DTK Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven 6 Kasım 2018 tarihinde katıldığı mahkemede PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan üzerinde derinleştirilen ağır tecridin son bulması için süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine girdiğini açıkladı. İnsanlık değerlerinin yerle bir edildiği, faşizm koşullarının dayatıldığı Amed zindanında yeni ve görkemli bir direnişin fitilini ateşledi. Bu çıkışıyla Leyla Güven direnişin öncüsü oldu.
Leyla Güven’in talepleri kendi bireysel, yaşamsal talepleri değildir. Ne yaşadıkları işkence ve baskılar, ne de kısıtlanan ya da yasaklanan maddi ihtiyaçlardır. Tek talebi Sayın Öcalan şahsında Kürt halkına derinleştirilerek dayatılan tecridin kırılması, faşizmin yıkılmasıdır. Leyla Güven’in “Sayın Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit koşularını hiçbir zaman beynime ve yüreğime yediremedim” ifadesi üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Gelinen aşamada tutsakların başlatmış olduğu direniş zindan duvarlarını aşıp, belli oranda topluma mal oldu. Şunu da özellikle vurgulamak gerekiyor; bir direnişi büyük kılan inançtır, ideolojidir. İdeolojik derinlik olmadan, inanç ve bilinç derinliği olmadan, zorluklar karşısında direnmek mümkün değildir.
Zorluklar karşısında direnmeyi sağlatan ideolojidir, inançtır, bilinçtir. Eyleme katılanların aydınlatıcılığı, çözümleyiciliği, duruşu, direnişi her şeyden önce ne yapmamız gerektiğini ve nasıl yapmamız gerektiğini bize gösteriyor. Besbelli ki insanlarda çok büyük bir öfke ve kin oluşmasa böyle onlarca ve hatta yüzlerce gün açlığa yatamazlar. Bu biçimde hücre hücre erimeye dayanamazlar.
Çok büyük bir amaçları ve kendilerini buna sevk eden çok güçlü nedenleri olmasa böyle haftalarca direnemezler! Yaşayanlar çok iyi bilir ki, açlık grevi insan soyunun gerçekleştirdiği en gözü pek direniştir. Açlık grevi yapıp bedenini hücre hücre eritebilenlerin yapamayacağı iş, dayanamayacağı zorluk yoktur.
AKP-MHP bloğunun baskı sistemi, tecrit durumu, ona karşı büyük mücadele yürütme imkânı ve fırsatı sunuyor. Her ne kadar saldırılar altında soykırım operasyonları, tutuklanmalar devam etse de, Kürt halkının da gençlerinin de kadınlarının da mücadele etme azmi, cesareti, fedakârlığı çok güçlüdür. Dahası AKP-MHP ittifakı ve saldırıları halkımızın devrimci intikam bilincini, tutkusunu, anti-faşist tepkisini ve öfkesini daha çok büyütmüş durumdadır. Her onurlu Kürt, Devrimci Hamlenin başlattığı çizgide yürüyerek, AKP-MHP’ye karşı tarihi bir hesaplaşma içerisine zaten girmiştir. O halde Kürt halkındaki bu derin öfke ve kini dindirebilmek için yapılması gereken nedir? Çok açık ki, bu sorunun cevabı hem çok basittir ve hem de herhangi bir ayrıcalık içermemektedir.
Yani bu dünyada herkes neye sahipse ve nasıl yaşıyorsa Sayın Öcalan’a da yasalarda belirlenen haklar uygulanmalıdır. Yoksa Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli gibi, her gün meydanlara çıkıp küfür ve hakaret savrulursa, her gün yok etmekten ve katliamdan söz edilirse, Kürt halkı bu biçimde yok sayılır ve inkâr edilirse, özgür Kürt ulusal iradesi İmralı’da böyle rehin tutulursa bu öfke ve kin azaltılmaz, tersine daha da artırılır ve körüklenir. Belli ki burada yapılması gereken açıktır.
Her şeyden önce, İmralı sistemi parçalanmalı ve Kürtler içinde özgürlükçü, demokratik ve birlikten yana eğilimler esas alınmalı ve desteklenmelidir. Kuşkusuz bu temelde de her türlü aşağılayıcı ve hakaret içeren söz ve davranıştan uzak durulmalıdır. Diyarbakır zindanında açlık grevine başlayan Leyla Güven ile Hewler’de açlık grevinde olan Nasır Yağız ve 1 Mart tarihinden beri de binlerce tutsağın dahil olduğu bu demokratik ve meşru eyleminin muhatabı, devletidir. Direnişçilerin ortak talebi ise Sayın Öcalan’ın yasal haklarını kullanması ve bu hakların siyasi saikler ve keyfice engellenmesinin son bulmasıdır. Bu yasal hakları, dolayısıyla tutsakların talebini şu şekilde somutlaştırmak mümkün:
1-Sayın Öcalan ailesiyle düzenli haftada bir kapalı görüş, ayda bir açık görüşmesinin sağlanması ve bu hakkın bir daha keyfi olarak kesintiye uğratılmaması.
2- Sayın Öcalan’ın vasisi ve avukatlarıyla haftalık düzenli görüşmelerini yapması.
3- Sayın Öcalan’ın haftada bir ailesiyle telefonla görüşme hakkını kullanması, her yere mektup faks vb. göndermesinin engellenmemesi.
4- Sayın Öcalan’ın radyo ve TV hakkının kesinlikle engellenmemesi ve günlük olarak istediği tüm gazete dergi vb. karşılanması.
5- Sayın Öcalan’ın yanında bulunan arkadaşlarıyla düzenli görüşmesinin sağlanması ve bu yasal haklarının keyfice engellenmemesi. 6- Parlamentoda faaliyet yürüten her milletvekilinin istedikleri zaman Sayın Öcalan’la görüşmelerinin engellenmemesi.