Vekilliklerin düşürülmesi ve ardından alınan tutuklama kararını faşizme özgü bir yaptırım olarak ifade eden Hatip Dicle hükümetin, ömrünü uzatmaya çalıştığını ama iktidar bloğunun çöktüğünü vurguladı
4 Haziran 2020, tıpkı 2 Mart 1994 gibi tarihe “siyasi darbe” olarak geçti. HDP’li Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile CHP’li Enis Berberoğlu, vekillikleri düşürülür düşürülmez tutuklandı. Berberoğlu, 24 saat sonra “ev izni” kararıyla tahliye edildi. Daha önce yıllarca cezaevinde kalan Güven ve Farisoğulları hala tutuklu.
Bundan 26 yıl önce de Demokrasi Partisi’nin (DEP) milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk ve Sırrı Sakık ile bağımsız milletvekili Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırılmıştı. Orhan Doğan ve Hatip Dicle, 2 Mart 1994’te TBMM’den çıkışta sivil polisler tarafından yaka paça gözaltına alınmış, 13 gün sonra tutuklanarak Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’ne konulmuştu. Aynı hızla DEP de kapatılmıştı.
O dönem tutuklanan ve 10 yıl cezaevinde kalan deneyimli Kürt siyasetçi Hatip Dicle, 26 yıl aradan sonra tekrarlayan “siyasi darbe”yi Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik’e yorumladı.
‘Faşizme özgü yaptırım’
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan beri Kürtlere yönelik özel politikalar izlediğini dile getiren Dicle, bu politikalarla Kürtlerin kimliklerinin reddedildiğini vurguladı. Dicle, “Kürt halkının seçtiği temsilcileri, onun oylarıyla seçilmişleri görevden almak halkı tanımamak anlamına geliyor” dedi.
Bir milletvekilinin ancak adli bir olay olduğunda tutuklanabileceğini kaydeden Dicle, siyasi nedenlerle bir milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırıp, onu gözaltına alıp tutuklamanın faşizme özgü bir yaptırım olduğunu belirtti. DEP milletvekili Mehmet Sincar’ın 4 Eylül 1993’te katledilmesini hatırlatan Dicle, şunları söyledi: “Devlet, İttihat ve Terakki’den beri bu geleneğini sürdürüyor. Bir milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıp, onları tanımamak aslından bunun Kürt halkının iradesini tanımamak anlamına geliyor. Ki bu da Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan beri vardır. Çünkü İttihat ve Terakki’nin zihniyetinde herkesi Türkleştirmek vardır. Bundan dolayı başta kültürel soykırım olmak üzere bütün soykırımlarına devam ediyorlar. Milletvekilliği düşürme, halkın iradesini tanımama bu konseptin bir devamıdır.”
Blok çöküşte
Dicle, AKP-MHP-Ergenekon bloğunun artık çöküşe gittiğini, hesap verecekleri günlerin yakın olduğunu da dile getirdi: “Bunu gördükleri için de bu kadar şuursuz ve devlet aklından yoksun hareket ediyorlar. Bu dönemde bir CHP ve 2 HDP milletvekilinin vekilliklerinin düşürülmesinin devlet aklıyla, hukukla, demokrasiyle hiçbir alakası yoktur” ifadelerini kullandı.
Siyasetin içerisinde bulunduğu kriz nedeniyle “Temsili demokrasinin özü nedir?” diye soran Dicle, şöyle devam etti: “Halkın seçtiği temsilcilerin, parlamento olarak adlandırılan yerde toplanıp kararlar almasıdır. Seçilen kişi gidip orada halkı temsil eder. Siz bu iradeyi oradan kaldırdığınız zaman o halkın iradesini ortadan kaldırıyorsunuz ve tanımamış oluyorsunuz. Bunlar siyasi nedenlerle düşüncelerini açıkladıkları için dokunulmazlıklar kaldırılmıştır. Siyasi bir nedenle halkın iradesini es geçerek orada bulunmasına engel olma, hele hele bunu cezaevine koymak ancak faşizmin yasalarında olur. Demokrasi yasaları böyle bir şeye aykırıdır.”
‘Faşizm ayakta kalamaz’
Yaşananlar karşısında Avrupa Parlamentosu dahil dünyanın bütün demokratik kurumlarının bu duruma tepki göstereceğine inandığını söyleyen Dicle, sözlerini şöyle noktaladı: “Türkiye’nin bundan bir kazancı yoktur. Bu faşist iktidar bloğu kendi ömürlerini biraz daha uzatmak ve korkutmak için yapıyor. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Faşizm bu kadar zulmüne karşı daha fazla ayakta kalamaz. Yalnız demokrasi güçlerinin bu konuda birlik içinde dayanışma içinde olmaları ve bu bloğa karşı demokrasi cephesini kurmaları, sokağa çıkmaları, halkın da bu konuda ‘irademi gasp edemezsiniz’ demesi gerekir. ABD’de polis tarafından öldürülen George Floyd için ırkçılığa karşı verilen mücadele ABD’yi sarstıysa, Türkiye’de de gerçekten demokrasiye, halkın iradesine sahip çıkarak böyle bir zemin yaratmak gerekiyor. Çünkü başka çare yok.”
İSTANBUL