Dijital kapitalizm, bilgi temelli ekonomi, bilişsel kapitalizm, dijital emek… Bütün bunlar yeni iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve etkinleşmesiyle birlikte ekonomik alanda gerçekleşen dönüşümleri açıklamak için oluşturulan kavramlar.Dijitalleşme, birincisi, üretim sürecini ve çalışma biçimlerini ciddi oranda dönüştürerek, ikincisi ise yeni (dijital) ekonomik alanlar açarak, emek, meslek ve işbölümü gibi kavramların yeniden tartışılmasına ve tanımlanma çabasına yol açtı.Ursula Huws’un, yeni yayımlanan,Küresel Dijital Ekonomide Emek (Yordam Kitap) başlıklı kitabı, işte bu tartışmalar üzerine zihin açıcı yorumlar sunuyor.
Huws’a göre, yeni iletişim teknolojileriyle beraber dönüşen yeni çalışma biçimleri, yeni denetim biçimlerini de beraberinde getiriyor.Öncelikle, her an ulaşılabilir ve çalışabilir hale gelen beyaz yakalı işçi için iş ile iş olmayan arasındaki ayrım git gide silikleşiyor. Sonu gelmez mesailer bitip eve varıldığında bile, şirketin verdiği laptop çalışanı her an işe bağlayabilen bir ajan gibi orada duruyor. Bütün işlerin hızlı bir şekilde tamamlanması gerektiğinden, deadline’larla belirlenen bir çalışma yaşamı, işçinin bütün hayatını eline alıyor.
Beyaz yakalı işçileri bu çalışma yaşamına mahkum eden motivasyonların başında yükselme hedefi geliyor tabii ki. Güçlü bir cv ve LinkedIn (“Yaptığınız Şeyde Mükemmel Olun!”) sayfası, yükselme olanaklarını şirketler arası bir düzlemde mümkün kılıyor. Bunun yanı sıra,Huws’un söylediği gibi, dijitalleşmeyle birlikte beyaz yakalılar arasındaki rekabet artık uluslararası bir hale gelmiş durumda. En iyi okullardan mezun olmuş ve Google gibi bir yerde çalışmak isteyen ABD’li genç için, Çinli,Hint veya Türk gençler de birer rakip. Böylesi bir iş modeli içerisinde beyaz yakalı işçi, dayanışma, işbirliği, bilgi paylaşımı, ortak mücadele ile bireysellik,rekabet ve kişisel tanınırlık arasındaki çelişkilerle boğuşuyor:
“Hep ancak geçen haftaki kadar başarılı olduğunuz, işinizden olmamak için her zaman yeni beceriler öğrenmeye ve eğitildiğiniz eski usulleri değiştirmeye hazır olmanızın gerektiği, ne zaman işte, ne zaman serbest olacağınızı yanılma payı olmaksızın önceden bilemediğiniz, hiçbir zaman misilleme korkusu olmadan ‘hayır, o benim sorumluluğum değil’ diyemediğiniz bir dünya”.
Huws’un kitapta tartıştığı diğer bir konu da yaratıcı emek.“Birisinin, bilinen bir eylemi tekrarlamak yerine aklını yeni bir sorunu çözmeye vermesi” olarak tanımladığı yaratıcı emek, yeni ürünler piyasaya sürülmesi, çok tutacak bir aplikasyon yazılması, en zeki sloganların bulunması gibi işleri kapsıyor. Şirketler, yaratıcı işçilerini rekabette güçlenmek için oldukça önemsese, onların özgül emeklerini teşvik etmeye çalışsa da, bir yandan da bu emeği denetim altına almaya çalışıyor. Çünkü emek ne kadar yaratıcı olursa olsun, şirket çıkarlarıyla özdeşleşmediği sürece, işvereni tedirgin ediyor.
Huws, bu nedenle, yaratıcı emeğin örtük bilgisinin öncelikle kodlandırılmış bilgiye dönüştürüldüğünü ifade ediyor. Ardından standartlaştırılan ve niceliksel olarak ölçülebilir hale getirilen bu emek, yaratıcısı olan işçiden kopartılıyor ve başka bir işçi tarafından da işletilebilir forma kavuşturuluyor. Böylece, sermaye, emeği kendisine karşı güçlü kılan böylesi bir özgüllüğü sakatlayarak, kendisini güvenceye almış oluyor.
Kitabın son bölümünde, sosyal medya platformları ve kullanıcı emeği üzerine süregelen bir tartışma ele alınıyor.Kullanıcılarından herhangi bir ücret talep etmemesine rağmen, dünyanın en büyük şirketleri arasında yer alan Facebook,Google gibi platformların nasıl para kazandığı, bu süreçte kullanıcıların nasıl bir işlev yüklendiği konusundaki bu tartışmada Huws, kullanıcıların artık değer ürettiği görüşüne karşı çıkıyor.
Herhangi bir içerik barındırmayan, içeriği tamamen kullanıcıları tarafından ve ücretsiz olarak üretilen sosyal medya platformlarının, bu içeriklerden elde ettiği verileri reklam verenlere sattığını, bu nedenle verileri üreten kullanıcıların artık değerinin sömürüldüğünü söyleyen Christian Fuchs’a karşılık Huws, bu platformların kazancının rant olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Reklam verenler, sosyal medya veya arama motoru şirketlerine, kullanıcılarına reklam yapma fırsatı karşılığında ödeme yapıyor.Tıpkı bir televizyon dizisinde dönen reklamlar gibi.Ancak burada medya sahibi, içerik üretme derdinden muaf oluyor.
Her denetim biçimi farklı bir direnme biçimine yol açar diyor Huws. Bütün bu anlatılanlar,teknolojinin kaçınılmaz ve nesnel sonuçları değil, direnilebilecek, içerisinden direnişin yaratıcı biçimlerinin çıkartılabileceği olgular. Küresel olarak örgütlenen sermayeye karşı, emeğin küresel örgütlenmesi bir zorunluluk.Yeni iletişim teknolojilerinin sınıf mücadelesinde emek cephesi tarafından etkin bir şekilde kullanılması da güçlü bir olasılık.