşanmakta olanın yükünü bütün ağırlığıyla üzerinde hissettiği ve daha ağırına hazırlandığı bir dönemde güçleri yan yana getirmek, görünür sahici bir adres haline gelmek gerekiyor.
Toplumun diğer yarısını düşmanlaştırarak kendi tabanını konsolide etme politikası, ister istemez düşmanlaştırılan öteki tarafın politize olmasına yol açmış, Erdoğan’ın düşmanlaştırılan toplumsal tabandan bir rıza üretme imkânını ortadan kaldırmıştır. Saray iktidarını, karşısını düşmanlaştırarak sağlamlaştırdığı ve bu sayede arkasında tutuğu “çoğunluğa” yaslayarak sürdürmektedir. Böylesi bir kombinasyonda karşı taraf sürekli bir tehdit unsuru haline gelir. İktidarı elinde tutanlar bu iktidarın devamı için karşı tarafın örgütlenme ve mücadele etme azmini yok etmeye, onu bir bütün olmaktan çıkararak iç çatışmalarla parçalamaya, ağır devlet baskısı altında ezmeye, çürütmeye çalışır. Bu durum kaçınılmaz bir şekilde ağır baskıcı bir devlet şeklini dayatır. Pek çok olguyla izah edilebilecek bir şekilde, saray karşıtı cephe örgütsüz ve eylemsiz kılınmış olsa da, mücadele azminin yok olduğu, sarayı devirme umudunun ortadan kalktığı söylenmez. Tam tersine bir referandum ve bir de referandum benzeri seçim sonrasında saray ancak hile hurda ile başta kalmayı başarmıştır. Bu önemli bir kazanımdır.
Şimdi sarayın kendi tabanında sağladığı bütünlüğün sallandığı bir sürece giriliyor. AKP ülkede ironik bir şekilde işçilerden ve yoksullarda en fazla oy alan partidir. Krizin tetiklediği artan yoksullaşma işsizlikle birleşmeye başlamış, sürdürülebilir, yönetilebilir olmaktan çıkmaya başlamıştır. Bu durumun kendiliğinden sarayı yıkacağı beklentisi önemli bir tehlikenin gözden kaçırılmasına yol açar. Foti Benlisoy’un Pazar günü bu gazetede yazdığı gibi kriz alttakilerin kolektif çıkarlarını savunmaya dönük bir karşı çıkış örülemezse ters bir radikalleşmeye yol açarak faşist çetelerin güçlenmesine yol açabilir. Sosyalistler alternatif üretemez, yaratıcı eylemler ile umut haline gelemezlerse faşist çetelerin hatta iktidarın kendisinin başta Kürt düşmanlığı olmak üzere ama özellikle Suriyeli düşmanlığı üzerinden saldırgan bir milliyetçiliği kışkırtacağı öngörülmelidir. Hemen her yerde, işsizliği arttığı her dönemde işsiz kalan kitleler öfkelerini iktidardan çok mülteci işçilere yöneltme kolaylığını göstermiştir. Sınıf bilinci oluşmadığı sürece işçiler düşmanlarını kendi içlerinden seçmişlerdir. Güçsüzün gücü kendisinden güçsüz olana yeter.
Krizin sosyalist hareketlere işçi sınıfı ile yeniden buluşma sesini onlara duyurma ve zaman içerisinde adres olabilme imkânlarını sunduğu bir dönemde bu olanaklar yerel seçim tartışmalarının gölgesinde bırakılmamalıdır. Bir seçim çalışması güncel olarak sınıfa değme, halk kitleleriyle buluşma ve sosyalistlerin güç birliğini oluşturmaya hizmet edecekse anlamlı olacaktır. Bu ise kaçınılmaz olarak bugünden bir yandan direnişteki işçilerle aktif destek ve dayanışmanın örülmesi diğer yandan yan yana gelebilecek güçlerin ortak harekete geçmesi ile sağlanabilir.
Devrimci hareketlerin adres haline gelebilmesinin yolu kitleleri seferber edebilme kabiliyetlerini yükseltmeleri ve olası saldırılara cevap verecek örgütlülük düzeyine ulaşmaları ile mümkün olacaktır. Böylesi bir durumda yapılması gereken yan yana gelebilen güçlerin acilen bunun için harekete geçmesi olmalıdır. Direniş dar hesaplara ve 140 karaktere sığmaz.