Hem genel siyaset hem de seçimler konusunda işi en zor olan parti DEM Parti’dir. DEM Parti çok yönlü saldırı altında olmasının yanında seçim sürecini ve mücadele hattını birlikte öreceği kesimlerle de doğru strateji kurma gibi bir zorlukla karşı karşıya
Herdem Fırat
Türkiye’de devlet modeli ve demokrasi anlayışı cumhuriyetin kurulmasından beri tartışma konusu. Devletin kurgulanma biçimi ve demokrasiye bakış toplumsal ve bürokratik sorunların kaynağı durumundadır. Cumhuriyetin ilanından sonra gelişen mücadelelerin de başarıya ulaşamamasının temelinde devlet odaklı demokrasi ve devletin topluma biçtiği rolden çıkamama vardır. Devrimci mücadeleler ya zamanında değişim-dönüşümü gerçekleştiremiyorlar ya toplumsal formun duvarına çarpıp devrimci içeriklerini kaybediyorlar ya da liberal demokrasinin ‘popülist’ siyasetine mahkum oluyorlar. 2024 yerel seçimlerine giderken bu üç örneği de görmek mümkündür.
Batıda popülist siyaset
Sağ odaklı siyasi hareketler ve Kemalist partiler cumhuriyet tarihi boyunca devletin resmi politikasının dışına çıkmayan bir politika izlediler. Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki CHP’nin siyaset anlayışı neyse bugünkü AKP’nin de siyaset anlayışı ve yaklaşımı aynıdır. Yüz yıl önceki ‘bilimci’ inkar ve imha politikasının aynısı bugün ‘dinci’ kisve altında sürdürülüyor. Dış ve iç düşman kurgusu da sadece renk değişikliği biçiminde devam ediyor. Dolayısıyla eskinin sorunları da olduğu gibi devam ediyor.
Devletin resmi politikasını sürdüren anlayışlara karşı her zaman bir devrimci mücadele de süregeldi. Ancak AKP-MHP ittifakının mevcut iktidar durumuna bakılırsa bu mücadelenin kesin bir başarı sağlamadığı da görülecektir. Bunun nedeni devrimci iddiadaki hareketlerin iktidar ile mücadele yöntemleridir. İktidar ile mücadelede yeterince toplumsal örgütlenme yaratmadan, toplumsal bir bilinç oluşturmadan ‘üstenci’ bir yaklaşımla siyaset yapılıyor. Demokrasinin bir boyutu olan seçimleri ele alma biçimi de son birkaç seçimdir ilginç bir hal aldı. Devrimci hareketler ‘kazanma’ stratejisi üzerinden hareket edip devrimci mücadelenin içeriğini boşaltacak profillerle seçime giriyorlar. Bundan en fazla zarar gören DEM Parti geleneğidir. Geçmiş dönemlerde özellikle batıda ‘popülist aday’ yaklaşımının kazandırmadığı görüldü. DEM Parti bunun farkına varıp bu yaklaşımı tümden olmasa da önüne geçen bir yol izledi. Ancak mesele sadece DEM Parti değil. Özellikle TİP’in hem 2023 genel seçimde hem de 2024 yerel seçimlerde gösterdiği adaylar devrimci mücadelenin nasıl popülist siyasete kurban edildiğinin açık göstergesidir. Elbette siyaset çözüm üretme yoludur. Bunun için farklı yollar denenmeli. Popüler siyasetçilerin aday gösterilmesi de anlaşılır bir şey. Ancak sadece popülerlik üzerinden ‘futbolcuların, gazetecilerin, sanatçıların’ aday gösterilmesinin devrimci mücadelenin içeriğinin boşaltılmasına yaradığını önceki tecrübeler yeterince gösterdi.
Gösterilen adayların kişiliklerinden bağımsız olarak izlenen yol-yöntemin sorunları çözemediği, iktidarın faşist politikalarına geri adım attıramadığı birçok örnekte görüldü. Böyle adaylarla seçimlerde bir hareketlilik oluşur, seçim sonrasında ise herkes kendi işinin başına döner. Oysa haksızlığa, zulme, eşitsizliğe karşı mücadele kesintisizdir. Ne var ki popülist siyaset bu mücadeleyi etkisiz hale getiriyor. Mücadeleyi seçimlere indirgeme gibi bir sonuç doğuruyor. TİP sol-sosyalist mücadelenin büyütülmesi için bir şans olabilecekken, geldiği aşama itibariyle en büyük engel konumundadır. Ezilen halkın yanında olması gerekirken, ezen devletin yanında yer alan birisini aday göstermenin sol-sosyalizmle bağını nasıl kurabiliyorlar o da ayrı bir mesele. TİP’in mevcut pozisyonu gençliği, kadınları, emekçileri devrimci mücadeleye katmaktan ziyade devrimcilikten düşüren bir pozisyondur.
