Cumhurbaşkanı adayları belirlendi. Milletvekili aday listeleri YSK’ye teslim edildi. Partiler seçim beyannamelerini açıkladılar. Toplum kendi yatağında akıyor. 22 yıldır başından defetmeyi başaramadığı tek adam rejiminden kurtulmaya tarihte ilk kez bu kadar yakın olduğunu hissediyor. İktidar bloku da kaybetmeye ilk kez bu kadar yakın olduğunun idrakinde.
Kamuoyu yoklamaları önemli bir gösterge. Kaderini Erdoğan’a bağlamış bir-iki firmanınkiler bir yana bırakılabilir. Seçim tarihinin belli olduğu 10 Mart sonrasında yapılan kamuoyu yoklamalarının yansıttığı genel eğilim iktidar bloku açısından şöyle: 2018 Genel Seçimlerinden yüzde 42,6 ile çıkan AKP son iki ayda ortalama yüzde 35’leri ancak geçebilirken, 2018’de yüzde 53,7 ile TBMM’ye yerleşen Cumhur İttifakı yüzde 40’lara nadiren varabiliyor. Seçim gününe doğru yoklamaların muhtemel sonuca daha da yakınlaşması beklenir. Ancak, bu sonuçlar yenilgiye çok yakın.
Buna karşılık 2018 Genel Seçimlerinden yüzde 33,9 ile çıkmış olan Millet İttifakı son iki ayda ortalama yüzde 41-42’lerde seyrederken, 2018’de yüzde 22,6’da kalmış olan CHP de oyunu, ortalama yüzde 30-31’lere taşıyor.
Gene de, bu sonuçların iktidarı Cumhur İttifakı’ndan alıp Millet İttifakı’na vermeye ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de birinci turda bitirmeye yetmeyeceği açık.
Anahtar rol, Haziran 2018 seçimlerinden yüzde 11,7 ile çıkan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın “koç başı” Halkların Demokratik Partisi’nde (HDP). Seçmen gövdesini ve merkezi gücünü Kürt halkının oluşturduğu HDP, Yeşil Sol Parti (YSP) bayrağıyla ve fire vermeksizin rejimin seçimler öncesi partiyi kapatma tertibinin üstesinden geldi. 10 Mart öncesinde de sonrasında da HDP -veya seçim partisi YSP- en düşük yüzde 7,3 en yüksek yüzde 13, 8 olarak ölçülen seçmen desteğini ortalama yüzde 11’in üzerinde tutmayı başardı.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçim pusulasında kendi amblemiyle yer alan diğer ittifak partisi Türkiye İşçi Partisi (TİP) ise Mart’a kadar seyrek olarak görünebildiği kamuoyu yoklamalarında Mart ortalarından bu yana daha sık ve ortalama yüzde 1-1,5 arasında görünüyor. TİP, mart sonundaki iki Yöneylem araştırmasında yüzde 3’ü aşmış olarak görünmekle birlikte bu sonuç başka anket firmalarının verilerine yansımıyor. Daha sonra ve başka firmaların anketlerinde de yeniden görünüp görünmeyeceği izlenmek üzere şimdilik bir kenara bırakılabilir. Sonuç olarak, seçimlere YSP listesinden katılacak diğer bileşenlerin de ittifaka yüzde 0,5 dolayında oy taşıyacağı öngörülürse, -“muhafazakâr” bir varsayımla bile- Emek ve Özgürlük İttifakı’nın elinde en az yüzde 12,5-13’lük bir güç topladığı açık.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini birinci turda sonuçlandırma iradesi ve TBMM seçimleri bağlamında beliren bu eğilimin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de fire vermeksizin yansıması halinde genel tablonun nasıl şekilleneceği aydınlanıyor: Seçimlere 32 gün kala Cumhurbaşkanlığı’nda Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasında yüzde 54,5 (=42+12,5) veya üzerinde bir güç yığılıyor ve muhalefet TBMM’de 360 sandalye -Anayasa değiştirme gücü- sınırını aşabiliyor.
Bu tabloda, Muharrem İnce’nin CHP ve Millet İttifakı’ndan alabileceği ya da Ümit Özdağ ve Sinan Oğan’ın AKP’ye verebilecekleri destekler giderek önemsizleşiyor. Kaldı ki seçim günü yaklaştıkça bu “faktörler”in iki hâkim blok arasında dağılarak faktör olmaktan çıkması da toplumsal hareket yasaları çerçevesinde en mantıklı sonuç olarak görünüyor.
