“Ne deliyim ne körüm
Ne sağırım ne sayrı
Mutluyum kısacası
Ve hiçbir şey istediğim yok
Senden felek
Ama yine de
Ucuz olsun ekmek
Ve pahalı olsun insan hayatı…”
Yukarıdaki yalın dizelerin yazarı büyük Dağıstanlı şair Resul Hamzatov, aramızdan ayrılalı 15 yıl oldu. Avarca dilinin usta yazarı Hamzatov, 15 yıl önce bugün, 3 Kasım 2003’de yaşamını yitirdiğinde aslında ısrarla yaşattığı dili de büyük bir kayıp vermiş oldu. Dünyada yalnızca 500 bin kişinin kullandığı bir dil olan Avarca, biraz da onun ısrarlı sahiplenişi sayesinde yaşamını sürdürebilmişti.
8 Eylül 1923’te bir Avar köyü olan Tsada’da doğan Hamzatov’un babası da Dağıstan halk şairi Hamzat Tsadas’tı. Öğretmen okulundan sonra ortaokul öğretmenliği ve Avar Tiyatrosu’nda tiyatro oyunculuğu yapan Hamzatov, Moskova’da Gorki Edebiyat Enstitüsü’nü bitirdi. 1943’te Sovyet Yazarlar Birliği üyesi, 1950’den sonra ise Dağıstan Yazarlar Birliği Başkanıydı. Özellikle Avar dilinde yazdığı onlarca şiir ve düzyazı kitabı bulunan Hamzatov’un şiirleri birçok kez bestelendi. Kendisi de Puşkin, Lermontov, Yesenin ve Mayakovski gibi sanatçıların yapıtlarını Avar diline çevirdi. Sovyetler Birliği Devlet Ödülü ve Lenin Ödülü dahil olmak üzere birçok ödüle layık görüldü ama onun için her zaman daha önemli olan yurdunun dilini ve ezgisini yaşatmak oldu.
Şöyle anlatıyordu kendisini, şairliğini ve yurdunu Hamzatov: “Emeğiyle yararlı işler yapmamış güzellikler yaratmamış yüce başarılar düşlememiş, yürekten dostluk nedir bilmeyen yeteneksiz insanlar için dağlarda ‘Saçları ağarana dek yaşadı, ama dünyaya gelmedi’ derler. Başımda saçlar iki renk, hem ak var, hem kara ama doğrusu şu anda söyleyebilmem çok güç ne zaman doğdum ben?
On bir yaşındayken -daha kemer takmaya başlamamışım, hiç at eyerlememişim- damımıza serili öküz postunun üzerine uzanıp ilk şiirimi yazdığımda doğdum belki ya da sonraları okulumuzun duvar gazetesinde ilk şiir kitapçığım çıktığında. Ne zaman doğmuş olursam olayım, gerçek doğumum şiirlerimin doğumuyla sıkı sıkıya ilişkilidir.” Doğumun tanımını böyle yapınca Hamzatov, ölüm de başka bir anlam kazanıyor mutlaka. Şiirler ve onların ürediği toprak olan anadil ölmeyince, ölmemiş oluyor insan. Belki de ölümsüzlüğün bir başka tarifidir bu: Dilin yaşaması ve dilde yaşamak!