Ekrem İmamoğlu’nun Arnavutköy’de bir esnafla girdiği tartışmanın görüntüleri son günlerin en çok konuşulan konularından. Aslında tartışma anının görüntüsü ilk olarak İmamoğlu’nun sosyal medya hesaplarında yayınlandı. Sonrasında çeşitli AK Troll hesapların da paylaşmaya başlamasıyla, videonun, şurasından burasından kesilmiş onlarca farklı versiyonu dolaşıma girmiş oldu (Hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, bu tartışmaya neden olan video da, bir televizyon program kaydının kesilip biçilmesinden elde edilmişti).
İmamoğlu cephesi bu görüntüler aracılığıyla, kendisine atılan onca iftiraya rağmen sakinliğini koruyabilen başkan imgesini devam ettirme derdindeyken, trolller ise İmamoğlu’nun kendisine “makul” sorular soran bir esnafı tokatladığını iddia ediyordu. İkinci kesime diyecek bir şeyimiz yok tabii ki, ancak İmamoğlu açısından baktığımızda, bu tartışmanın da, esnafı ikna etme çabasının da ve bunun görüntülerinin paylaşılmasının da siyasal iletişim açısından bir hata olduğunu söyleyebiliriz.
Çünkü iktidar, kendisini “bir avuç insan” şeklinde tanımlayan İmamoğlu’nun karşısına en güçlü olduğu yerden değil, en avantajlı olduğu yerden çıkmış oldu böylelikle. 31 Mart öncesi birçok provokasyon girişimini tartışmayarak atlatan İmamoğlu’nun bu görüntülerinin üzerine, iktidar bu nedenle hemen atladı, bunun üzerinden kapsamlı bir troll kampanyası örgütledi.
Bu olay, seçim stratejilerinin ardına gizlenen bazı olguları da daha görünür kıldı. Birincisi, AKP’nin yarattığı nimetler etrafında örgütlenenlerin “bir avuç insan” olmadığı, sayısı on binleri bulan bir bürokrat-esnaf-burjuva ağının geleceğinin AKP’nin yerel-ulusal iktidarına bağlı olduğu. Arnavutköylü esnafın AKP kurumlarıyla organik ilişkilerinin ortaya çıkması da bunu kanıtlıyor. İktidarı, kendi çıkarları için siyaset yapan bir avuç insan olarak tanımlamak, retorik düzeyde, oldukça mantıklı olsa da, bu kapsamı atlamadan ilerlemek şart.
İkincisi ise, bir video kaydından bu kadar farklı anlam çıkmasıyla hakikat sonrası (post-truth) kavramına yeniden başvurulması. Televizyon programında söylenen sözlerin açıkça montajlanmış hâline insanlar nasıl inanır? Kaydın orijinalini bulmak birkaç dakikalık meseleyken neden araştırmazlar? İmamoğlu orijinal kaydı izletmeye çalışırken esnaf buna neden direnir? Cevabı çok da karmaşık değil, ideoloji böyle bir şey. Muhtemelen doksan sene önce de bazı İtalyanlar “Mussolini geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek konusunda her zaman haklıdır” diyenlere böyle şaşırıyordu.
Bu durum post-truth kavramıyla açıklanabilecek yeni bir olgu da değildir, sosyal medyanın yarattığı bir garabet de. Sosyal medya mecraları, yalanın yayılımının ve gördüğü kabulün şiddetini görünür kılıyor. İktidar makinesinin en küçük dişlilerine bile yalan üretme fırsatı tanıyor diyebiliriz.
Federico Finchelstein günümüzün popülist (aslında post-faşizm kavramı daha uygundur) siyasetinin hakikatle olan ilişkisini şöyle açıklar:
“Popülistlerin ampirik bir gözlem yapmak gibi bir dertleri yoktur, bunun yerine ilgilerini gerçekliğin kendi ideolojilerinin çeşitli gerekleri doğrultusunda gözden geçirilmesine ya da yeniden kurgulanmasına yöneltirler. Popülist rüyalar aleminde yaşayan liderler, rejimler ve taraftarlar, beğenmedikleri her şeyi medyanın yalanları; halka, lidere ve ülkeye karşı düzenlenmiş iç ve dış komplolar olarak teşhir ederler. Popülizm işte tam olarak bu noktada doğrudan doğruya, faşizmin, hakikati ampirik olarak saptamayı reddetme şeklindeki klasik tavrıyla buluşur” (Faşizmden Popülizme, çev. Ali Karatay, iletişim, 2019).
Reisine iman etmiş ve karşılığını görmüş Arnavutköylü esnaf için siyaset nesnel bir alana dayanmaz. Onun için olguların ve olayların, siyasi tavrıyla bir ilgisi yoktur. Montajlanmış görüntüye ulaşamasa bile muhtemelen kendisi montajlayacaktır. Çünkü kendi kimliğini, ancak İmamoğlu’nun (ve diğer ‘düşman’ların) vatan haini, terörist, dış mihrak olması üzerinden kurabilir. Düşmanları olmasa kimliği boş bir çuval gibi yere serilecektir. Bu nedenle en başta gardını alır: “Sizin zihniyetinizi biliyoruz, hepinizi biliyoruz, dinlemek istemiyorum.”Reisine iman etmiş Arnavutköylü esnaf için siyaset nesnel bir alana dayanmaz. Çünkü kendi kimliğini, ancak İmamoğlu’nun (ve diğer ‘düşman’ların) vatan haini, terörist, dış mihrak olması üzerinden kurabilir. Düşmanları olmasa kimliği boş bir çuval gibi yere serilecek. Bu nedenle en başta gardını alır: ‘Dinlemek istemiyorum’