Yaklaşık üç yıldır çalışmalar yürüten ve üst üste sahneleri yasaklanan Mezopotamya Orkestrası bu yıl İzmir’de ilk kez sahne almanın heyecanını yaşadı. Mezopotamya Orkestrası bileşenleri tam olarak Mezopotamya’da yaşayan halkaların bir aradalığını temsil ediyor
Mahsum Sağlam
Devrimde sanat ya da sanatta devrim tartışmaları tarihte olduğu gibi güncelde de hala yoğunca tartışılan konular arasında. İnsanlık tarihinde gerçekleşmiş birçok devrimin gündelik hayatı baştan aşağıya etkilediği bilinir. Ortaya çıkan bu yeni bilincin devrimi temsil eden olay ve duyguları sanatla işlenir. Bu nedenle devrimin gerçek kaynağından birinin sanat olduğu tartışma götürmez. Çünkü sanat da devrim gibi sürekli üretim ister. Devrim denilen yeni yaşam bireylerin önüne yepyeni görevler verir. Bu yeni görevler de devrim meselelerine ışık tutan sanatsal üretimlerdir. Sanat bir üretim süreci ise pekala doğrudan hayatla ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz.
Kürt halkı açısından yaşanan devrimsel süreç diğer devrimlere benzemediği gibi bir anda bir şeylerin aniden bozulup yerine yeni bir şeylerin kurulması değildir. Kürtler 40 yıllık mücadele tarihlerinde sancılı da olsa devrim süreçlerini yaşıyorlar. Uzun soluklu bu devrimsel süreç, bazen ileri bazen geri bazen hızlı bazen de yavaş gelişiyor. Bu nedenle Kürt halkı çağın en zor devrim sürecini yaşarken, diğer yandan kendini aşan ve diğer halklara da umut veren bir dinamizmi bağrında taşıyor. Bu nedenle Kürtler devrimlerini güçlü düşünsel üretimlerle ortaya koyma becerisi gösterdikleri oranda küreselleşen bir devrimin öncü rolünü üstlenebilirler.
Sanat devrimde bir üretim aracı olarak düşünüldüğünde, Kürt halkının geçmiş yıllarda ve şimdilerde ellerindeki zor imkânlarla bu üretim sürecini çok iyi başardıklarını belirtmek mümkün. Sanat Kürt halkı açısından kolay şartlarda yapılan bir üretim olmadı hiçbir zaman. Bunu en çok MKM’nin tarihsel geçmişinden biliyoruz.
Bir devrimin adı: MKM
Navenda Çanda Mezopotamya (NÇM) diğer adıyla Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM), 27 Eylül 1991 yılında Musa Anter’in de aralarında olduğu bir grup aydın tarafından İstanbul’un Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi’nde kurulur. Kürt dili Enstitüsü bünyesi altında kurulan MKM daha sonra ayrı bir kültür kurumu olarak çalışmalar yürütür. Tiyatro, sinema, müzik, halk dansları, çağdaş dans gibi sanatın birçok dalında üretim yapan MKM, komünal sanat anlayışıyla Mezopotamya, Anadolu ve Ortadoğu halklarının sesi, dili ve rengi olmayı amaç edinir. Sanatın birçok alanında atölyeler düzenleyerek binlerce öğrenciyi eğittir ve yetiştirir. Salt bununla kalmayarak, Kürt halkının kültürünü, anadilini sanatla harmanlayarak dünyaya duyurulmasında önemli rol oynar.
