DİAYDER üyeleri hakkında açılan davanın ilk duruşması yarın görülecek. Dava avukatlarından Av. Ayşe Acinikli, DİAYDER üyelerinin ibadet etmesi ve Kürtçe hutbe okumasının suçlama konusu yapılamasını ‘trajik’ olarak değerlendirdi
İstanbul’da faaliyet yürüten Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) üyelerine yapılan operasyonda, çoğu mele 28 kişi 3 Temmuz’da gözaltına alındı. Gözaltına alanların arasında yer alan dernek başkanı Ekrem Baran’ın yanı sıra 8 kişi, 9 Temmuz’da tutuklandı. 6 ay sonra hazırlanan ve henüz mahkemeye sunulmadan savcı tarafından havuz medyasına servis edilen iddianamede, 23 kişi “Örgüte üye olmak” ve “Örgüte yardım etmek” iddialarıyla saçlanırken, 5 kişi hakkında ise takipsizlik kararı verildi. Davanın ilk duruşması ise yarın (18 Şubat) İstanbul Adliyesi 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Gizli tanıklar
Yarın görülecek DİAYDER davasının iddianamesini Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Mehmet Aslan’a değerlendiren dosya avukatlarından Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Ayşe Acinikli, iddianameye dönüşen soruşturmanın, başlangıcından itibaren “sıkıntılı” olduğunu ifade etti. İddianamede DİAYDER üyelerinin aleyhine ifade veren iki gizli tanığın yanı sıra bir tane de açık tanığın olduğunu belirten Acinikli, bu iki gizli tanığın Diyarbakır’daki “KCK Ana Davası”nda yer aldığına işaret etti. Bu tanıkların hükümde beyanlarının esas alınmadığına dikkat çeken Acinikli, açık tanığın ifadesinin ise 2019’da alındığını paylaştı.
‘2008’e kadar giden telefon dinlemeleri söz konusu’
DİAYDER hakkında başlayan soruşturmanın savcı talimatı ile başlamadığını, jandarmanın yaptığı bir araştırmaya dayandığını ifade eden Acinikli, “Bu çok ciddi bir sıkıntı. Aynı iddialarla açılan bir dava daha var. Burada bir mükerrerlik söz konusu. Aynı konuyla ilgili bir dava varken, tekrar bu insanlar gözaltına alındı, tutuklandı. Şu anda açılan davada hem 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddiaları var hem de üzerine eklenmiş telefon tapeleri var. Ta 2008’e kadar giden telefon dinlemeleri söz konusu. Bu bile nasıl bir hukuksuz durumla karşı karşıya olduğumuzun açık kanıtı olarak ortada duruyor” diye konuştu. Telefon dinlemesinin uzatılabilmesi için somut delilin olması gerektiği bilgisini veren Acinikli, “Bu dinlenme kararı veren savcı ve hakimler zaten meslekten ihraç edildi. O dönemdeki pratikler aslında şu anda da devam ediyor. Hukuki bir gerekçe olmadan, özellikle TMK kapsamındaki dosyalarda yapılmaması gereken bir şekilde hukuka aykırı bir şekilde bu dinleme kararları uzatılıyor” diye kaydetti. Acinikli, Yaşanan tutuklamaların hukuksuz olduğunu, bu nedenle “Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı” kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurduklarını belirtti.
‘Birleştirme talebinde bulunacağız’
Acinikli, DİAYDER üyelerinin ibadet etmesi ve Kürtçe hutbe okumasının suçlama konusu yapılamasını “trajik” olarak değerlendiren Acinikli, durumun ayrıca acınası bir durum olduğu görüşünü paylaştı. Görülecek ilk duruşmada DİAYDER üyeleri hakkında 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde aynı iddialarla açılan dava ile bu davanın birleştirmesi talebinde bulunacaklarını söyledi.