Sağ odaklı partiler Türk milliyetçiliği üzerinden, Kemalist partiler ise Türk ulusallığı üzerinden politika üretiyorlar. Özne, nesne ve söylemleri ‘Türklük’ üzerinden kurgulanıyor. Her iki kesim de bu zemine dayalı bir sermaye üzerinden himaye-koruma-kollama çerçevesinde birbirini besleyen mekanizma üzerinden hareket ediyor. Sermaye iktidara gelmeleri için olanak sağlıyor, iktidara gelince de bu partiler sermayeye alan açıyor. Devrimci mücadelenin bu mekanizmaya karşı mücadele zemini toplumsal alan olmalıyken, işin kolayına kaçıp popülizm üzerinden siyaset yapılması sorunların çözümüne değil, ertelenmesine kapı aralıyor. Sorunları çözme kapasitesinde olmayan hiçbir yol-yöntemin başarı şansı yoktur. Sermayeye ve milliyetçiliğe dayalı politikanın başarılı olması onun haklılığından değil, sorunlara kendince çözüm bulma biçimindedir.
Kürdistan’da aşiretçilik-denge siyaseti
Dincisi, milliyetçisi, ulusalcısı tüm partiler Kürdistan’da sermaye ve aşiretçilik üzerinden siyaset yapıyorlar. En koyu Türk milliyetçisi olan MHP, İYİP ve BBP gibi partiler bile Kürdistan’da belli aileler ve aşiret üzerinden politika yürütüyorlar. AKP gibi merkez sağ partiler aşiretin yanında sermaye ve din endeksli bir yöntem izliyorlar. CHP geçen seçime kadar Kürdistan’da nerdeyse yoktu. CHP geçen seçimde Kürdistan’a özel ekipler gönderdi. Bu ekiplerin çalışmaları sonucu daha önce değişik sistem partileriyle hareket eden ancak ailevi ya da şahsi çıkarlar için anlaşamayıp bu partilerden kopanlarla irtibat kurup kendini büyütmeyi denedi. 2023 seçimi öncesi, AKP-MHP’den umudunu kesen ve iktidar değişikliğini uman bazı kişilikler ve aşiretler CHP’ye katıldı. Aşiretçiliğe en fazla karşı olan CHP Kürdistan’a aşiretçilik üzerinden giriyor.
Kürtleri aşiretçilik ve ailecilikle suçlayan bu partiler çok bilinçli bir şekilde aşiretçiliği diri tutarak devrimci mücadeleyi geriletmeye çalışıyorlar. Aşiretçilik, ailecilik, dincilik devrimci mücadelenin önüne bir engel olarak koyuluyor. Kürt’e düşman olanlar, Kürt aşiretleri üzerinden kendilerine alan açıyorlar.
Kürdistan’da Türkiye sol-sosyalist hareketlerin çalışması neredeyse yok denecek kadar azdır. Sol-sosyalist hareketin en yoğun olduğu yer Dersim’dir. Dersim’de de sol-sosyalist hareketler kimi zaman iktidar karşıtı bir pozisyon alacaklarına yıllarca mücadele yürüten hareketlere karşı pozisyon alıyorlar. Bir ay önce Dersim’de DEM Parti karşıtı bir ittifak kuruldu. Tartışmalar sonucunda ittifak genişletildi ancak bu yaklaşım esasında Kemalizmi savunan sol-sosyalist hareketlerin Kürt halkına ve Kürdistan’a biçtiği rol ve misyonu da açığa vuruyor. DEM Parti’nin Kürdistan’da verdiği mücadeleyi ‘geri’ gören, Kürt halkının yaşam biçimini horlayan ve buna karşı tutum alan bir yaklaşım ortaya çıkıyor. ‘İlericilik’ adına geçmişte olduğu gibi Kürt halkının karşısında, devletin yanında pozisyon alan bir durum. Elbette Kürt halkının haklı mücadelesinin her zaman yanında olan, enternasyonalist bir ruhla mücadele yürüten sol-sosyalist hareketler için bunu belirtmiyorum. Batıda popülist siyaset yürüten ve DEM Parti’nin karşısında duran yaklaşımlar için bunları belirtiyorum. Batıda iktidar karşıtı gibi görünüp Kürdistan’da devletin politikalarını destekleyenlerin ne kadar sosyalist oldukları da ayrı bir tartışma konusu.
