Türkiye’de derin bir siyasi ve ekonomik kriz var. Siyaset kurumu yönetme yeteneğini kaybettiği için şiddet ve baskı ile kriz mağdurlarını susturmaya çalışıyor. Eğitim kurumları, düşün dünyası ve bürokrasi siyasi kuruma bağımlı olarak hareket ettiği için alternatif plan ve projeler geliştirmek yerine şiddet, propaganda, susturma bağlamında bütün aygıtlarını işletmektedir.
Muhalefet odakları da siyasal iktidarın yarattığı girdaba girmekte, onun belirlediği gündemin peşinden sürüklenmektedir. Bu ise halkın gerçek gündeminin geri planda kalmasına, kriz, açlık sefalete karşı direnme odaklarını güçsüz kılmaktadır. Mesela HDP’ye yapılan saldırılar, kayyımlar ve tutuklamalarda ciddi bir artış var ve bu partiyi dar bir savunma pozisyonuna soktu. CHP’ye ise cami provakasyonu, yöneticilere kişisel yönelim vb uygulamalarla saldırılmakta, parti polemiklere çekilerek toplumsal sorunlardan uzak tutulmaktadır.
Oysa Kürt sorunu kaynaklı bütün problemler daha da ağırlaşarak devam ederken, ekonomik kriz de başta Kürt emekçiler, göçmenler olmak üzere Türkiye’deki tüm emekçilerin adeta yaşamını tehdit etmektedir. Malum insanlar uzun süre borçlandırıldı; emlak ve tüketici kredileri, ticari borçlar orta yerde duruyor. Özellikle mortgage kredilerinin döndürülememesi birçok inşaat firması ve bankanın iflasına yol açabileceği gibi, insanların ellerindeki evlerinin alınmasına da neden olabilecektir.
Zaten inşaat sektörünün durmasıyla bu sektörde yoğun olarak çalışan Kürtler ve göçmenler işsiz durumda. Bu insanların başka bir mesleği ve geçim kaynakları da mevcut değil. An itibariyle aile içi geleneksel dayanışma ekonomik sorunları bir ölçüde hafifletiyor ise de çok uzun ömürlü olamayacak. Çünkü kaynaklar kıt.
Kürtlerin çalıştığı başka alan ise turizm sektörüdür. Hem işletmecilik hem çalışanlar bakımından turizm sektörü can simidi idi. Koronavirüs nedeniyle bu sektör iflas ile karşı karşıya. Otel işletenler, kiralayanlar ve buradan elde edilecek gelire dayalı yatırım yapanlar yanı sıra emekçiler ortada kalakalmış ve çaresiz durumdalar.
Tarım sektöründe canlılığa bağlı olarak mevsimlik işçiler de hasat zamanında bir gelir elde etme umudu taşımaktaydılar. Bu yıl hem tarım üreticileri hem de çalışanların iş hacminde büyük düşüş var. Bunun etkisi gelecek yıllara da yansıyacaktır. Global ekonomideki düşüşe paralel olarak mal hareketi, ihracat hacminde düşüş var. Tarım işçilerinin mobilizasyonu da düşük kaldı. Haliyle umulan gelir kalemleri henüz yok.
Tekstil sektörü Kürtlerin yoğun olarak istihdam edildiği başka faaliyet alanıydı. Son yıllarda özellikle mültecilerden dolayı iş kaybı vardı. Ama genel olarak bu sektör krizde. Çünkü Türkiye’deki tekstil global piyasalarla rekabet kapasitesini yitirdi. Gelişme şartları eskisi gibi güçlü değil. Şimdilerde virüs nedeniyle durgunluk iç ve dış piyasalardaki bazı siparişlerin iptal edilmesine, ileriye yönelik taleplere dair belirsizliklere neden olmaktadır.
Kentlerde küçük ve orta ölçekleri işletmelerin aktif olduğu cafe, restaurant, lokanta, pastane, kuaför gibi sayısız işletme türü ya kapatıldı ya da sınırlı çalışmaya devam etti. Çalışsa bile belirsizlikler nedeniyle ileriye yönelik planlar ve yatırım eğilimleri sekteye uğradı.
Elbette sektörler bazında, branşlar bazında, ölçek bazında ve sınıflar bağlamında krizin yaşandığı kalemleri uzatmak mümkün. Ama kriz aslında herkesi vuruyor. Fakat Türkiye’de kurumsallaştırılan sömürü çarkı kriz zamanlarında etnik ve mekânsal eşitsizliği daha da derinleştirmektedir. İnşaat, turizm, tarım mevsimlik işler, mesleksiz kesimlerin emek yoğun olarak çalıştığı iş alanlarıdır ve buralarda Kürtlerin çoğunlukla çalışması bir sistemin ürünüdür. Tekstil ve hizmetler de öyle. Kürtlere ek olarak son yıllarda artan mülteciler var. Ve bunlar arasındaki iş bulma rekabeti ücretlerin düşmesine neden olurken, işverenler ve üst sınıflar lehine bir sonuç doğurmaktadır.
Kürt sorununa dair çözüm arayışı aynı zamanda emekçilerin sorunlarına çözüm arayışına ivme kazandıracaktır. Yine kaynakların bölgeler arası, sermaye güçleri arasında dağılımına da denge getirecektir. Öte taraftan emekçilerin sorunlarından hareketli örgütlenmeleri, savunmaya geçmeleri Kürt sorunundan bağımsız olamaz, aksine Kürtlerin siyasal güçleriyle ittifakla daha güçlü bir alternatif oluşturma, kapsayıcı olma şansını sağlar.
İktidarın saldırıları, provokasyonları, gündemi saptırma çalışmalarının peşine takılmak, savunma pozisyonuna düşmek yerine Kürtler, göçmenler ve emekçiler ortak hareket etmenin yollarını daha sıkı aramalı. Bu anlamda HDP’nin direniş ve mücadele alanlarını yaygınlaştırması gerekirken, CHP’nin klasik, devletçi, elitist duruşunu terk edip halka inmesi gerekir.
Mevcut siyasal ve ekonomik kriz Kürtlerin ve Türkiye’nin lehine bir çözümle sonuçlanabilir. Ama kendiliğinden olmayacağını da unutmamak gerek.