Bir grup Kürt aydını tarafından15 Mayıs 1932 tarihinde Kürt dili için ‘milat’ olarak kabul edilen Hawar Dergisi çıkarıldı. Hawar Latin harflerin kullanıldığı ilk dergi oldu. Hawar’ın yayın hayatı, Türkiye’nin baskısı ve imkansızlıklar nedeniyle 1943’te son buldu. Ancak geleneği sonraki yıllarda devam ettirildi ve daha da büyüdü.
2006 yılında derginin ilk sayısının çıktığı 15 Mayıs ‘Kürt Dil Bayramı’ olarak ilan edildi. O yıldan bu yana kutlanan bugün bu yıl da günler öncesinden startı verilerek çeşitli etkinlikler yapıldı. Kurumların ortaklaşarak organize ettiği etkinlikler 18 Mayıs Licê, 19 Mayıs Piran, 25 Mayıs’ta Hezro’da kadın ve çocuklarla dil atölyesi etkinlikleriyle devam edecek.
***
Her türlü kimliğin temel ve zorunlu öğesi dildir. Konunun uzmanları dil-kimlik ilişkisini ‘kimlik eşittir dil’ özdeşliği olarak kurar. Her insanın kendi kültürüyle, diliyle var olması, onu tüm alanları kapsayacak biçimde kullanması kadar doğal ve masumane bir hak düşünülemez. Bir toplumun herhangi bir nedenle bu haktan mahrum edilmesi, kültürünün yok sayılması ve bu kültüre ait değerlerin inkar ve imha edilmesi kültürel soykırımdan başka bir şey değildir.
Türkiye’de anadili tartışması ve eğitimde anadil politikaları üzerine yapılan öneriler çoğunlukla ülkenin ikinci yoğun konuşulan dili olan Kürtçe üzerine yoğunlaşıp ‘güvenlik’ ekseninde tartışılıyor.
Türkiye, çokdilli ve çokkültürlü bir ülke yapısına sahip olmasına rağmen dil ve kültür zenginliklerini yok sayarak bu konuda da tekçi politikasını sürdürüyor. Kürtçe üzerindeki baskılar devam ediyor. Türkiye kuruluşundan itibaren yasaklama ve cezalandırma yolundan vazgeçmedi. Bu dilin serencamı cumhuriyetle yaşıttır.
Türkiye’de tekçi paradigma ve buna dayalı zihniyet insani bir duruş gösteremedi. Geçmişiyle yüzleşmeyi, hesaplaşmayı düşünmedi. Var olan gerçekliği inkar etmeyi tercih etti. Bunu da bünyesinde yer alan değişik kimliklerin tarihi, kültürel ve sosyal iç dinamiklerini bozarak bu doğrultuda zorla kendi etnik grubuna katılmasını sağlamaya çalışarak yani kültürel soykırım uygulayarak yapmaya çalıştı. Buna karşı direnenleri yasadışı ve devleti bölmeye çalışan insanlar olarak lanse etti. Zındanlara attı, imhaya yöneldi.
Her insanın anadilinde okuma-yazma öğrenmesi, onu tüm alanları kapsayacak biçimde ilerletmesi kadar doğal ve masumane bir hak düşünülemez. Tek tek kişilerin ya da toplumun herhangi bir nedenle bu haktan mahrum edilmesi insanlığa yapılmış bir saldırıdır. İnsanın yaşamını daraltan, varlığını aşağılayan, özgürlüğünü çiğneyen her uygulama vicdanı olan herkesi rahatsız etmelidir.
***
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre de, herkes anadiliyle eğitim öğretim yapma, bu yolla anadilini öğrenme ve geliştirme, anadiliyle bilim, sanat özgürlüğünü kullanma hakkına sahiptir.
Dil çeşitliliğini tek dil olarak kabul eden, öteki dillerin zaman içinde gündelik kullanımdan düşmesini hedefleyen asimilasyoncu zihniyet ve politikalar bu süreci hızlandırmak için yaşamın her alanında bu dillerin (ve kültürlerin) kullanılmasına ambargo koyarlar.
Her türlü kimliğin temel ve zorunlu öğesi dildir. “Dil-kimlik” ilişkisini ünlü tarihçi F. Bradulel; “Kimlik eşittir dil” özdeşliği olarak kurar.
Her dil bir başka evrendir. Bir dili başka bir dil üzerinde baskı unsuru olarak kullanmak, o dile de yapılmış bir haksızlıktır.
Herkes eşit vatandaş olmadan, her birimiz bir diğerimizle eşit olduğumuzu, eşit haklara sahip olduğumuzu hissetmeden yürünecek başka bir yol kalmadı artık.
İstesek de istemesek de küresel yapının geldiği bu noktada; kimlik, kültür, vatandaşlık gibi kavramları Türkiye açısından yeniden tanımlamamız gerekecek. Cumhuriyetin ve demokrasinin gelişmesinde kritik rol oynayacak kültürel farklılığı/çeşitliliği homojen bir ulusal kimlik kisvesi altında tanımlamakta ısrar edersek varılacak yer çatışma ve ayrışmadır.