DEM Parti’nin seçim imtihanı
Hem genel siyaset hem de seçimler konusunda işi en zor olan parti DEM Parti’dir. DEM Parti çok yönlü saldırı altında olmasının yanında seçim sürecini ve mücadele hattını birlikte öreceği kesimlerle de doğru strateji kurma gibi bir zorlukla karşı karşıya. Devletin en çok baskı kurduğu partidir. Kürdistan’da seçimlere DEM Parti devletin karşısında giriyor. Devletin tüm idari birimleri iktidar partisi ve ortaklarıyla seçim çalışmaları yürütüyor.
Batıda kimi sol-sosyalist hareketlerin hedefinde olan DEM Parti Kürdistan’a gelince birebir devletin hedefi konumuna geliyor. Bu da yetmiyor kendine muhalefet diyen partiler de iktidar karşısındaki tutumlarını DEM Parti’ye saldırarak belirtiyorlar. İktidar DEM Parti üzerinden muhalefete saldırırken, muhalefet de iktidar karşıtı söylemini DEM Parti üzerinden kurguluyor. DEM Parti tüm bu saldırılara rağmen hala siyaset sahnesinde olmasını paradigmasına ve yürüttüğü toplumsal mücadelesine borçludur.
Toplumsal mücadelede de DEM Parti birçok sorunla karşı karşıya geliyor. Sol-sosyalist partilerin Batıdaki popülist siyaseti ve iktidarın Kürdistan’da yürüttüğü dincilik, aşiretçilik, ailecilik siyaseti DEM Parti’ye dayatılıyor. Kürdistan’ın birçok yerinde seçimi kazanması belli bazı aşiretlere adaylık verilmesi üzerinden değerlendiriliyor. DEM Parti’nin öncülük yaptığı özgürlükçü paradigma dengeler ve aşiret üzerinden geriletmeye çalışılıyor. Dolayısıyla devlet baskısı kadar yerelden gelen bu dayatmalar da DEM Parti’yi zorluyor.
Bu dayatmalar ve tartışmalar bu seçimde çok bilinçli bir şekilde devlet aygıtları tarafından gündemleştirildi. Özellikle eşit temsiliyet ilkesi olan eşbaşkanlık sistemi tartışmaya açıldı. Hüda-Par eliyle gündeme sokulan bu tartışmalar DEM Parti’nin asıl gündemine girmesini de engelliyor. DEM Parti eğer tartışmaları doğru bir biçimde yönetir ve enerjiyi çalışmalara kanalize ederse birçok konuda kazanım elde etmiş olur. Bu zorluklara rağmen kazanılacak bir seçim devrimci mücadelenin ve toplumsal örgütlenmenin yolunu da açacaktır.
DEM Parti’nin binlerce çalışanı tutuklandı, binlercesi de yargılanıyor. Sayı olarak az olabilirler ancak toplumsallaşan bir mücadele geleneği var. Gördüğüm kadarıyla doğru bir tarzla yaklaşılırsa tüm bu tartışmaların önü alınabilir. Çünkü tartışma ve itirazların odağında paradigma dışında hareket etme değil de paradigmadan taviz verme istemi var. Yani itiraz edilen birçok nokta tam da DEM Parti’nin kendi ilkelerine bağlı hareket etmesidir. Dolayısıyla izahat yapılabilecek hususlardır. Halk DEM’in yürüttüğü genel politika ve kullandığı söylemden memnun. Ancak il ve ilçe örgütleri bu politikayı mahalleye taşırmada eksik kalıyor. Yerel çelişki ve tartışmalar genel politikanın görülmesinin önünde engel oluyor. Tüm eksikliklere ve zorluklara rağmen ön seçim yapıldı. Bundan sonra da DEM Parti Türkiye’deki gerçek sorunları gündemde tutarak, kendi ilkelerine sarılarak bu süreçten çok güçlü bir çıkış yapabilir.