Türkiye’de eğitim-öğretim yılı büyük sorunlarla başladı. Tek kelimeyle her okul tekçi anlayışın yeniden üretim merkezi durumuna gelerek, ekonomik, kültürel, sosyal, toplumsal olarak kapitalizme hizmet ederek mesaiye başlamıştır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında ulus devlet anlayışı kendini yenilerken eğitim, mevcut sistemin ihtiyaçlarına cevap olacak şekilde yeniden dizayn edilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kültür Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı öncelikli olarak el ele vererek her eğitim-öğretim kurumunu kendi ideolojilerini inşa edecek inşa merkezleri haline getirmek için gayret ediyorlar. Egemen kesimin ihtiyaç duyduğu, itaatkâr, dinci, kinci, ırkçı, milliyetçi, cinsiyetçi toplumu yetiştirmek ve bu toplumu kontrol altına almak temel amaç durumundadır.
Müfredat programı, asrın maarif modeli, yeni öğretmenlik yasası bireyi egemen zihniyete uyumlu hale getiren, resmi ideolojiyi içselleştiren ideolojik bir işlevi vardır. Başka bir ifade ile sistemin “makul vatandaşı” egemen sınıfın çıkarlarını esas alacak bir inşa süreci söz konusudur.
Yeni müfredat programı Türk, Sünni -Hanefi, cinsiyetçi, Müslüman ve eril bir zihniyeti esas alarak yenilenmiştir. Böyle bir müfredat programında Türkiye’nin çok kültürlü sosyolojik yapısı görmezlikten gelinmiştir. Milyonlarca Kürdün anadili olan Kürtçe ve bu anadile bağlı farklı lehçeler her zaman olduğu gibi yine müfredatta yer almamıştır. Seçmeli olmaktan kurtulmamıştır. Tarih bilinci bize göstermiştir ki, iktidarcı ve egemenlikçi zihniyetler, insanı-toplumları ebedi köleliğe, bağımlılığa mahkum etmek için başta dilini ve tarih bilincini, kültürünü yok eder. Kürtçeye bakış bu mantıkla ifade edilir. Son günlerde Kürtçe dil kurumlarına yönelik baskıların artması, bu kurumlarda çalışanların gözaltına alınması ya da tutuklanmalarını da bu minvalde değerlendirmek lazım.
“Dile kavuşan toplum, yaşamın güçlü gerekçesine sahip olmuş demektir. Dilin gelişkinlik düzeyi, yaşamın gelişkinlik düzeyidir.”
Bir halkın dilini yasaklamak yaşamın güçlü gerekçesini yok etmektir.
Kutsal kitaplar “ilkin söz vardı” demişler. Demişler de sözün mana deryasını var eden kadını toplumsal yaşamın dışına itmişler. Ana kadının kelamı Hak kelamıdır. Toplumsallığa ait, Xwebun (kendi kendisi olma) kültürüne ait kavramların ve kelimelerin manası ana tanrıça zamanının izlerini taşır. Bu hakikat bilindiği için, toplumun kadının anlam gücü ve zihniyetinden uzaklaştırılması istenmiştir. Söz ve sözün anlam gücü egemenler tarafından baskı altına alınmıştır. Bir halkın dilini yasaklamak yaşamın güçlü gerekçesini yok etmektir.
İnsanlığın kök hücresi klan şeklinde örgütlenme formuna denk gelir. Klan, insanlığın kök hücresidir. Söze mana katma, kültürü taşıma, edebiyat yapma, şiirsel dili kullanma gibi becerilerin ve zihniyetin kökenini klan toplumsal formunda aramak en gerçekçi yaklaşım olacaktır. Bu mana ile söz, edebiyat, dil bir halkın zihniyet yapılanmasını ifade eder.
Kültürün başat öğesi olan dil, toplumsal yöntem ve hakikat rejiminin geliştirilmesi ve inşa edilmesinde en belirgin gerçekliklerdendir. Dil, insan hakikatinin zihniyet ve düşünce gelişiminde en belirleyici role sahiptir. Bir halkın dilini yasaklamak ya da dil ile ilgili kurumları baskı altına almak o halkın düşünce ve zihniyet gelişimini yok etmektir.
Reya Heq Kürt Alevi zihin dünyasında önemli bir kelam olan “Ele nazar eyle, dile nazar eyle” kelamı kültür yaratımında el ve dilin belirginliğine işarettir. İlk kültür nüveleri el ve parmakların kullanılması ile olsa da dile kavuşmak toplumsallığın inşasında en belirgin durumdadır. Toplumsal inşa aynı zamanda zekayı da gerektirir. Dil, zekanın enerjisinin form kazanmış halidir. Bir halkın dilini yasaklamak o halkın tarihsel belleğini, zekasını ve toplumsallığını yok etmektir.