Hiç bitmeyen baskılar ve yasaklamalar
MKM, 33 yıllık sanat mücadelesinde sayısız polis baskınına uğrar, sanatçıları gözaltına alınır, kurumları kapatılır, tutuklamalar olur, etkinlikleri engellenir, salonlar verilmez, sürekli hedef gösterilir. 2016’da çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılır. MKM, 18 yıl boyunca faaliyet yürüttüğü binadan zorla çıkarılır, tüm bu baskı ve engellemelere rağmen mücadelesiyle varlığını sürdürmeye devam eder. MKM varlığı itibariyle alternatif bir sanat anlayışını ortaya koyarken, yaşadığı tüm bu baskılar Kürt sorunuyla direkt bağlantılı olup Kürt kültürünün yaşam bulmasını engelleme ve asimilasyon politikalarının başarılması yönünde uygulanan politikaların sonucuydu. Bu nedenle MKM salt bir kültürel dernek olmanın ötesinde Kürtleri ortak duyguda buluşturan, mücadele tarihlerinde herkeste iz bırakan sanatıyla etkileyen, harekete geçiren dinamik güç olmuştur. MKM, devrimci olay denilen duyguları temsil eden sanat yaratımlarıyla hayatın bütün alanlarını devrimle buluşturma becerisini göstermiştir.
Kürt halkı açısından 90’lı yıllarda metropoller kültürel direnişin en yoğun geliştiği alanlardır. Bu metropollerin içinde İzmir ise önemli bir yere sahip. İzmir’de Sanatça Organizasyon’un 20 Mayıs’ta KültürPark’ta düzenlediği, Mezopotamya Orkestrası ve Rojhilat Kurdistanı müzik grubu Rastak Konseri öncesi İzmir’deki MKM sürecini kültür emekçisi olan Yılmaz Erincik’ten dinliyoruz. Erincik uzun yıllar MKM bünyesinde halk oyunlarında yer almış, şimdi ise JînArt Huner bünyesinde çalışmalar yürüttüğünü söylüyor. İzmir’i ve MKM’nin geçmişini duygulanarak anlatıyor. Bu şehre çoğunlukla 90’lı yılarda göç ettirilen, evleri yakılan yıkılan ve koruculuk dayatmalarını kabul etmeyen ailelerin taşındığı bir kent olduğunu vurguluyor. Kürtlerin burada dilini ve kültürünü yaşatmaya çabaladığını, herkesin kendi dili ve kimliğiyle yaşaması gerektiğini söylüyor.
İzmir’de MKM’nin etkisi
İzmir’de MKM’nin yıllardır büyük emek ve çabalar verdiğini, burada birçok sanatçının yetiştiğini ve MKM’nin eski günlerinden bahsediyor. Erincik, halkın arasına giren, onlarla temas eden sanatçılardan söz ediyor. Bu sanatçıların birçok kişiyi yaşamdaki duruşlarıyla etkileyen sanatçılar olduğunu ve onu da en çok etkileyen Koma Agirê Zerdeşt’in olduğunu belirtiyor. Özellikle bu grubun kurucusu olan Ş. Argeş’ten bahsediyor. Onun sahne aldığı konserlerden ve mahallelerde düğünlerde birçok insanı etkilediğini ve kendisinin de bunlardan biri olduğunu ifade ediyor. Argeş’in kişiliğinin İzmir’de bir toplumsallaşma yarattını, Ş. Hogir ve Hozan Serhat’ın İzmir’de bıraktığı bir tarihi miras olduğundan söz ediyor. MKM’nin Kürt halkı için açılan bir kurum olmadığını, her halkın kendi kültür ve dilini burada yaşatabileceğini söyledikten sonra Zazaca müzik yapan Koma Tofan’dan söz ediyor. Kemal Öner, Yılmaz Yıldız Kamer’in yer aldığı MKM’nin uzun yıllar çalışmalarındaki emeklerinden bahsediyor. İnsanların düğünlere hatta evlerine çağırdıklarını, onların halk içerisinde çok sevildiklerinden bahsediyor. Şanoya Hêvî, Ş. Gafur’dan söz açılıyor. İzmir’de tiyatro çalışmalarını sokaklarda yaptıklarınıi uzun yıllar Şanoya Hêvî’nin buradaki üretimlerinden, onların yarattığı etkiden bahsediyor. Yine Koma Kendal Halk Oyunları ekibinden bahsediyor. Bu halk oyunu ekibinin sokakta oynadığı oyunlardan etkilenip MKM’ye katıldığını, şimdiler de ise bir eğitmen olarak çalışmalar yürüttüğünü belirtiyor.
