Hafta sonumu Ozan Alpkaya’nın “Ateşe Yürümek” isimli romanıyla geçirdim. Aslında kitabı okumaya başlarken, biraz korktum. Neden mi? İlk romanlar, doğal olarak biraz acemice olur. Çok güzel bir iş çıktığını gördüğünüzde de, acaba böylesi güzel, böylesine olgun bir roman daha yazabilir mi, diye şüpheyle bakarsınız yazara ve elinizdeki ürüne.
Neredeyse oğlum yaşındaki Ozan, tıpkı benim gibi Tıp Fakültesi eğitimini siyasi faaliyetlere duyduğu ilgi yüzünden yarıda bırakmış biri. Kendisinin ne düşündüğünü pek bilemiyorum ama biz o zamanlar “Hele bir devrim yapalım; sonrasında bol bol hekim, avukat ya da mühendis yetiştiririz!” deyip, yüksek okullarda okumayı küçümsemiştik.
Kürt halkının neredeyse son 40 yılda, katettiği en az yüzyıllık ulusal ve sosyal gelişmenin güçlü rüzgarına kapılan binlerce gençten biri olan Ozan Alpkaya, fakülteyi bitirip, alanında hizmet verirken de, halkı için bir şeyler yapabileceğini düşünenlerden değil de, bir an önce bir şeyler yapmalı diyenlerden olmuş sanırım.
Bu yüzden, tutuklanmış ve uzun süreli bir hapis cezası almış. Ancak siyasi faaliyetine -en azından- düşünsel yolda devam etmiş. Cezaevinde birlikte yattığı pek çok arkadaşı gibi şiirler, öyküler ve hatta bir de roman yazmış. İşte böylesi bir roman, “Ateşte yürümek”.
Roman, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkıp, Avrupa’da bazı ülkelere gittiği dönemde geçiyor. Kürt halkına büyük bir travma yaşatan bu dönemi, bir romanda ele almak kolay bir şey değil. Dahası Kürt halkı ve lideri için çok önemli dönemeçlerden biri. Sadece o dönemi yaşamak değil; aynı günlerin duygularını yaşayarak yazmak da kolay değil!
Dünyadaki devletsiz halklar arasında en büyük nüfusa sahip olan Kürt halkının ulusal ve sosyal varolma mücadelesi her ne kadar büyük kazanımlar elde etmiş olsa da, henüz nihai zafere ulaşmış değil. Bu yüzden, çok büyük acılar yaşanıyor ve çok büyük bedeler ödeniyor. Bu yolda kat edilen her bir dönem, devasa bir romanın konusu olabilir ve olacaktır da.
İşte Ozan Alpkaya da böylesi bir zorlu işe-göreve soyunmuş. Bunu ne kadar başardığını elbette okurun kendisi karar verecek. Ben bu zorlu girişimin oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum; ancak içeriden yazmak, bunu dışarıda yayınlatmanın kimi handikapları olabiliyor. Mesela neler mi?
Okuru çok rahatsız etmese de, yazar dışarıda olsaydı; kolayca düzeltilebilecek az da olsa kimi tashih hataları bunlardan sadece biri. Canlı yani birebir, yüz yüze bir yazar-editör ilişkisi olabilseydi, bu roman çok daha güzel olabilirdi. Ama ben yine de, bir fırsatını bulabilirseniz; “Ateşe yürümek” romanını okuyun derim.
Ozan Alpkaya kimdir?
Ozan Alpkaya, 1977 yılında Diyarbakır’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini orada tamamladıktan sonra üniversite eğitimine 1996 yılında İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde başladı. Siyasi faaliyetleri yüzünden 1998 yılında fakülteden ayrılmak zorunda kaldı.
Alpkaya, 2008 yılında Diyarbakır’da tutuklandı ve uzun yargılama süreci sonunda 29 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bundan sonra sırasıyla Diyarbakır D Tipi, Bingöl M Tipi, Sincan 2 nolu F Tipi, İzmir Kırıklar 2 nolu F Tipi cezaevlerinde kaldı. Şu anda ise Sincan 1 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunuyor.
Kendi deyimiyle “Yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin yoldaşı” olan Ozan Alpkaya, romanı yanı sıra öykü ve şiir çalışmaları ile yaşama katkı sağlamaya çalışmaktadır.