Avrupa Diller Günü, her yıl 26 Eylül’de başlayarak hafta boyunca kutlanıyor.
Bu günün anlamı kültürlerarası iletişimi güçlendirmek, dil çeşitliliğini desteklemek, bir ülkede var olan farklı dillerin o ülkenin zenginlikleri olduğunu belirterek bu alanda farkındalık yaratmak.
Türkiye’de ise bu gün bağlamından koparılarak, ‘milli’leştirilerek “Türk Dili Bayramı” adı altında kutlanıyor. Türkiye, kuruluşundan beri çokdilli ve çokkültürlü toplum yapısının zenginliğini inkar ederek tekçi ve yasakçı politikalarını sürdürüyor. Bu konuda Kürt dili üzerindeki baskılar hiçbir dönem eksik olmadı.
Ne badireler atlattı bu dil. Bugün gelinen noktada hala anadiliyle eğitim istemek bölücülük sayılıyor. Kürtçe konuştuğu için yurttan atılan, Kürtçe konuştuğu için hastaneden kovulan, Kürtçe konuştuğu için bıçaklanan, linç edilen insanlar oluyor.
Sözgelimi; İstanbul Havalimanı’nda 36 dil, 80 lehçede çeviri hizmeti veriliyor ama Kürtçe yok. Yine Sağlık Bakanlığı bünyesinde altı dilde tercüme hizmeti verilirken milyonlarca Kürdün yaşadığı ülkede Kürtçe tercüme yapılmıyor.
***
Her toplum ve her insan için anadilinin ayrı bir önemi vardır. Anadili, dünyaya gözünü açışından itibaren kişinin bütün ruhsal ve duygusal dünyasının, bilgilerinin oluştuğu ortamdır. Başka bir deyişle: Bir kişi birçok dil biliyor olabilir ama onun dünyayla ilişki kurmaya başladığı ilk döneminden itibaren kimlik gelişiminin, duygu ve zihin gelişim süreçlerinin temeli anadilidir. Yani kişinin anadili kendisi ve kimliği kadar hayati değerdedir.
Bilim insanları, dili sadece bir iletişim aracı olarak görmez. Çünkü dil aynı zamanda bir düşünme aracıdır da. Bir toplumu, bir halkı bir araya getiren kültürel ve tarihsel bir zenginliktir.
Bir anadilinin yaşatılması, dille birlikte dile bağlı kültürel ve kimlik bazlı değerlerin de yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması için insanların anadillerini serbestçe konuşmaları olmazsa olmaz bir şarttır; fakat yeterli de değildir. Bunun için her şeyden önce insanların kendi anadilleri üzerinde yetkinliğe sahip olabilmelerinin, dilleriyle yeni değerler üretebilmelerinin sağlanması ancak anadilinde eğitimle mümkündür.
Konunun uzmanlarına göre Türkiye; Kürt halkına karşı izlediği bu politikasıyla Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi hükümlerinin yanı sıra, Roma Sözleşmesi’nin, Avrupa Konseyi’nin, Helsinki Nihai Senedi’nin ve taraf olduğu tüm öteki sözleşmelerin kendisine verdiği sorumluluk ve yükümlülükleri de yerine getirmiyor.
Bazı ülkeler sorunu yıllar öncesinde çözmüş durumdalar. Sözgelimi İsviçre’de dil eğitimi dil gruplarının kanton idare sistemine göre yapılmaktadır. Her kantonda halkın konuştuğu dil, eğitim dili olarak uygulanmakta, diğer diller de öğretilmektedir. Böylece bir devletin içinde birden fazla dil hem eğitim dili, hem de resmi dil olarak kullanılmaktadır. Sözgelimi Belçika’da Flamanca ve Fransızca eğitim veriliyor. Belçika anayasası farklı ulus ve azınlıkların varlığını, onlar arasındaki farklılığı reddetmiyor. Hollanda’da iki yerli halk yaşamaktadır. Hollandalılar ve ülkenin kuzeyinde yaşayan Frezenler. Eğitim Hollanda ve Frezen dilinde yapılmaktadır. Kanada’nın resmi dili İngilizce olmakla beraber birkaç eyaletinde resmi dil Fransızca’dır. Diğer eyaletlerde de halkın taleplerine göre İngilizce ve Fransızca eğitim imkânı sağlanmıştır. Bu iki dil parlamento ve hükümette eşit hak ve imtiyazlara sahiptir.
***
Her insanın kendi kültürüyle var olması onu tüm alanları kapsayacak biçimde ilerletmesi ve anadilinde eğitim görmesi kadar doğal ve masumane bir hak düşünülemez. Bir toplumun herhangi bir nedenle bu haktan mahrum edilmesi, yok sayılması ve bu dil ve bu dile ait değerlerin inkâr ve imha edilmesine dilbilimcilerin tabiriyle Linguicide (dilkırım) denir. Bu da kültürel soykırımın bir parçası olarak görülür.
Kültürel kırım devam ediyor.