Dipnot Yayınları’ndan yayınlanan “Gerilla Kulübü” şöyle başlıyor: “Ölmek zorunda. Tek çare bu. Şimdiye kadar yaptığı ve yapmaya devam ettiği bütün kötülükler karşılığında hak ettiği bir ceza olacak. Zırhlı arabası da kurtaramayacak onu. Boom! Son virajı döner dönmez. Pis bir herif daha eksilecek dünyadan. Geride kalan herkes için bir umut ışığı.
Genç adam bir ağacın dibinde oturuyor. Sigara içme isteğini bastırmak için meyan kökü çiğniyor. İki saattir burada. Kısa kesilmiş siyah saçları, ışık vurduğunda yeşile çalan ela gözleri var. Düz siyah tişörtünün altında kaslı kolları ve atletik yapısı fark ediliyor. Orta boylu, üzerinde siyah asker pantolonu, ayağında postal…
Kızıl boyun bağı güneşten yanmış çocuksu yüzünün bir kısmını örtüyor. Yirmisinde var yok. Hemen yanı başında ağaca yasladığı bir roketatar duruyor. M16 taarruz tüfeğini sırtına çaprazlama asmış. Mühimmatının geri kalanıysa kemerindeki tabanca ve iki el bombası.”
Bir roman böyle başlar da kendine nasıl çekmez insanı? Ben de okumaya başlar başlamaz içine girdim anlatılanların. Değişik şehirlerde yaşanan gelişmeleri merakla izlemeye-okumaya başladım.
Nitekim Madrid’de iki adam kaybolur. Paris’te bir başkası ve Buenos Aires’te bir kadın. Her seferinde aynı senaryo: kurbanlar kaçırılır ve cesetleri parçalanmış halde bulunur. Hepsinin de ortak bir geçmişi var: 1970’ler ve 1980’lerde Latin Amerika’daki diktatörlüklere karşı verdikleri mücadele…
Kaybolanlardan biri de Madridli gazeteci Diego Martin’in bir dostu. Ezelden beri suç ortağı olan dedektif Ana Durán ve avukat Isabel Ferrer’in yardımlarıyla radyodaki programı için bu davayı araştırmaya karar verir.
Her türlü tehlikeyle dolu araştırma, onları Şili’yi katederek İspanya’dan Arjantin’e sürükler ve tarihin hayaletleriyle yüzleştirir. Keşfettikleri şey tüyler ürpertici; çünkü Condor Operasyonu’ndan 40 yıl sonra yırtıcı kuş uçmaya devam ediyor.
Bugün 11 Eylül. Şili’deki askeri faşist darbenin yıldönümü. ABD’nin planı ve yardımıyla faşist general Pinochet’nin seçimle işbaşına gelmiş solcu başkan Allende’yi kanlı bir darbeyle devirdiği lanetli günün yıldönümü. İşte bu kitabı okumak için bir neden daha.
Marc Fernandez kimdir?
Marc Fernandez, 1973 yılında Fransa’da doğdu. 15 yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapıyor. Uzun bir süre Courier International’da Latin Amerika ve İspanya ile ilgili haberler yaptı. Polisiye edebiyatı konu alan ve 2010 ila 2015 yılları arasında yayınlanan “Alibi” adlı derginin iki kurucusundan biri ve yayın yönetmeniydi.
Jean-Christophe Rampal ile birlikte “La ville qui tue les femmes enquete a Ciudad Juarez”, “Pinochet, un dictatuer modele” ve Narco Football Club” isimli kitapları yazdı. “La Cite des mortes” adlı belgeselde de ikisinin imzası bulunuyor. İlk bireysel çalışması “Mala Vida” adlı romanı oldu. Fernandez, ayrıca Slate.fr isimli sitede polisiye konulu bir blogun yazarlığını yapıyor.