DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, cezaevinden gönderdiği mektupta halkın haber alma hakkını savunduklarını belirterek, tutuklamaların nafile bir çaba olduğunu söyledi
Diyarbakır’da düzenlenen operasyonda gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, tutuklanmalarına ilişkin bir mektup kaleme aldı. DFG’ye mektup gönderen Altan, kendilerinin tutuklandığı süreçte yaptıkları gazeteciliğin kriminalize edilmeye çalışıldığını belirtti.
Altan’ın mektubu şöyle:
“Merhaba sevgili DFG ailesi…
Sizleri en içten duygularımla selamlıyor, her birinize ayrı ayrı saygılarımı sunuyorum. Sizleri çok özlediğimi bilmenizi isterim.
Şimdi size böyle yazarak hitap etmek tuhaf olsa da, farklı bir duygu olduğunu da itiraf etmeliyim. Epey zaman dışarıdan hapishanelere yazdıktan sonra, şimdi içeriden yazıyor olmaktır belki de farklı duygu yaratan. On yıllardır sürüp giden bir sorunsalın, yani tutsak gazeteciler sorununun bir parçası olduk maalesef. Bu sorunlarla yakından ilgilenen, konuyla ilgili raporlar hazırlayan derneğimizin eşbaşkanı olarak, şimdi tutuklu gazeteciler içerisinde olmak, yaşanan olumsuzluğun ne denli ileri bir boyuta taşındığının göstergesi.
Bizler, 21 basın mensubu ve bir de yaptığımız programlarda bize demeç veren genç bir yurttaş, 8 Haziran günü gözaltına alındık. Çoğu alanında yetkin olan arkadaşlardan oluşan bunca kişinin bir günde, bir şafak vakti gözaltına alınması, ayrıca çalıştıkları kurumların baskına uğraması, yapılan operasyonun kapsamı ve büyüklüğü hakkında bir fikir veriyordu. Elbette ki amaç yürütülen gazetecilik faaliyetlerini sekteye uğratmaktı. Bu durum ayrıca özgür basın çalışmalarına yönelik tahammülsüzlüğün de bir yansımasıydı. Bilindiği üzere son yıllarda topluma yönelik dezenformasyon faaliyeti alabildiğine arttırılmış, toplum adeta bir yalan bombardımanına tutulmuştu. Birçok basın-yayın organı ya el değiştirmek suretiyle kontrol altına alındı veya baskı ve cezalarla etkisiz kılınmaya çalışıldı. Gazeteciler tehlikeli varlıklar olarak lanse edilerek kriminalize edilmek istendi. Çoğu, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Kalanların büyük bölümü ya işsiz kaldı veya etkisiz hale getirildi. Bu yolla toplum, olaylardan bihaber, adeta nefessiz bırakılmak istendi. İşte tam da bu noktada devreye Özgür Basın giriyordu. Nefessiz bırakılan halkın adeta sesi, gözü, kulağı, çığlığı oldu. Yalanın perdesini yırtarak, halka; doğruları, iyiyi, güzeli yansıtma çabası içerisine girdi. Bu uğurda canını veren hakikat arayışçısı öncüllerinden devraldığı mirasla, okuyucusundan, izleyicisinden, dinleyicisinden aldığı güçle dimdik ayakta olduğunu ve baskılara boyun eğmeyeceğini ilan etti, haykırdı. Tabi bu duruşu ve direngenliği onu hedef haline getirdi. Çok sayıda arkadaşımız gözaltına alındı, tutuklandı. Birçoğu soruşturma, kovuşturmalara maruz kaldı, haklarında davalar açıldı. Sahada engellemelerle karşılaştı, haber yapamaz hale getirilmeye çalışıldı. Nihayetinde son olarak bizler de bu baskı politikasından nasibimizi aldık ve 16 arkadaşımız tutuklandı.
Gazetecilik yargılandı
8 gün süren gözaltı sürecinin ardından gerçekleşmişti bu tutuklama. Aslında yönelimin kapsamından anlaşılıyordu nasıl sonuçlanacağı. Yoksa suç kapsamı veya ellerinde bunu ispatlayacak bir şeylerin olduğundan değil. Nitekim savcılık ve hakimlik sorgusunda elle tutulur bir suçlama yöneltilmemişti. Sordukları sorular tamamen gazetecilik faaliyetlerimizle ilgiliydi. ( Hoş, zaten başka ne olabilirdi ki ?) Sonuç olarak bir karar verilmişti ve bu hayata geçiriliyordu. Aslında dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle halen doğru dürüst neyle suçlandığımızı dahi bilmiyoruz. Bu da yaşanan garabeti gözler önüne sermeye yetiyor.
