Ortadoğu’da taşların yerinden oynadığına ve hızla değişen konjonktürün Kürtlere büyük fırsatlar sunduğuna söyleyen tarihçi-yazar Namık Kemal Dinç, Kürtlerin bir yüzyıl daha bekleyecek tahammülleri olmadığını söyledi
Türkiye’nin 9 Ekim’de Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırısı ardından çok sayıda sivil yaşamını yitirirken yüz binlerce insan ise göç etmek zorunda kaldı. Kürtlere yönelik bu saldırı dünyanın yoğun tepkisine neden olurken, Türkiye ateşkese rağmen Kuzey-Doğu Suriye saldırısını sürdürdü. Bunun yanı sıra ABD ve İran arasındaki kriz de İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin, ABD tarafından öldürülmesiyle bölge adeta diken üstünde. Süleymani suikastının ardından PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yaklaşık 10 yıl önce işaret ettiği 3’üncü Dünya Savaşı tartışmaları uzmanların ve dünya kamuoyunun birincil gündemi haline geldi. 3’üncü Dünya Savaşı tartışmalarının yaşandığı bir dönemde Kürtlerin nasıl bir strateji izleyeceği de hayati önemde. Söz konusu gelişmeleri ve bunun karşısında Ortadoğu’da başat rol oynayan Kürtlerin alması gereken tutumu tarihçi-yazar Namık Kemal Dinç Mezopotamya Ajansı’ndan Naci Kaya’ya değerlendirdi.
‘Kürt karşıtlığı temelinde yaptığı ittifak’
Ortadoğu’da önemli rol oynayan Kürtlerin de diğer halklar gibi katliam tehdidiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Dinç, Arap, Fars ve Türk egemen güçlerin Kürtleri 100 yıl önceki gibi statüsüz, ismi olan ama siyaseten bir cisme bürünmeyen, olabildiğince küçük parçalara ayrılmış bir grup olarak tasavvur ettiklerini söyledi. Bu yaklaşımı “pervasızlık” olarak nitelendiren Dinç, şöyle devam etti: “Kürtlere karşı bu pervasızlığın dayandığı zemin, bölgenin gerici güçlerinin Kürt karşıtlığı temelinde yaptığı ittifaktır. 100 yıldır bu ittifaka dayanarak politikalarını yürüttüler ve devam ettirmek istiyorlar. ABD ve Rusya’nın Afrin, Tel Abyad (Gire Spî) ve Resulayn’a (Serêkanî) yönelik saldırılara karşı sessiz kalmasını, bu politikaların uluslararası alanda da destek görmeye devam ettiği şeklinde yorumlamak mümkün. Fakat bu desteğin sonsuza kadar süreceğini düşünmek de doğru değil.”
‘Kürtlere tehdit mesajı’
Ortadoğu’da bütün taşların yerinden oynadığını fakat kimsenin nasıl oturacağını bilmediğini belirten Dinç, “Suriye ve Irak devletleri fiili olarak çökmüş durumda. İdlib’de bile askeri olarak hakimiyetini kuramayan Suriye devleti ile 2003’ten beri kurulan hiçbir denklemin tutmadığı Irak’ta geleceğin neler getireceğini kestirmek mümkün değil. Bu süreçte İran, fırsattan yararlanarak Irak ve Suriye’de ciddi bir nüfuz oluşturmuş olsa da en son Kasım Süleymani suikastında olduğu gibi ABD tarafından topun ağzına konulmuş görülmekte. Özellikle İran’ın Irak üzerinde kurduğu hakimiyet ABD’yi rahatsız ediyor. Süleymani suikastına füze saldırılarıyla yanıt veren molla rejiminin Kürdistan bölgesindeki ABD üstlerini de hedef seçmesi, açıktan Kürtlere tehdit mesajıdır” diye belirtti.
‘Birleşik bir yapının oluşmasını engellemek’
Söz konusu konjonktürden Kürtlerin kazanım elde etmesinin önüne geçmek için en saldırgan politikaları Türkiye’nin geliştirdiğine dikkat çeken Kemal Dinç, şöyle devam etti: “Türkiye’nin 9 Ekim 2019’da Rojava’ya yaptığı müdahale, Kürtlerin Suriye’de olası bir özerklik statüsünü hedefliyor. Kendi tabiriyle Kürt koridorunu parçalayarak, birleşik bir yapının oluşmasını engellemek ve hak taleplerini minimize etmek amacında. Başur’da Kandil’i hedeflediğini söyleyerek yürüttüğü operasyonlar ise sadece PKK’yi değil, Güney’in tamamını işgal tehdidi altında bırakıyor. Başur sınırları içinde yollar ve karakollar inşa ettiği son askeri operasyonlarla Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni açıktan tehdit eden Türkiye; ‘Irak’ta olası bir parçalanma durumunda bağımsızlığa yeltenirseniz işgal ederim’ mesajı veriyor.”
‘Kürtlerin oyun dışında bırakılması kolay olmayacak’
Kürtlerin tehdit altında olduğu kadar konjonktürün kendilerine büyük fırsatlar da sunduğuna işaret eden Dinç, “Hatırlanacak olursa 100 yıl önce Sevr Antlaşması’nda ilk kez Kürtler için uluslararası bir antlaşmada haklar tanınmıştı ama Kürtler bunu değerlendirememiş ve bir anlamda kaybetmişti. 100 yıl sonra Ortadoğu’da siyasal sistemlerin çöktüğü bir zamanda, kartlar yeniden dağıtılırken Kürtlerin oyun dışında bırakılması o kadar kolay olmayacaktır. Zira Kürtler eski Kürtler değil, çok daha bilinçli ve örgütlü bir halk durumunda” diye ifade etti.
Kemal Dinç, bu olumlu gelişmelerin yanında Kürtlerin tarihten bu yana ulusal birliği sağlayamamış olmasını, siyasal kurumsallaşmaya dayalı politika geliştirme ve diplomatik ilişkiler kurmaktaki yetersizlikleri ise Kürtlerin önemli handikapları olarak değerlendirdi.
‘Kürtlerin bir yüzyıl daha bekleyecek tahammülleri yok’
Bütün Kürtleri kucaklayan ulusal kongrenin sürecin en önemli ihtiyaçlarından biri olduğuna dikkat çeken Dinç, son olarak şunları söyledi: “Ulusal kongre için bir takım girişimler olsa da bunun ete kemiğe büründüğünü gösteren bir işaret ortada yok. Kürtlerin bir yüzyıl daha bekleyecek tahammülleri olmadığını hesaba katarak bütün aktörlerin sorumluluk bilinciyle davranması elzemdir. Kürtlerin daha eskilere gitmeden, son 50-100 yıllık tarihi bize göstermektedir ki, direnişte gösterdikleri başarıyı siyasette ve siyasal kazanımda sergileyememişlerdir. Bu süreç çok derin ve incelikli bir siyaset izlenmesini zorunlu kılmakta. Ortak akılla inşa edilmiş, duygulardan arınmış ve stratejik düşünen bir siyasete ve siyaset kurumuna ihtiyaç var. Yine niceliksel olarak Kürt diasporası bir dünya gücü haline gelse de nitelik açıdan bunun diplomasiye kanalize edilebildiğini söylemek mümkün değil. Diasporanın günün ihtiyaçlarına göre, diplomatik bir güç olarak yeniden ele alınması ve düzenlenmesi elzem görünüyor.”