2006’da MKM’nin kapanmasından altı ay sonra 2007’de yeniden açılmasıyla halkın arasına yeniden kültür sanat çalışmaları başlıyor. Erincik, 2014 yılında MKM’ye dönük baskıların geliştiğini, özellikle Kobanê sürecinde bu baskıların arttığını ifade ederek, birçok çalışanın tutuklandığını, gözaltına alındığını söylüyor. O dönemi şu sözlerle anlatıyor: “Tek kişi de kalsak pes etmeyeceğiz sözünü vermiştik arkadaşlarla ve pes etmedik. 2016’da KHK adı altında uydurulmuş bir politikadan kaynaklı kurum kapandı. Kurumun kapanmasıyla tüm eşyalar götürüldü ve ihaleyle peşkeş çekilip satıldı. Bu durumu kabul edemiyorduk. Her sokağı bir sanat yerine, her eve sanatı götürme ve MKM olarak nerede olursa olsun kurumumuzun bünyesindeki arkadaşlarla il, ilçe binalarında çalışmalar yürüttük. Yani kurum kapanınca çalışmalar durmadı. Şimdi de Jîn Art’ın açılışıyla çalışmalar yürütülüyor. 11 Mayıs 2024’de açılışı yapıldı. İleriye dönük projelerimiz var.” Erincik, şu çağrıda bulunuyor: “Özel savaş bu kentte çok yaygın, herkes bu özel savaştan etkileniyor. Buna ancak sanatla cevap verilebilir ve halkın sanatla buluşması için birlikte mücadele edilmesi gerekiyor. Bir kültürel soykırım var, buna karşı kurumumuz bu soykırıma cevap oldu.”
Mezopotamya Orkestrası
Yaklaşık üç yıldır çalışmalar yürüten ve üst üste sahneleri yasaklanan Mezopotamya Orkestrası bu yıl İzmir’de ilk kez sahne almanın heyecanını yaşadı. Mezopotamya Orkestrası bileşenleri tam olarak Mezopotamya’da yaşayan halkaların bir aradalığını temsil ediyor. Sahneye Kürt yöresel kıyafetleriyle çıkan solistler halktan büyük beğeni topluyor. Kemal Yıldırım yönetimindeki Orkestra, Koma Rewşen’in Rêber adlı şarkısıyla başlayarak seyirciyi sahneye adeta kilitliyor. Yıldırım tarafından yeniden düzenlenen Rêber stranı Sorjiyan’ın seslendirmesiyle eski duyguyu verirken, yaylı enstrümanlarla dinleyicilerden büyük alkış aldı. Yine hareketli bir eser olan Koma Agirê Jiyan’ın ‘Dîlan’ stranı senfonik tınılar ile seyirciden büyük beğeni topladı. Orkestranın solistlerinden Arhat’ın güçlü sesiyle dengbêjî bir kilam olan ‘Ahmedo’ eserini davulun hızlı ritimleri arasında seslendirmesi izleyiciler tarafından dakikalarca alkışlandı. Kadir Çat’ın seslendirdiği Agirê Jiyan’ın “Azade” şarkısı gecenin en sevilen eserlerinden biriydi.
Mezopotamya Orkestrası’ın Kürt müziğinin batı senfonisiyle yeniden harmanlanmasının yanı sıra doksanlı yılların devrim stranlarını yeniden düzenleyerek Kürt müziğinde kült olmuş ve her birinin Kürt halkında ayrı bir yeri olan şarkıların önümüzdeki günlerde vereceği konserle yeni bir soluk kazandıracağını ön görmek mümkün.