Tabi yukarıda da belirttiğimiz üzere bunlar nafile çabalardı. Bunun böyle olduğunu anlamaları için özgür basın geleneğine ve yakın tarihimize bakmaları yeterli olacaktı.
Biliyorum; biraz geç yazdım sizlere. Bunun için affedin. Malum, yeni mekanımıza alışmamız ve yerleşmemiz biraz zaman aldı. Biraz da atraksiyon oldu. İki ayın ardından ancak tam anlamıyla yerleşebildik. İlk tutuklandığımızda D Tipi’ne götürülmüştük. Orada 20 gün civarında kaldık. Sanırım bizi pek sevmediler orada. Biz de çok ısınamamıştık sanki. Nihayetinde 20 günün ardından şu an bulunduğumuz hapishaneye yerleştirildik. Tabi bizi ikiye bölüp, iki ayrı mapusa koydular. Burada da üçerli odalara yerleştirdiler. İlk etapta epey sıkıntılar yaşadık tabi. Özellikle kitle iletişim araçlarına sahip olamayışımız bizi ciddi manada zorladı. Düşünebiliyor musunuz; işi iletişim olanlar, iletişim araçlarından mahrumdu! Yani doğal bir durum değildi, eşyanın tabiatına aykırıydı. Neyse ki bu yeni mekanda geçirdiğimiz bir ayın ardından o sorunlar bir nebze de olsa çözüldü.
Aslında size sorunlardan bahsedip canınızı sıkmak istemem. Yukarıda anlattıklarım da sadece durum tespiti. Hem zaten sorunsuz olacağını da kim söylemişti? Ayrıca özgürlüğümüzden mahrum bırakılmamız başlı başına sorun. Ötesi fazla yakınmacılığa girer ki, bu da bize yakışmaz. Bunca problem yaşayan başkaca yoldaşlarımız dururken ve de baskı cenderesinde bir halk gerçekliğimiz varken, kendi sıkıntılarımızdan bahsetmek biraz abesle iştigal olur. Sadece iyi olduğumuzu bilin yeter. Hem bizler iyi olmak zorundayız. Kolay bir iş yapmıyoruz. Birçok çevrenin yapmaktan imtina ettiği halkın haber alma hakkını savunuyoruz. Hakikat arayışçısıyız biz. İyiyi, güzeli, doğruyu savunuyoruz. En anlaşılır dille söyleyeyim; gazetecilik yapıyoruz biz. Ve bunu yaparken de doğru yolda olduğumuzu biliyoruz. Eminim ki sizler de aynı düşüncedesiniz. Daha bir dirayetli, daha bir ısrarcısınız. Çalışmaları en iyi seviyede yürütüyorsunuzdur. Bu yüzden gözümüz arkada kalmadı.
Dayanışmanın önemi
Bu arada, gerek derneğimiz üye ve yöneticilerinin, gerekse dost çevrelerin, gözaltı sürecinden başlayarak gösterdikleri sahiplenme ve ortaya çıkan dayanışma takdire şayandı. Bir kez daha sizlerle gurur duyduk. Zaten bizi, birbirimizi sahiplenme ve dayanışma büyütür. Bunca sıkıntı ve zorluğu ancak yanyana durarak atlatabiliriz. Göreceksiniz; nihayetinde haklı çıkan, kazanan biz olacağız. Ve bize bu muameleyi reva görenler yanılmış olacak ve de tarihin çöp sepetinde yerlerini alacaklar. Unutmayalım ki hep birlikte güzel günler göreceğiz, güneşli günler. Ve yine birlikte özgürlüğün halayına duracağız. Bugün zorluklar yaşasak da yarınlar bizim.
Bu inançla ve bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha sizleri selamlıyor, hepinizi teker teker kucaklıyorum. Ayrıca aynı odada birlikte kaldığımız Zeynel ve Mehmet arkadaşlar, diğer odada kalan Ömer, Lezgin ve İbrahim arkadaşlar, yan hapishanede kalan M. Ali, Ramazan, Mazlum, Aziz, Suat, Abdurrahman arkadaşlar ve de Kadın Hapishanesi’ndeki Safiye, Remziye, Neşe ve Elif arkadaşların da (kendilerinden vekalet aldığımı varsayarak J ) selamlarını iletiyorum.
Umarım her şey gönlünüzce olur. Özgür yarınlarda görüşmek dileğiyle…
Sevgiyle kalın… Sağlıcakla kalın…
10 Ağustos 2022”
Serdar Altan’ın mektup adresi: Diyarbakır 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu C-31 Kayapınar/ DİYARBAKIR