Gazete Duvar’da 3 Kasım tarihinde Serkan Alan imzasıyla yayınlanan haber, Türkiye’de egemen olan bir bakış açısını yansıtması itibarıyla oldukça önemli. Üzerinde konuşabilmek için önce haberi alıntılayalım.
“TBMM Başkanı Mustafa Şentop, HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 6-7 Eylül 1955’te yaşanan pogromun 67’nci yılında hazırladığı kanun teklifini “kaba ve yaralayıcı” bularak iade etti.
Kanun teklifinde, İstanbul’da ve İzmir’de Rum, Ermeni ve Yahudilere ait 5 binden fazla mekânın ciddi şekilde tahrip edildiğini, yakıldığını ve yağmalandığını belirterek yüzleşmek amacıyla bu tarihin “6-7 Eylül 1955 Pogromu Hafıza Günü” ilan edilmesini talep eden Paylan, bu teklifin iade gerekçesini de Meclis Başkanı Şentop’a sordu.
HDP’li Paylan’ın bu başvurusuna yanıt veren Meclis Başkanı Şentop, kanun teklifinde geçen “pogrom” ifadelerinin “Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milletinin tarihini ve ortak geçmişini suçlayan, itham eden nitelikte” olduğunu savunarak bu nedenle kanun teklifinin iade edildiğini belirtti.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un yanıtı üzerine HDP’li Paylan, 6-7 Eylül 1955’te yaşananlara ilişkin kanun teklifini yeniden Meclis Başkanlığı’na sundu. ‘Pogrom’ ifadesi yerine ‘Vandalizm’ kelimesini kullanan HDP’li Paylan, kanun teklifinin gerekçesinde ise şunları kaydetti:
“6-7 Eylül 1955 tarihinde yaşananların evrensel dildeki karşılığı pogrom olduğunu bilmeme rağmen, bu konudaki engelleyici tutumunuz nedeniyle, kanun teklifimin işleme alınabilmesi için, gerçekleştirilen suçu tanımlarken kullandığım Pogrom ifadesini, 12 Eylül 1955 ve 28 Şubat 1956 tarihlerinde Meclis çatısı altında tanımlandığı gibi Vandalizm ifadesiyle değiştirerek, daha önce sunmuş olduğum kanun teklifini dikkatinize sunuyorum. 6-7 Eylül 1955’te yaşanan Vandalizm ile yüzleşmek Amacıyla, 6 Eylül Gününün, 6-7 Eylül 1955 Vandalizm’i Hafıza Günü İlan Edilmesine Dair Kanun Teklifi, gerekçesiyle birlikte ekte sunulmuştur.”
Meclis’in 12 Eylül 1955 tarihli oturumunda konuşan Demokrat Parti İstanbul Milletvekili Zakar Terver, 6-7 Eylül’de yaşananlara ilişkin “Vandalizm” kelimesini kullanarak, “Muhterem arkadaşlarım, memleket büyük bir felâkete maruz kalmıştır. Bu vandalizmi işleyenler teşhis edilmiştir. Millî hayatımıza kasteden kuvvetin başka kisvelere bürünerek caniyane tasavvurlarının tahakkukuna uğraştığını görüyoruz. Binaenaleyh ilk vazifemiz bu kisveleri ortadan kaldırmak olmalıdır” demişti.
28 Şubat 1956 yılında ise muhalefet temsilcileri 6-7 Eylül’e dair Yunanca gazetede ‘vandalizm’ kelimesinin kullanılmasına itiraz edince, eski Devlet Bakanı Muammer Alakant, “Evet, vandalizm” ifadelerini kullanmıştı.”
Yazıda ayrıca Pogrom kelimesinin Rusçadan Türkçeye geçen bir ifade olarak arbede, şiddet eylemi ve özellikle Yahudilere yönelik katliam anlamına geldiği vurgulanarak, dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketleri olarak da tanımlandığı belirtilmiş.
Meclis başkanı Şentop’un tepkisi ‘milli hassasiyetler’ olarak tanımlanan alanların dokunulmazlığına, tartışılmazlığına dair sıradan bir örnek sadece. Barış Ünlü’nün vurguladığı Türklük Sözleşmesi’nin şartlarından biri olarak, Türkiye’de kimi meselelerin adıyla anılması kabul edilemez. Örneğin 1915 yılında yaşananlar bir soyun kırılması olsa da ‘soykırım’ ifadesiyle tanımlanamaz. 1974 tarihinde, bağımsız bir devlet olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik askeri müdahale savaş olarak, ülkenin bir bölümünün ayrı bir cumhuriyet haline getirilmesi işgal olarak nitelendirilemez. Hem ‘Ermeni soykırımı’ hem de ‘Kıbrıs işgali’ ifadeleri, TCK 301 maddenin işletilmesi gereken ifadeler olarak özellikle örnek gösterilmiştir.
Meclis genel kurulunda iktidar oylarıyla kabul edilen dezenformasyon yasası göz önüne alındığında, tersten okumalarla hiç akla gelmemiş suçlar tartışmaya açılabilir. Örneğin savaşa ‘Barış harekatı’, 34 kişinin hayattan koparılmasına ‘Hayata dönüş operasyonu’, Afrin’in zeytinliklerinin, mahsulünün, o mahsulün işlendiği tesislerin talanına ‘Zeytin dalı operasyonu’ denmesinin ne menem bir dezenformasyon olduğu ortaya konulabilir.