Dil toplumsal hakikatin ifadeye kavuşmasının aracıdır aynı zamanda. Hakikatin ifade edilmesi, varlık kazanması, görünür olması, toplumsallaşması anlamına gelir. İfade edilemeyen hakikat varlık kazanamaz. Bu bakımdan dil, yöntem ve hakikatin yorumlanmasına, anlatılmasına, akışkan olmasına, anlaşılmasına vesile olur. Başka bir ifade ile dil toplumsal zihniyetin yeni kuşaklara ulaşmasını sağlar. Bir halkın dilini yasaklamak ya da baskı altına almak toplumsal zihniyeti, yöntem ve hakikat rejiminin geliştirilmesi ve inşa edilmesinin engellenmesidir.
Dünyanın dört bir yanında en az 60 ülkede konuşulan 450 kadar dil ve diyalektiği barındıran modern Hint-Avrupa diller ailesinin kökenleri Bereketli Hilal veya neolitik tarım devriminin yaşandığı mekanla güçlü ilişkisi vardır. Bu tespitten hareketle Kürtçe dil ailesi neolitik tarım devriminin zihinsel kodlarını taşır. Neolitik olarak tanımladığımız bu dönemde topluluklar doğa ile ikrarlaşarak kendi varlığını ortaya koymuştur. Bu kültürün yaratıcısı ana kadının kemaletidir. Bu dönemde kadın (jin), yaşamın (jiyan) ve özgürlüğün (azadî) sembolidir. Neolitik dönem edebiyatına damgasını vuran ilk dilin şiirsel deyişlerinin etrafında şekillenen tüm sanatlar ve kültürün yaratıcısı kadındır. Bu hakikatten hareketle Kürtçenin yok sayılması, Kürtçe dil kurumlarının yasaklanması, bu kurumlarda çalışanların tutuklanması ya da ceza almaları esasında neolitik kültürün yaratıcısı olan özgür kadın zihniyetinin yasaklanmasıdır. Kelimelerin coğrafyasını ve özgürlüğün etimolojisinin yasaklanması, kabullenmemesi anlamına gelir. Kürtçe dil ailesi neolitiğin zihniyet yapılanmasını, toplumsal hafızayı derin şekilde içinde taşımaktadır.
Neolitik kültürün dili şiirseldir. Şiirsel dil bir ummandır, akışkandır, sihirseldir, enerjiktir. Bu şiirsel dilin eş anlamlısına Alevi edebiyatında “nefes” denir. Nefes hava ile özdeştir; akışkandır. Nefes evrende enerji ile buluşarak kainatta kuantumik etki yaratır. Toplumu bir arada tutar, oluşturucu ve birleştirici bir etki yaratır. Kelimelerin ruhu olduğuna inanılır, bu ruh evrende devriye halindedir. Pir Sultan Abdal’a ait olan bu nefes, sözün kanatla olan ilişkisini anlatır:
Bir nefeslik söyleyeyim
Dinlemezsen neyleyeyim
Aşk deryasın boylayayım
Ummana dalmağa geldim”
Yasaklanan Kürtçe, neolitik kültürün birey ve toplum ile ikrarlaşarak devriye haline gelmesinin yasaklanmasıdır.
Dil sadece bir iletişim aracı değildir. Dil düşünme ile bağlantılıdır. Dili olmayanın düşüncesi, tarihi, hafızası, zihniyeti, kimliği de yoktur. Tarihi olmayan bir toplumun geleceği olur mu? Dilini yitirmiş bir halk, bir toplum tarihini yitirmiştir. Toplumsal varoluş durumunda gerçekleşen hakikat oluşumunun itici ve temel oluşturucu gücü zihniyettir. Toplumsal zihniyet gücü olmadan hakikat oluşmaz. Dil toplumsal hakikatin inşa edilmesinde önemli bir yerdedir. Her kavram ve kelimenin bir zihni vardır. Hakikatin inşa ediliyor olması aynı zamanda bu uğurda mücadele edilmesi, emek harcanması anlamına gelmektedir. Bir halkın kendi dilini savunması, bu uğurda mücadele etmesi hakikat ve özgürlük arayışı anlamına da gelir. Dil mücadelesi toplumsal varoluş mücadelesidir. Dilin yasaklanması bir halkın toplumsal varoluşunun engellenmesi anlamına gelmektedir.
Bir halkın dil mücadelesi Xwebun (kendisi olma) mücadelesidir. Düşünme gücünü, yaratma gücünü, direnme gücünü koruma mücadelesidir. Tarihsiz, belleksiz, kültürsüz bırakılmaya karşı “kendini bilme” mücedelesidir, bir kimlik mücadelesidir. Kendini bilmekten büyük erdem olmaz. Aslolan kendini bilmektir.
Zimanê me zimanê Xizir’e – Dilimiz Xizir’in dilidir.
Kendini bilme mücadelesi verenlere aşk olsun.