Bütün bunlara karşın, Erdoğan ve Cumhur İttifakı 2023 seçimlerini kazanabilir mi? Bu soruya güvenle “hayır” yanıtını verebiliriz. Yalnızca kamuoyu yoklamalarına bakarak değil, 6 Şubat depremleri sonrasında toplumun büyük çoğunluğu arasında bir çığ gibi kabaran, değersizleşmeye, itilip kakılmışlığa, haysiyet kırıklığına karşı isyan duygusuna kulak vererek de halk muhalefetinin iktidarı alaşağı etmedikçe asla tatmin olmayacağını görmek zor değil.
Bununla birlikte muhalefetin çok parçalı yapısı, bu parçaların birbirleriyle eklemlenişinin kırılganlığı onun en zayıf yanı. Meral Akşener’in sebep olduğu “3 Mart Vakası”nı akılda tutmak yeter. Muharrem İnce faktörünün yükselişinde de aslan payının Millet İttifakı’nı çöküşün eşiğine taşıyan Akşener’de olduğu mutlak bir hakikat.
Muhalefet güçlerinin ikinci bir Akşener vakasını kaldıramayacağını, ya da tersinden, Erdoğan’ın, son ana kadar muhalefetin hangi kesiminde olursa olsun bir ikinci “3 Mart vakası”nı kollamak, kışkırtmak, teşvik etmekle uğraşacağını öngörmek büyük zekâ gerektirmiyor. Ne var ki, süreç, görüldüğü gibi, küçük hırsların bile çökertebileceği ölçüde kırılgan.
Emek ve Özgürlük İttifakı da kimi kırılganlıklardan bağışık değil. 2023 seçimlerinin anahtar gücünün başlıca toplumsal dayanağı olan Kürt halkının TBMM’ye davasının haklılığını haykırma azmiyle ve mümkün olan en yüksek temsille girmekteki ısrarının ittifakta hak ettiği karşılığı bulamamasının nasıl bir tedirginliğe yol açabileceği görüldü. Tek adam diktatörlüğünün meşruiyetinin bir daha geri döndürülemeyecek şekilde sona erdirilmesinde, tek bir oyun, tek bir milletvekilliğinin bile sahip olduğu yaşamsal önem Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ortak bilincine kazındı ve ittifak güçlerinin her adımı bundan böyle bu ölçüyle tartılacak.
2023 seçimlerinin anahtarı -bütün nesnel ve öznel ölçütlerin gösterdiği gibi- Emek ve Özgürlük İttifakı’ndadır. Şu halde, Erdoğan’ın tek adamlık mevkiinden indirilmesi ve “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ucubesinin politik temellerinin yıkılması -Millet İttifakı sabit kalmak kaydıyla- Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığı seçiminde bütün gücünü Kılıçdaroğlu’nun arkasına yığmasına ve TBMM’ye sokabileceği bir tek milletvekilini bile küçük hırslar nedeniyle kaybetmemesini şart koşar. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın varlık nedeni bu aklı ve enerjiyi temsil etme kabiliyetindedir.
Elbette, seçim eğik düzleminin başına daha yüksek bir potansiyelle gelmek mümkünken bu yolun tutulup tutulmadığına, 15 Mayıs’a olası gücümüzün azamisiyle girip girmediğimize dair bir tartışma seçimleri izleyecektir. Bu tartışmadan kaçınmak hem mantıksal hem politik olarak imkansızdır.
Ama önümüzdeki 32 gün boyunca, tek adam diktatörlüğünün ayağının altındaki halıyı çekmek üzere, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ve Kürt halkının TBMM’de en yüksek güçle temsilini sağlamak dışındaki bütün konular tartışma gündemimizden kalkmıştır.
Bu hedefe hizmet etmeyen her tartışma, çekişme, her arayış, her iddia, her çağrı, yersiz ve zamansızdır. Kaybedilecek her dakika, boşa sarf edilecek her söz, Erdoğan ve diktatörlüğünün değirmenine su taşımakla eş değerdir. Erdoğan’ın kaybetmeye mahkûm olduğu iktidarı yeniden kazanma olasılığı ancak muhalefet dinamiklerinin akılsızlık, cesaretsizlik ve basiretsizliğinin yüksekliğiyle doğru orantılı olabilir.
Bu olasılığın sıfır olduğunu düşünmek umut veriyor.