Siirt’te yaşanan olay, dilsel dışlanmanın somut bir örneğidir. Sağlık gibi temel bir hizmetin alınamaması, bu vatandaşın sadece dilsel olarak değil, aynı zamanda toplumsal olarak da dışlandığını göstermektedir
Arslan Özdemir
“Dil bariyeri, sağlık hizmetlerine erişimde yalnızca bir iletişim sorunu değil, aynı zamanda toplumsal eşitsizliğin görülebilen bir ekranıdır.”
Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, bir vatandaşın Türkçe bilmediği için işitme testinden yararlanamaması ve bunun resmi evrakta “Hasta Türkçe bilmediğinden SRT değerleri ölçülemedi” şeklinde belirtilmesi, Türkiye’de dil, kimlik ve sağlık hizmetlerine erişim arasındaki bağlantıyı sorgulatan bir olaydır. Bu durum, çok dilli bir toplumda sağlık hizmetlerinin ne derece kapsayıcı olduğu ve dil bariyerlerinin bireyler üzerindeki etkileri açısından dikkat çekici bir örnektir. Türkiye, farklı etnik kökenlerden bireylerin bir arada yaşadığı çok dilli bir ülke olmasına rağmen, Türkçe’nin resmi dil olarak sağlık hizmetlerinde tek seçenek olması, önemli toplumsal sorunlara yol açmaktadır.
Dil, bireylerin toplumsal kimliklerini şekillendiren ve toplumla olan bağlarını belirleyen temel unsurlardan biridir. Türkiye, tarihsel olarak farklı dil ve etnik kökenlere sahip grupları barındıran bir ülke olmasına rağmen, Türkçe’nin kamusal alanda baskın dil olarak yer alması, diğer dillerin kullanımını sınırlamaktadır. Özellikle Kürtçe, Türkiye’de yaygın bir şekilde konuşulmasına rağmen, kamusal hizmetlerde bu dilin kullanılabilir olmaması toplumsal entegrasyonu zorlaştırmakta ve bu durum dilsel bir dışlanmaya yol açmaktadır.
Siirt’te yaşanan olay, dilsel dışlanmanın somut bir örneğidir. Sağlık gibi temel bir hizmetin alınamaması, bu vatandaşın sadece dilsel olarak değil, aynı zamanda toplumsal olarak da dışlandığını göstermektedir. Dilsel çeşitliliği tanımayan bir sağlık sistemi, bu çeşitliliği yaşayan bireylerin marjinalleşmesine neden olabilir.
Sağlık hizmetlerinde etkili iletişim, doğru teşhis ve tedavi süreci açısından kritik öneme sahiptir. Dil bariyeri, sağlık profesyonelleri ile hastalar arasındaki iletişimi engelleyerek, hastaların sağlık hizmetlerinden tam anlamıyla faydalanamamasına yol açabilir. Siirt’teki olay, dil bariyerinin hastanın işitme testi gibi temel bir sağlık hizmetini alamamasına sebep olduğunu göstermektedir. Bu tür durumlar, bireylerin sağlık haklarına erişimini ciddi şekilde kısıtlar ve sağlıkta eşitlik ilkesiyle çelişir.
Dil bariyerleri, yalnızca bireysel sağlık hizmetlerine erişimi etkilemekle kalmaz; aynı zamanda bu durum, sağlık hizmetlerine güveni azaltabilir ve toplulukların sağlık sistemine entegrasyonunu zorlaştırabilir. Sağlık hizmetlerinin dil engeli nedeniyle sınırlı olması, topluluklar arasında güvensizlik duygusunu pekiştirerek toplumsal ayrışmalara yol açabilir.
Türkiye’de dil politikaları, özellikle resmi hizmetlerde Türkçe’nin tek dil olarak kullanılmasını esas almıştır. Bu politika, farklı etnik kökenlere sahip bireylerin kamusal hizmetlere erişimini zorlaştırmaktadır. Kürtçe, Türkiye’de geniş bir kesim tarafından konuşulmasına rağmen, bu dilde sunulan kamusal hizmetlerin sınırlı olması, bireylerin eşit hizmet alma hakkını engellemektedir.
Devletin dil politikaları, özellikle azınlık dillerinin kamusal alanda görünürlüğünü sınırlayarak, bu dillerin kullanımını marjinalize etmektedir. Siirt’te yaşanan olay, bu politikanın sağlık hizmetleri üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir. Hastanın Türkçe bilmediği için testinin yapılamaması, devletin dil politikalarının doğrudan bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
Siirt’te yaşanan olay, dilsel ayrımcılığın sağlık hizmetlerine erişimde nasıl derin eşitsizlikler yarattığını gözler önüne sermektedir. Türkiye’deki dilsel çeşitlilik, bireyler arasındaki toplumsal eşitsizliklerin bir yansımasıdır. Kürtçe konuşan bireyler, dil engeli nedeniyle sağlık, eğitim ve diğer kamusal hizmetlere erişimde daha fazla zorluk yaşamaktadır. Bu durum, dilsel farklılıkların toplumsal ayrımcılığa dönüştüğü bir yapıyı ortaya koymaktadır.
Toplumsal eşitsizliklerin dil üzerinden yeniden üretildiği bu sistemde, dilsel dışlanma bireylerin kamusal alanda eşit bir şekilde yer almasını engeller. Dil bariyeri, toplumsal entegrasyonu zayıflatırken, aynı zamanda bireylerin sağlık ve diğer temel haklarına erişimlerini de kısıtlar. Bu durum, Kürtçe konuşan toplulukların sağlık sisteminde marjinalleşmesine yol açabilir.
Dil bariyerlerinin aşılması ve toplumsal eşitliğin sağlanması için çok dilli sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması büyük önem taşımaktadır. Kürtçe konuşan bireylerin, sağlık hizmetlerine erişimlerinde yaşadıkları dil engelini aşmak için, hastanelerde ve diğer sağlık kurumlarında Kürtçe bilen sağlık personelinin istihdam edilmesi ya da tercümanlık hizmetlerinin sunulması gerekmektedir.
Ayrıca, sağlık çalışanlarına yönelik dil eğitimi ve kültürel farkındalık programları, dilsel çeşitliliğin daha iyi anlaşılmasını ve bu çeşitliliğe uygun hizmetlerin sunulmasını sağlayabilir. Bu tür uygulamalar, yalnızca sağlık hizmetlerinde değil, eğitim, kamu yönetimi ve diğer kamusal hizmetlerde de hayata geçirilmelidir.
Siirt’teki olay, dilsel farklılıkların kamusal hizmetlerde nasıl toplumsal eşitsizliklere dönüştüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Kürtçe konuşan bireylerin sağlık hizmetlerine erişimindeki bu tür engeller, Türkiye’nin dil politikalarının toplumsal sonuçlarını sorgulamamızı gerektirir. Dilsel eşitlik ve çok dilli sağlık hizmetleri, bireylerin sağlık hakkına ve kamusal hizmetlere eşit şekilde erişimini sağlayarak toplumsal adaletin tesis edilmesinde kritik rol oynar. Türkiye’nin dilsel çeşitliliğini tanıyan ve bu çeşitliliğe uygun hizmetler sunan bir yapıya geçiş yapması, toplumsal bütünleşme açısından hayati öneme sahiptir.