İddianameye dair
Dernek üyeleri ile ilgili hazırlanan 335 sayfalık iddianamede, ikisi gizli biri açık olmak üzere “tanık” beyanları, ihbar, tape kayıtları, çoğu 2013-2014-2015 olmak üzere 2021 yılına kadar yapılan basın açıklamaları, verilen röportajlar, tv kanallarına katılım sağlanması, sanal medya paylaşımları, Kürtçe köşe yazıları, Kürtçe vaaz ve hutbeler, Kürtçe Kuran dağıtmaları, Kürtçe ağıtları içeren videoları telefonlarında bulundurmaları, internet sitelerinde yapılan Kürtçe anketler, 2013 yılında ki “Çözüm” sürecini destekleyen açıklamaları suçlama konusu yapıldı. İddianamede HDP Milletvekili Hüda Kaya’nın bir yakınının yaşamını yitirmesi ardından Baran’ın kendisini arayıp baş sağlığı dilediği telefon görüşmesi de yer aldı. Milletvekili Kaya’dan “şahıs” olarak bahsedildi. Baran’ın baş sağlığı dilemesi de suç olarak lanse edildi. İddianamede ayrıca tutuklu bulunan Rıza Oğur’un iktidarın Kobanê’ye saldıran IŞİD’e destek verdiği yönündeki yorumu da suçlama konusu yapıldı. Bunun yanı sıra IŞİD’e saldırılarını protesto eden bir basın açıklamasına katılması da suçlama olarak yer aldı. Öte taraftan Oğur’un IŞİD’e saldırılarına karşı Urfa’nın Suruç İlçesi’ne gitmesi de suç olarak gösterilmeye çalışıldı.
Sadaka kutusu dağıtmak suç sayıldı
Dernek üyesi İbrahim Yalın ise esnafa sadaka kutularını dağıttığı için suçlandı. Bir başka üye olan Lütfi Büyükkefe ise Hz. Ömer mescidinde verdiği vaaz nedeniyle suçlandı. Büyükefe’nin zulme karşı başkaldırının meşru olduğunu yönündeki bir vaazı da suçlama konusu yapıldı. İddianamede, Büyükkefe’nin “Filistin’e gözyaşı dökenlerin Kürtlere yapılan zulmün de dile getirmesi gerekiyor” şeklindeki ifadeleri de suç olarak gösterilmeye çalışıldı. İddianamede bir diğer dikkat çeken husus ise, Hafit Tunç hakkındaki iddialar oldu. Tunç’un “örgüt sempatizanları” ile oturup kalktığını yönünde iddiaların ileri sürüldüğü iddianamede, Tunç’un yoksul aileleri ziyaret etmesi ve yardımda bulunması, bunun yanı sıra HDP’nin Adalet Komisyonu kapsamında küs aileleri barıştırması buluşmalarına katılması da suç olarak gösterilmeye çalışıldı. İddianamede, Halil Bulut’un PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı “Kürtleri dünyaya tanıtan lider” olarak görmesi suç sayıldı.
AKP döneminde işe girdi
İddianamede bir diğer suçlama konusu ise İBB’nin Ramazan Bayramı nedeniyle dağıttığı ileri sürülen alışveriş kartları oldu. Tutuklu bulunan Rıza Oğur’un İBB’nin salgın döneminde DİAY-DER’e verdiği 300 adet alışveriş kartını üyelere vermesi de suçlama konusu yapıldı. Oğur’un üyelere verdiği bu kartların ise “Değer Ailelerine” gönderildiği iddia edildi. Ayrıca, 2008 yılında AKP döneminde İBB’de çalışan ve 2016 yılında KHK ile ihraç edildikten sonra DİAYDER’e üye olan Ali Fuat Hatif üzerinden de DİAYDER ve İBB hedef alındı. Hatip, verdiği ifadesinde 2004 yılında AKP’nin elinde olan Esenyurt Belediyesinde Mezarlıklar Müdürlüğünde işçi olarak çalışmaya başladığını, daha sonra 2008’de yine AKP’nin yönetimde olduğu sırada İBB’de kadroya geçiş yaptığını ifade etmesine rağmen İBB’nin işe aldığı şeklide lanse edildi. İBB, aynı zamanda Küçükçekmece Belediyesi’nde çalışan tutuklu Mehmet Emin Aslan üzerinden de hedef gösterildi. Ancak iddianamede Aslan’a İBB’de çalıştığına dair suçlamalar yerine, TV programlarındaki demeçleri, basına verdiği demeçler, verdiği Kürtçe vaazlar ve dernek bünyesinde yapılan eylem ve etkinliklere katılması nedeniyle cezalandırılması gerektiği yönünde değerlendirme yapıldı.