DİK üyesi Hatice Kavran, Tecridi protesto etmek için yaşamına son veren 4 tutuklunun cenazesinin kaçırılmasının ne İslam ne de insani herhangi bir şeyle bağdaşmadığını vurguladı
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde 8 Kasım 2018’de başlattığı ve tahliyesinin ardından evinde devam ettirdiği süresiz-dönüşümsüz açlık grevi 142’nci gününe girdi. Aynı taleple Hewlêr’de HDP üyesi Nasır Yağız’ın eylemi 127, Strasburg’da 14 kişi ve Galler’de İmam Şiş’in eylemi 101, Mexmur’da İştar Meclisi üyesi Fadile Tok’un eylemi 67, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve HDP önceki dönem Hakkari Milletvekili Selma Irmak’ın eylemi 66, Kanada’nın Toronto kentinde Yusuf İba’nın eylemi 74, cezaevlerinde ise 16 Aralık’ta başlayan ilk grubun eylemi 102 gündür devam ederken, eylem 1 Mart itibariyle tüm cezaevlerine yayıldı. 17 Mart’ta Tekirdağ T Tipi Cezaevinde bulanan Zülküf Gezen, 23 Mart’ta Gebze Cezaevinde bulunan Ayten Beçet, 24 Mart’ta Otlu Cezaevinde bulunan Zehra Sağlam, 25 Mart’ta Mardin Cezaevinde bulunan Medya Çınar tecridi protesto etmek amacıyla yaşamlarına son verdi. 4 kişinin cenazeleri kaçırılarak zorla defnedildi. Cenaze törenlerine aile bireyleri sınırlı sayıda katılabildi. Mezarı ziyaret etmek isteyen insanlar müdahaleye maruz kaldı gözaltına alındı.
‘Açlık grevleri hukuksuzluğa karşı hak arama eylemidir’
Açlık grevlerini ve cenazenin kaçırılarak zorla defnedilmesini değerlendiren Demokratik İslam Kongresi (DİK) Üyesi Hatice Kavran, bütün bunları inanç, vicdan ve ahlaki olarak değerlendirmek gerektiğini belirtti. Açlık grevlerinin Türkiye’nin hukukuna uyması için başladığını belirten Kavran, “Açlık grev eylemleri hukuksuzluğa karşı verilmiş hak arama eylemlerinin bir parçasıdır. Bu hak gaspını yapan devletler için utanç vericidir” dedi.
‘Yaşanan ölümlerde herkes pay sahibi olur’
Cezaevlerinde tutukluların yaşamına son vermesine değinen Kavran, “İslam’da yaşatmak esastır. Zaten ‘kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız’ diye buyrulur. Burada yaşanan hukuksuzluk karşısında öncelikle sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri ve genel olarak toplum üzerine düşeni yapmadığı için cezaevlerindeki insanlar böyle bir mücadele yöntemine başvuruyor. Sorumluluk bütün toplumun olmakla birlikte, topluma öncülük edenlerin sessizliğinden kaynaklı bu yaşananlar öne çıkmaktadır. Bu eylemlerin durdurulması için herkes üzerine düşeni yapmaz ise yaşanan ölümlerde herkes pay sahibi olur” diye ifade etti.
‘Cenazelere yönelik en ufak saygısızlık dahi yasaktır’
Yaşamına son veren 4 tutuklunun cenazesinin kaçırılmasına ilişkin ise Kavran, şunları söyledi: “İslam’da cenazelere yönelik en ufak bir saygısızlık dahi yasaktır. Eğer bu din Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği din ise hazreti Muhammed’in uygulamalarını bu dinin özü olarak kabul etmek gerekir. Hz. Muhammed’in ne bir ölüye ne de bir diriye böyle bir uygulaması vardır. Aksine bu tür davranışları zulüm olarak nitelendirmektedir. Bu İslam’a aykırı bir uygulamadır. Kuran, aleyhinize de olsa adaletten ayrılmamayı emretmektedir. Bu ne adaletle ne vicdanla ne de insani herhangi bir şeyle bağdaşan bir durumdur. Müslüman kimlikleriyle Filistin halkının yanında yer alan insanları Türkiye’de yaşanan benzer duruma karşı duyarlı olmaya çağırıyorum. Herkesi bütün açlık grevindeki insanlar adına Leyla’ya ses vermeye çağırıyorum.”
Kaynak: MA