Dünya da yaşanan bazı gelişmeler, tarihi ve hatta insanlığın gelişim seyrini etkileyen düzeydedir. Haçlı seferleri, dünya savaşları, Fransız Devrimi, yer çekim kuvvetinin bulunmasından tutalım da telefonun icadına kadar birçok şey olmasaydı şu anda yaşadığımız koşullar çok daha farklı olabilirdi. Tabi bunlar dünya tarihi açısından çok önemli olmakla birlikte, aynı zamanda bunların sebepleri ve bunların ortaya çıkmasına neden olan ihtiyaçlar da bir o kadar yakıcıdır.
Tüm dünya halkları ve sistemleri tarihin bir sayfasını daha çevirmenin eşiğindeyken, içinde bulunduğumuz an da tarihten kopuk olarak ele alınamaz ve alınmamalıdır. Yıl 2019 içinden geçtiğimiz mart ayı ise, tarihe mal olacak birçok gelişmenin yaşandığı ay olması itibariyle bugün Türkiye’de yaşanan açlık grevleri eylemini de bu minvalde ele almak gerekir. Hiçbir olgu dünden bağımsız değil, şu andan kopuk olamaz, yarınla bağı imkansız değildir. Geçmiş-şimdi- gelecek denklemi tüm canlı ve nesnelerde, olaylar ve olgularda doğruluğu onanmış bir teoremdir ve bugün Leyla Güven öncülüğünde gelişen özgürlük ve hak talebi de bu denklemin sağlaması niteliğindedir. Esasta Leyla Güven’in talepleri Leyla için değil; başta PKK Lideri Abdullah Öcalan, tüm Kürtler, demokrasi ve özgürlük hasretini iliklerine kadar hissedenler, ezilenler ve bunların hepsinin toplamını temsil eden kadınların talepleridir ve meşrudur. Bu eylemi sadece bunlarla da sınırlandırmak, hem tarihte buna benzer direnişlerin sahibi olanlara hem bu eylemin sahiplerine hem de gelecekte yaşanan adaletsizliklere karşı direneceklere büyük haksızlık olacaktır. Leyla Güvenin talepleri aynı zamanda; İskenderiyeli Hypatia’nın, Yahudi Filistinlilerde masada kalesinde teslim olmamak için 960 kişinin Toplu intiharından geriye kalıp bu direnişi anlatmayı görev kabul eden 2 kadının, Dersim Katliamı’nda aileleri katledilen dersimin kızlarının, Hindistan’da sati geleneği nedeniyle diri diri yakılan kadınların, bir orta çağ işkencesi olan kadın sünneti mağdurlarının, 1857’de Amerika’nın New York kentinde bir fabrikada diri diri yanan 120 emekçi kadının da talebidir. Leyla güvenin öncülük ettiği bu eylem aynı zamanda geçmişte yaşanmış olan adaletsizliklerin hesabını sormaktır; ve bu eylem artık tarihe mal olmuş, geleceği ise direniş ve mücadele ekseninde örmektedir. Bugün yüzlerce insan hem geçmişin hesabını sormakta hem de geleceğe adil bir dünyayı miras bırakmanın mücadelesini vererek daha doğmamış milyonlarca insana gelecek vadetmek için bu yola adım atmışlardır. Yani açlık grevcileri artık kendi olmaktan çıkmış geçmişle gelecek arasında bir köprü olarak, milyonların taleplerinin sesi olmuş ve anda özgürlüğe kanatlanmışlardır.
İçinde bulunduğumuz mart ayı direniş havasına ayrı bir güç katmış ve de direnişi her zaman perçinlemiştir. Mart ayı bir bütün olarak direniş ayı olmasının yanı sıra 8 Mart’la direniş günü, 21 Mart’la ise direniş yılının habercisi olma özelliği taşımaktadır. Baharın gelmesiyle beraber bir önceki mevsimde solmuş olan güzelliklerin yeniden canlanması için tüm doğa unsurları büyük çaba göstermektedir. Yeni mevsime yenilenerek girmenin gayretini gösteren doğa ile beraber insanlar da bir çaba içerisine girmektedir. Bu nedenle var olanı kabullenmeme durumu mart ayıyla beraber daha da gelişmektedir. 1857 yılında Amerika’nın New York kentinin Şikago eyaletinde eşit koşullarda çalışma ve ücret talepleri nedeniyle girmiş oldukları grevde kapılar açılmadığı için 120 emekçi kadının diri diri yanmasıyla beraber tüm Dünya burada yaşanan emek gaspından haberdar olmuştur. Bu durumu kabul etmeyen ve buna benzer durumların ortadan kalkması için emek harcayan kesimlerin vermiş olduğu mücadeleler sonucunda kadınların gasp edilen haklarının çoğu geri alınmıştır. Günümüzde kutlama havasında geçen 8 Mart esasen çok büyük bedellerin verilmesi sonucunda elde edilen kazanımların sembolüdür. Ve bu sembol yüzyıllardır daha da büyüyerek var olagelmiştir. Öyle ki 7 Aralık’tan bu yana direnen açlık grevcileri de bu sembolün birer parçası durumundadır ve onlar da yıldızlaşarak önümüzdeki dönemin aydınlık günlerinin yaratıcıları olacaklardır ve kutlanacak günlerin sembolü haline geleceklerdir. Açlık grevi direnişinin öncülüğünü yapan Leyla Güven Amerika’da diri diri yakılan grevcilerin devamıdır ve her gün bedeninden bir parça eriterek geleceğe ışık olmaya çalışanların öncülüğünü üstlenmiştir.
Peki aydınlatmak için bu kadar çaba gösteren ve bedenlerini dahi gözden çıkarak bu mücadele aşıklarına rağmen, gören kör olmakta ısrarcı olanlar vicdanlarına ve yarınlara nasıl hesap verecekler…